İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azaroğlu bir mahalle inşa ediyor

Süveydan’ın dün ilk bölümünü yayınladığımız yazısı kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde, Vilyam Azaroğlu’nun apartmanlarıyla yükselen Kışlasaray Mahallesi’nin hikayesini, inşaatı yarım bıraktırılan Antakya Katolik Kilisesi’ni ve Cumhuriyet tarihinde Hıristiyan bir mimarın inşa ettiği belki de ilk camii okuyacaksınız.

Antakya’nın İlk Apartmanları

Bu noktada biraz geri çekilip Antakya’nın tarihi çekirdeğinin dışına taştığı döneme kısaca bakalım. Jean-Claude Golvin’in Antakya Antik Çağ illüstrasyonunda gösterilen şehrin tarihi bölümü, bir leke olarak 1950’lere kadar yaklaşık aynı büyüklükte kalmıştı. Meşhur Antakya Kalesi doğuda Habib-i Neccar (Silpius) Dağı, batıda eski yatağında akan Asi (Orontes) tarafından, kuzey ve güneyde ise iki dere tarafından çevrelenmişti. Fransız coğrafyacı Jacques Weulersse tarafından hazırlanan Antakya’daki etnik grupların mahallelerini gösteren bir haritada 1934 yılında şehir sınırlarının hemen hemen aynı olduğunu gösterir. Fakat Fransız idaresinin bu dönemde inşa ettiği Kışla ve yeni Vali Konağı yapılarıyla nehrin diğer tarafındaki kamusal merkez şehrin yeni bir gelişim eksenlerinin yönüne işaret eder. Vilyam Bey’in ilk müstakil konutlarını ve ardından ilk apartmanları inşa edeceği bu bölge sonradan Kışlasaray Mahallesi adını aldı. Şehrin 2010 yılına ait hava fotoğrafında bile Kışlasaray Mahallesi’nin sınırlarını belirleyen hatlar hala okunabilir durumdadır.

Jean-Claude Golvin tarafından yapılan Antik Çağ illüstrasyonu
Antakya 1930’larda kentin etnik kimlik dağılımı durumunu gösterir harita ve Kışlasaray Mahallesi’nin sınırları. Kaynak: J. Weulersse, ‘Antioche Essai de géographie urbaine’, Bulletin d’Etudes Orientales, Tome IV, (1934).
1940’lar, Kışla, Vilayet Konağı’nın olduğu bölge
2010, Kışlasaray Mahallesi

Arşivde Vilyam Azaroğlu Apartmanı olarak geçen 1962 tarihli çizimler Vilyam Bey’in Antakya’da inşa ettiği ilk 5 katlı apartmana ait olmalı. Zira Josef ve Janet Naseh’le yapılan mülakatta tarif edilen binaya birebir uyuyor. O güne kadar deprem riski nedeniyle 2 katın üzerinde imar izni vermeyen yerel idare, konunun Ankara’ya danışılması ve olumlu cevap alınmasının ardından ilk defa bu binaya 5 kat izni vermişti. 1960’ların başlarında Antakya’da inşa edilen bu ilk apartman şehrin kaderini değiştirecek önemli bir adımdı. Bu tarihten itibaren şehrin tarihi çekirdeğinin hemen yanında Kışla ve Vali Konağı’nın bulunduğu bölge ile Asi’nin karşı yakasındaki yeni merkez, apartman tipolojisinin yaygınlaşacağı iki önemli bölge olmuştu. Tarihi kent merkezine yakınlığı, Asi kenarındaki havadar konumu (Kışla’nın yerinin havadar konum nedeniyle belirlendiği yönünde Vitrivius’un şehirlerin yer seçimine ilişkin ataların kullandığı yöntemi anlattığı 1. Kitap, 4. Bölüm 9. Paragraf’taki anlatıya benzer yerel bir hikaye vardır) nedeniyle Kışla’nın karşısı daha çok rağbet gören yerdir.

