Karanlığın düş diyarı olan Orta Çağ dönemi boyunca ve hatta onun da ötesinde düş diyarlarını manastırlar dört (4) duvarı arasında binlerce kopyasını, eski kitapları el yazmasıyla ve sabırla yeniden üreterek kültürün bekçisi olmuştur. Hayatın durulmayan akışkan dünyasını bizlere tarihsel edebi bir dille aktaran Umberto Eco’dur – tarihi bir edebiyat eseri gibi okumayı sevenler için zorunlu olandan fazlasıdır edebiyat. Bugüne kadar bu mekanlar dini literatürün yanı sıra Latince, Yunanca ve İbranice nadir örneklerle muhteşem yapılar olan manastırlar içinde yer alan kütüphaneleri bizlere aktararak korumuştur Eco.
Kültürün edebiyat koruyucusu ve eleştirmeni Mihail Bahtin, Karnavaldan Romana eserinde Orta Çağ’ın ve Rönesansın Popüler Kültürü: François Rebelais bağlamında manastırların duvarlarına girmeyen ışığın muazzam kültürünü yansıtır bizlere eserlerinde. Başka bir deyişle, dönemin keşişleri zengindir ve buna karşında tüm Orta Çağ kültürünün bekçisi zenginler değildir. Tarih denilince manastırlar yürüyen hikayeler kütüphanesidir bir bakıma…bir manastırda hafif adımlarla dolaşırken Bahtin’in özgürlüğün en savunmacı diyalojik savunusunu şiirler eşliğinde, daha siz doğmadan yüzyıllar önce söylenmiş insanoğlunun varoluş şarkılarını manastırların freksleri el-ele vererek reel-egoist bir dinletiyle dinletirler…Kültür mozaiğinin şen kahkahalarının Rebelaisçe Pazar yeri olan Trabzon baştan başa bir kültür düşleri diyarı denilebilir.
Evliya Çelebi’nin ışığında acemi bir seyyah ya da bir keşiş edasıyla bu haftaki yazıma Türkiye’nin kültür mozaiği kenti Trabzon’u, Ortahisar İlçesi’nde insani yakarışlarla ayakta kalmaya çalışan yapısı olan “KIZLAR MANASTIRI’nı tanıtmak istiyorum. Evliya Çelebi Trabzon’un yiyecek ve içecek kültürüne övgüler Seyyahnamesi’nde. Boztepe bağlarında “turna kanı üzüm şırası” sarhoş etmeyen özelliğine dikkat çeker. Çarşı-pazarı için en seçkin olanı ise MUMHANE KAPISI’ndaki (Suk-i Sultani) taşra esnafıdır. Orta Hisar’da ise her esnaftan bulunur. Halkının zengin ve gezmeye düşkün olduğunu dile getirmiştir. Halkın ise yedi (7) kısımdan oluştuğunu not düşmüştür. Boztepe’yi bağlar ve bahçeler Karadeniz’e karşı Trabzon’u gerdanlık gibi süslemiştir. M.S V. Yüzyılda inşa edilen kaleyi “cehennem kuyusu”na benzeterek safi “kesme kaya”lardan oluştuğunu dile getirmiştir. Evliya Çelebi, Trabzon için “Tarab-efsun”, “Tarab-zen”, “Tarabefsün”, “Tarabozan”, “Trabuzan”, “Trabzen” olmak üzere kente verilen altı (6) farklı isimden söz eder. Kızlar Manastırı ise daha eski tarihteki adı MİNTRA olan yani Sankrit Mitoloji anlatısı olan Ringveda’da TANRININ KORUNDUĞU YER olarak cehennem kuyusunu anımsatan keskin kayaların oyularak güneşin dar pençelerinden içeri girdiğinde gözleri kamaştıran güzelliğiyle büyülemektedir. Kızlar Manastırı’nın önemini günümüzden 200 yıl öncesinde kaleme alan Müzikolog, pedagog, etnograf ve bir yazar olan Osmanlı Ermenilerinden olan Minas Bijişkyan tam adıyla Per Minas Bijişkyan, Karadeniz’in tamamını dolaşarak yazdığı Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası adlı eserinde buluruz. Bijişkyan, Karadeniz’e sevdalı olanlar tüm insanlığa coğrafyanın tarihini ve güzelliklerini anlatır. 1817 tarihli salnamelerinde Platana’nın önemli bir ticaret merkezi olduğunu zeytin ağacı ve zeytinyağı üretiminin Karadeniz için önemini vurgulamıştır. Platana aynı zamanda Antik Yunanca Bijişkyan’a göre tapınılan kutsal çınar ağacı olarak tanımlanmaktadır. Yine Bijişkyan’a göre Trabzon’un adının önceden Platana olduğunu belirtmektedir. Nişanyan’ın sözlüğüne göre Platana adı en erken 1432 tarihli bir Trabzon fermanında görülür, ancak yerleşim 1235 öncesinde mevcuttur. Caesarea’lı Manastır (Kilise) Tarihçisi Eusebius’a göre Trabzon’un kuruluş tarihi M.Ö 756 olmakla birlikte Trabzon’u İstanbul, Roma hatta, genel kanıya göre de Trabzon ve diğer Doğu Karadeniz kolonizasyonunu gerçekleştiren Sinop’tan daha eski bir kent yapmaktadır. Eusebius’un savunması gerçekse Sinoplular var olan bir kenti M.Ö 630 tarihinden sonra yeniden kolonize (sömürge) etme olasılıkları yüksektir. Buna karşın yine Anabasis’te geçen “Pontos Euksenios kıyısındaki bu şehir Sinope’nin Lazların ataları olan Kolhis ülkesindeki kolonisidir,” ifadesi daha sonra Arrian ve Peripleus tarafından da onaylanmıştır.