Azaroğlu Apartmanı’na ait çizimler ve binanın mevcut halinin fotoğrafları 

İmar artışı anlamına gelen bu yeni fırsatın doğmasıyla Kışla bölgesindeki arsa sahiplerinin Vilyam Bey’le anlaşmak üzere sıraya girdikleri tahmin edilebilir. 1962’den 1970’lerin sonlarına kadar geçen 15 yıllık dönem Vilyam Bey’in mesleki kariyerinin en yoğun dönemi. Ofis çalışanlarının aktardığına göre, 5-6 inşaatın aynı anda devam ettiği, apartman dairelerinin inşaat henüz başlamışken satılıp bittiği yıllardır bunlar. Talebin yoğun, rekabetin ise pek az olduğu bu dönemde Vilyam Bey’in konut tiplerini standartlaştırdığını görürüz. Plan çözümleri arsadan arsaya değişse de geniş balkonlar, ince söveli pencereler, ahşap lamelli vasistas pencereler, balkon alınlarının ince silmeleriyle aynı hizadaki ince beyaz demir kolonlar, apartman merdivenlerini aydınlatan demir doğramalı düşey pencereler, köşelerde mutlaka kavisli çözümler, her apartmana özel balkon korkuluk tasarımları. Bunlar dönemin üslubunun tipik örnekleridir. Öte yandan Antakya’da ilk Hilton tipi gömme lavabolar, küvet, asansör gibi ekipman ve aksesuarlar da ilk defa bu binalarda görülür.

Vilyam Bey’in vefatına kadar ailesiyle yaşadığı Çiçek Apartmanı hem üslup hem de kullanılan malzeme ve aksesuar bakımından en tipik örneklerden biri Arşivdeki çizimlerde kim bilir hangi nedenle Ortaklık Apartmanı olarak geçen bu bina adını eskiden burada bulunan Çiçek Kahvesi’nden almıştı. Asi’nin eski yatağına göre hemen nehir kenarında yer alan bu köşe bina iki kot arasındaki ilişkiyi becerikli bir şekilde çözerken, zemin katında muhtemelen Çiçek Kahvesi’nin hatırasını canlı tutmak için nehre bakan geniş bir teras ortak kullanım için boş bırakılmıştı. 1972’de Asi’nin yatağının değiştirilerek binadan uzaklaşması ve artan trafik yoğunluğu nedeniyle artık gürültülü bir caddeye bakar hale gelen bu teras maalesef varlık nedenini kaybetmiş görünüyor. Yine de bu özgün yapının en özellikli mekanlarından biri zemin kattaki ortak terası. Daire katlarında öne bakan salonların ve terasların plan çözümünü zorlayan büyüklüğü, Vilyam Bey’in bu binaya verdiği özel önemin işareti olarak görülebilir. Arşivdeki çizimler arasında iç mekana ilişkin tasarım ve perspektif çalışmalarının olması bu önemin diğer işareti olabilir.

Çiçek Apartmanı’na ait çizimler ve binanın mevcut halinin fotoğrafları

Aynı döneme ait çeşitli apartmanlardan örnekler

Turizm ve Özel İbadet Yapıları

1970’lerin sonlarından itibaren Vilyam Bey’in artan rekabet nedeniyle ilk yılların hızını ve kalitesini kaybettiğini söylemek mümkün. Ustalık kalitesindeki düşüş, mimarlık pratiğinde ve kullanılan teknik ve malzemelerde gözlenen makas değişiklikleri de bu gerilemede etken olmuş olabilir. Bu değişimlerin nedenlerinin iyi anlaşılabilmesi için ülkenin mimari pratikleri etkileyen insan kaynağı, malzeme tedarik imkanları, maliyetler, yapı ustalarının bireysel hikayeleri, üretim kapasitesindeki değişimler, ülkeye giren mimarlık yayınlarındaki görsellerin değişimi gibi somut verilere bakılarak kapsamlı bir analiz yapılması gerekir.

Vilyam Bey’in kişisel hikayesinde en verimli döneminin apartman dışında ayrıksı işleri de var. Büyük yatırım yapılan Hataş İmalat Tesisleri, Arsuz Oteli gibi farklı ölçek ve işlevlerdeki yapılar ilk akla gelenlerdir. Bu binalar için Arsuz Oteli’nin özel bir yeri olduğunu söylemek gerek. 1962 yılında, deniz turizmi henüz emekleme çağında iken projesi hazırlanan otelin Antakya ve İskenderun çevresindeki ilk modern turizm tesislerinden biri olduğu söylenebilir. Arsuz Çayı’nı denize döküldüğü noktada koyun en güzel yerindeki bu otel hala Arsuz’un en prestijli otelidir.

Arsuz Oteli 

Vilyam Bey’in Lübnanlı bir yatırımcı için projesini hazırladığı ancak inşa edilemeyen ikinci projesi ise Sarımazı’daki Zouheir Mekahal Oteli’dir. Bu proje için 1985 yılına ait bir perspektif ve bazı çizimler arşivde mevcut.

Sarımazı Zouheir Mekahal Oteli, perspektif ve vaziyet planı

Bu binaların yanı sıra arşivdeki çizimler arasında karşılaştığımızda bizi şaşırtan Rum Katolik Kilisesi çok özel bir örnektir. Aynı yapıya ait olan biri plan ve perspektif, diğeri renkli perspektif, sonuncusu da kesit perspektiften oluşan üç adet çizim 1963 tarihini taşıyor. Ancak ofis çalışanlarından Sevim Kuzu’yla yaptığımız mülakatta, Vilyam Bey’in arşivdeki çizimlerin düzeni konusunda titiz olduğu, bazen ofiste işler azaldığında eski projelerin zarar görmüş çizimlerinin temize çekildiği veya yeniden yapıldığını belirtmişti. Aynı binanın birden fazla eskizinin olmasının nedeni farklı tarihlerde orijinal çizimlerin temize çekilmiş olması olabilir. Arşivde maalesef bu tasarıma ilişkin başka bir çizim olmadığı için neresi için tasarlandığını anlayamamıştık.

Rum Katolik Kilisesi’ne ait çizimler 

Antakya Katolik Kilisesi’nin Başepiskoposu Domenico Bertogli’yle yapılan görüşmede projenin hikayesi ve yeri kesinleştirilebildi. Lübnan’a taşınan bir Katolik Cemaati mensubunun bağışladığı arsa üzerinde 1963 yılında Katolik Kilisesi’nin yapılmasına karar verilmiş, Vilyam Bey de projeyi hazırlamıştı. Ancak bağışların yetersizliği, validen bu şapel için sadece sözlü izin alınabilmiş olması ve arsanın mülkiyeti konusunda devletle yaşanan ihtilaflar nedeniyle binanın inşaatı yarım kalmıştı. Peder Bertogli’nin paylaştığı fotoğraflarda o yarım kalmış kaba yapının hafif malzemeler ve palyatif yöntemlerle kapatılarak bir süre ayinlerin burada yapıldığı görülebiliyordu.

Antakya Katolik Kilisesi inşaatının yıkım öncesi fotoğrafları. Kaynak: Antakya Katolik Kilisesi Arşivi 

Binanın bu yarım kalmış hali de devletin arsaya el koymasının ardından 1977 yılında yıkılmış, el konan arsaya bugün de hala orada duran Vergi Dairesi inşa edilmişti. Yıllarca süren bekleyişin ardından arsayı da kaybeden Antakya Katolik Cemaati kilise için yeni yer arayışına girmişken, Azaroğlu ailesine ait Vilyam Bey’in doğduğu ev restore edilerek kiliseye satılmıştı. Bu satış işlemi sırasında Vilyam Bey’in kiliseden herhangi bir bedel kabul etmediği, bunun bir bağış olarak yapıldığı aile görüşmesinde not edilmişti. Bugün Antakya Katolik Kilisesi hala aynı yerde, Kurutuluş Caddesi üzerinde Affan Kahvesi’ni geçince ikinci soldaki sokak içindedir.

Antakya Katolik Kilisesi’nin arsasına inşa edilen Vergi Dairesi
Antakya Katolik Kilisesi olarak kullanılan Azaroğlu aile evi 

Kilisenin arşivinden elde ettiğimiz bilgiler bunlardı. Ufak bir şapelin izninin neden böyle bir kangrene dönüştüğünü anlamak mümkün değildir. Bu tek katlı küçük ibadet mekanı yapılabilmiş olsaydı, hem yerel cemaatin kültürel bağlarının derinleşmesi sağlanmış, hem de Antakya’nın çok katmanlı mimari mirasına modern döneme ait özgün bir ibadet mekanı daha eklenmiş olacaktı. Öte yandan bağış yapılan arsaya el konulma gerekçeleri, teknik ayrıntıları araştırmacılar ve yerel tarihçiler tarafından ortaya çıkarılabilecek bir konu olarak duruyor.

Vilyam Bey ülkenin malum hali nedeniyle Antakya Katolik Kilisesi’ni inşa etmeyi başaramamıştı, ancak sonrasında bir aile yakını için Reyhanlı’da bir cami yapmayı başarmıştı. Arşivde 1980’lerde inşa edilen camiye sadece bir perspektif çalışması mevcut, başka herhangi bir çizimi bulunmuyor. Mimari nitelikleri ve inşaat kalitesi açısından sıra dışı özellikler göstermeyen bu yapının en özgün yanı Hıristiyan bir mimar tarafından tasarlanmış olmasıdır.