Trabzon’u M.Ö 400’de gördüğü düşünülen Atinalı Xenophon tarafından bahsedilmiştir. Merkezinde Yunanların çevre köylerinde bugünkü Lazların (Tzanlar) ataları olan Kolhislilerin ve yaşadığı Trabzon, Antik çağ ve sonrasında Zigana Geçidi üzerinden Ermenistan ve Euphrates civarında üretilen ticari malların takas edildiği ticaret merkezi ve dış ülkelere satıldığı bir ihraç limanı özelliğindeydi. Pontus İmparatoru Mithridates’in Roma İmparatorluğu ile giriştiği bir dizi savaşı kaybetmesinin ardından Anadolu topraklarının yanı sıra Trabzon da Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girmiştir. Trabzon’un tarihinde, hem dini hem de tarihi alanların geçmişinde önemli bir yeri olan, Boztepeye de adını veren antik inanç sistemi, MİTRA inancıdır. Mita inancı Hindistan’da doğup, İran da gelişen ve Persler aracılığıyla önce Roma, sonra Anadolu ve Karadeniz’e (Pontus: Yunanca değil Persçe olarak kabul edilmektedir) yaygınlaşan bir inanıştır. Boztepe: Mirta-Mitrion dağı, Kızlar Manastırı ve çevre mağara kiliseler Hıristiyanlık öncesi (M.Ö. 400-MS 200) Pontus ve Roma Mitra tapınakları olarak kullanılan tepelerdendir. Anlatıla gelen tarihi 4000 değil, neredeyse 6000 yıllık tarihe sahip Trabzon’un antik cağ tarihini bilmeden kentin sokaklarını, mimari yapısını, halkın unuttuğu dilini ve tarihini anlamak neredeyse mümkün değildir.
Trabzon’u ziyarete gittiğinizde Tanrının Korunduğu yer olan Boztepe yani Mintra’dan Kızlar Manastırı’ndan hem kenti seyredip hem Umberto Eco’nun Gülün Adı eserinin girişinde yazıya düştüğü gibi sertçe rüzgarıyla içinizi ürperten dört mevsimlik Karadeniz’i de seyre dalarken, yerel içecek olan bir nevi maden suyu KİSARNA’yı yudumlayarak kentin özgür ve özgün havasını içinize çekebilirsiniz. Gelelim restorasyonu 2021 Mart ayında Kültür Bakanlığı tarafından bitirilen Kızlar Manastırı’nı birlikte gezmeye: Yapı 1400’de manastır olarak hizmet vermeye başlanmasına rağmen 1923 yılında bütünüyle kendi kaderine terk edilmişti. Restore edilen manastır günümüzde konser, defile gibi organizasyonlara eşlik ederken gelinlerin düğün fotoğraflarına da tanıklık ediyor. Toplam 2 bin 800 metrekare alan üzerinde kurulu olan manastır, her ne kadar orijinaline benzetilmeye çalışılarak hadım edilmiş çan kulesi ve şapeline kadar etkileyici denilebilir. Manastırda yer alan Kaya Kilisesi, yapının temelini oluşturmakta. Mağaranın oyularak biçimlendirilmesiyle inşa edilmiş yapıda giriş duvarı 19. yüzyılda yeniden yapılmış. Kilise içerisindeki kayalardan sızan sulardan kaynaklı bir ayazma bulunuyor. Su kuyusuna para atarak dilek tutabilirsiniz. Duvarlar ve tavandaki beşik tonozlu örtü ise fresklerle tarihin renk cümbüşünü hissettiriyor. İstinat duvarlarıyla çevrili olan manastır şapel ve birkaç hücrenin bulunduğu tek apsisli Kaya Kilisesi’nin içerisinde kitabeler ve III. Alexios’un eşi Theodora ve annesi Eirene’nin portreleri dikkatinizi çekecektir. İncil’de de geçen, Hz.İsa’nın yaşamının anlatıldığı 26 sahnenin freskleri yere inerek sizinle adeta dans ediyor.
İlk yorum yapan siz olun