Fatih Müderris Camisi fotoğrafları ve perspektifi

1990’larda artık iyice azalan ofis işleri 2002’de Vilyam Bey’in geçirdiği ani rahatsızlık nedeniyle tamamen durdu. Ofisin kapanma sürecinde çizim ve diğer dokümanların önemli bir kısmının kaybolmuş olması büyük bir talihsizlik. Vilyam Bey 2008’de Mimarlar Odası’ndan meslekte “40. Yıl Ödülü”nü almıştı. 2020 yılındaki vefatına kadar başka bir iş yapamadı.

Sonuç Yerine

Vilyam Azaroğlu’nun hayatı birden fazla problem hattını kesmesi nedeniyle ilgiyi hak ediyor. Antakya’nın modern mimarlık mirasına Vilyam Bey’in katkılarına yukarıda değindim. Ancak bu araştırma henüz bir başlangıç olarak görülmeli. Zira o dönemde yapı pratiklerinin hangi ustalarla ve ne koşullarda yapıldığı, Antakya’nın kentsel gelişimini yıl yıl alınan imar izinlerine göre takip ederek daha derinlikli çalışmalar yapılmalı. Antakya’nın son 60 yıllık gelişim süreci “kötü şehirleşme”, “rant ekonomisi” gibi basma kalıp fikirlerle açıklanamayacak kadar derinlikli bir konu. Kent coğrafyasının geçmişine dönük ilgi belirli tarih aralıkları içine hapsedilememeli. Öte yandan Fransız manda döneminin imar uygulamaları da 1950 sonrasını anlamak için vazgeçilmez önemde. Maalesef “kadim Antakya tarihi” klişesinin gölgesinde kalan dev araştırma konuları bunlar.

Vilyam Bey’in Antakya Ortodoks cemaatine mensup bir ailede doğmuş olması, yine modern Antakya’nın kültürel iklimine farklı cemaatlerin katkısını anlamak için kusursuz bir örnek olarak düşünülebilir. Antakya’nın kültür mozaiğine atıf yaparken klişelere sığınan, fakat gerçek tecrübelerle teması son derece zayıf bir söylemin etkisi de gücü de sınırlı olur.

Antakya ve İskenderun, Hıristiyan cemaatinin bir şekilde varlığını sürdürebildiği, uzun bir dönem boyunca ülkenin diğer Hıristiyan cemaatleriyle ilişkisi zayıf, öte yandan Arap dünyasının Hıristiyan cemaatleriyle ilişkileri güçlü kendine özgü bir bölgedir. Bu bakımdan Alevilerle benzer bir kaderi paylaşırlar. Türkiye’ye geç katılan bu bölgenin (Ermenilerin göçü istisna kabul edilecek olursa) Anadolu coğrafyasındaki önceki nüfus hareketlerinden çok fazla etkilenmemiş olması ilginç bir ayrıntı. Gereksiz önyargılar ve komplekslerden arınarak, bugünü ve katedilen mesafeleri de küçümsemeden, özgüvenli bir bakışla bu cemaatlerin (sadece eski değil) modern Antakya kültürüne katkıları araştırılmalı.

Burada değinilen problem alanlarını inceleyen derinlikli ve çok katmanlı araştırmaların yapılması dileğiyle…

* SALT Araştırma sürecinin her aşamasında çalışmaları birlikte yürüttüğümüz eşim Evrim Gürel Süveydan’ın emekleri olmasaydı bu çalışma tamamlanamazdı.Yazıda geçen bilgilerin elde edilmesinde desteğini esirgemeyen Azaroğlu ailesine, Peder Domenico Bertogli’ye, ofis çalışanlarından Sevim Kuzu’ya, bazı binaların fotoğrafları konusunda bize yardımcı olan Endam Özkaya’ya, döneme ilişkin anılarıyla bizi aydınlatan Josef Naseh’e teşekkür ederiz. Bazı görsellerin yer alan Vilyam Bey’in otobiyografik notları Jülyet Julide Naseh’in Vilyam Bey ile vefatından önce yaptığı mülakattan alınmıştır. Bu süreçte görüştüğümüz Müzeyyen Haytoğlu, Ferhan Kuseyri, boyacı Corc Usta, Serdal Kısar, Katrin Vekil, Senem Deviren, Ayşegül Yazıcı Saka, Nimet Kunt, Janet Sert ve annem Asuman Süveydan’a da teşekkürlerimizi sunarız.

https://nehna.org/azaroglu-bir-mahalle-insa-ediyor/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın