İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Surp Giragos’ta yeniden çan sesi

800’lü yıllardan beri anılan mekânın yerinde kilise olduğu dile getirilse de; şimdiki haliyle 1500’lü yıllarda kadim Amida’nın siciline işlenir Surp Giragos Ermeni Kilisesi.

Şeyhmus Diken 

“Düşman bellediklerimiz, hikâyelerini duymadıklarımızdır”

Zizek

Eski mekânlar sahiplerini ve sakinlerini yitirince önce sessizleşir, sonra çürümeye başlarlar. Ahşap dokuları bel vermeye, budaklarından çatırdamaya ve içten içe su ve nem aldıkça harap olmaya doğru gitmeye başlarlar.

Kadim Diyarbekîr’in toprak damlı evleri gibi; çatı örtüsü olarak dam toprağı beslenmez, zamanında bakımı yapılmazsa yağmur ve karlarla yoğunlaşan dam toprağı, o ters kirişli ahşap direk tavan örtüsü ile birlikte bazalt zeminle buluşup orta yere çökerek moloz yığınına dönüşür.

İşte Xançepek, mahallenin namdar şahsiyeti yakın zamanda aramızdan ayrılan Mıgırdiç Margosyan üstadın vurgusuyla “Gâvur Mahallesi”nin yüzler yıllık Surp Giragos Ermeni Kilisesinin çok değil 10-15 yıl öncesine kadarki hali, aşağı yukarı böyleydi.

Kilit

Toprağı bol olsun öte yakaya göçmeden önce kilisesinin avlusundaki müştemilat bölümünde bir başına ve yapayalnız anılarıyla yaşayan son Ermeni Anto Dayı (Antranik Zor) ipten kuşağıyla beline bağlı şalvarının cebinde taşırdı damı çökmüş her yanından rahatlıkla iç avlusuna girilebilen kilisenin kapısının Miteloğlu anahtarından kilidini.

Bir ritüel gibiydi kapının kilidini açışı. Gidip gelen hafızasıyla sürekli yinelerdi. “Gittiler işte, hepsi gitti, bir tek ben kaldım geriye. Sahibi de bekçisi de benim bu kilisenin.” Kendisinden izin alınıp öyle girilmesini isterdi kiliseye ve hakkıydı da.

1960-65 yılları arasında Diyarbakır’ın Mardinkapı’sındaki Cumhuriyet İlkokulunda birlikte okuduğumuz; Silvanlı Manug Aziz ile Liceli Verkine’nin altı çocuğundan sonuncusu, mahallelim ve abim Mıgırdiç Margosyan’ın kitaplarında sıkça söz ettiği efsane Papaz Der Arsen’in Artin Ateş adıyla vaftiz etiği epey bir süre Türkiye Ermenileri Patrik Vekilliği de yapan Başpiskopos okul arkadaşım Aram Ateşyan’ı “Der Voğormiya-Tanrım merhamet et” ilahisini, aynı anda Dört Ayaklı Minareden yükselen ikindi ezanı ile ilahi sesleri birbirine karışır vaziyette dinlerken, çokluk içinde yalnızlaşmış ve Anto Dayıyı düşünmüştüm… 2011 yılındaki açılıştaydık…

Surp Giragos adının hikâyesi var. Giragos, Konyalı dul kadın Hugida’nın oğludur. 300’lü yıllarda Hıristiyanlık karşıtı hareketler artınca ana oğul Konya’dan göçüp Tarsus’a yerleşirler. Orda da rahat yüzü görmezler. “Ben Hıristiyanım ve Rab İsa’ya inanıyorum” deyince kendilerini hâkim karşısında bulurlar.

Çocuk ağlayınca hâkim susturmak ister. Kızgın yargıç çocuğu itince çocuk merdivenlerden   yuvarlanıp başını taşa çarpar ve ölür. Hıristiyan dünyasında şehit olarak kabul edilince Diyarbakır’daki Surp Giragos dâhil birçok kiliseye ad olur çocuk ve “şehit” Giragos’un adı.

Polonyalı gezgin Simeon

800’lü yıllardan beri anılan mekânın yerinde kilise olduğu dile getirilse de; şimdiki haliyle 1500’lü yıllarda kadim Amida’nın siciline işlenir Surp Giragos Ermeni Kilisesi.

Bakın 1600’lü yıllarda Diyarbekîr’e gelen Polonyalı gezgin Simeon ne diyor kilise hakkında: “Bir gün Surp Giragos Kilisesine gittiğim vakit, kilisenin beş horanının önünde ayrı ayrı ayin yapıldığını gördüm. Orada Vartabet, keşiş ve piskoposlardan başka 25 papaz saydım.

Gördüğüm iyi adetlerden biri de şu idi ki, ayin yaptıranlar, bütün ruhanilere kendi rütbelerine göre bolca hediyeler dağıtır ve ayin bittikten sonra onları kendi evlerine yemeğe davet ederler.

Yemek hususunda da cömert olan bu insanlar, Lehistan hariç, İstanbul ve Halep’te dahi görmediğim bir surette mükellef sofralar kurar ve çok lezzetli yemekler ikram ederler. Çeşitli kebaplar, börekler ve diğer pahalı yemeklerle beraber ikram edilen koyu ve tatlı Ergani şarabından bir bardaktan fazla içemezsiniz.”

Ermeni toplumunun eski dini yapıları içinde beş horanı- ki öncesinde yedi horanmış- (mihrap-apsis) ile en büyük ve görkemli kilisesi olma özelliğine sahip Diyerbekîr Surp Giragos Ermeni Kilisesi 1880’li yıllarda ciddi bir yangın geçirir.

Taş dokusunun dışındaki bütün ahşap dokuları o yangında yok olur. İki yıllık bir zaman dilimi içinde tümüyle cemaatin el atmasıyla kilise adeta yeniden yapılır.

1915… 

Adı “Gâvur Mahallesi” olarak telakki edilen Ermenilerin, Keldanilerin ve bir miktar da aşağısında Yeni Kapı’ya doğru olan bölgesinde Yahudilerin yaşadığı mahallenin girişine, 1500’lü yıllarda Akkoyunlu Sultanı Kasım Beg tarafından bir cami yaptırılır, Şeyh Mutahhar Cami.

Hikâye edilir ki bir çan kulesinin artakalan dört sütunu üzerine oturtulan bir de minaresi vardır 500 yıllık caminin “Dört Ayaklı Minare”si. Caminin minaresi ile kilisenin çan kulesinin kaderi 1900’lü yılların başında dört yüzyıl sonra çatışacaktır. Hazır Surp Giragos’u konuşurken ona da değinmek doğru olur.

Surp Giragos Kilisesi’nin Sahag Şişmanyan tarafından yapılan eski çan kulesi 1913 yılında Avak Şapathaftasında düşen bir yıldırım sonucu yıkılır. Aynı yıl üç kuşak mimari usta olan David Gazaryantarafından gotik usülde otuz metre yüksekliğinde görkemli sekizgen bir çan kulesi inşa edilir Surp Giragos’a.

Kulenin çanı, Diyarbekîr Ermenilerinin hibe ettiği altın ve bakır karışımıyla dökülür. İfade edilir ki; çanın sesi Kırklar Dağının yanı başındaki Satî Köyünden bile duyulurmuş.

28 Mayıs 1915 günü şehrin Vali Yardımcılarından Mıgırdiç Çılzadyan tutuklanıp İçkale’deki hapishaneye doğru götürülürken çan kulesi de top atışlarıyla yıktırılıyormuş.

Gerekçe Hıristiyan Çan Kulesi “haddini bilmeliymiş” yanı başındaki minareden daha yüksek olmamalıymış. Muhtemelen o yıllardaki yasaların dayandırıldığı İslam’ın ilk yıllarında oluşan İslam Hukukuna göre Müslüman olmayanların Müslümanlardan daha büyük ve yüksek mekân yaptırmamaları kuralına dayanak oluşturması.

2011 ve 2015

Evet, şimdi yeni bir çağ “aşımındayız”. Artık çok dinlilikten, çok kültürlülükten ve çok etnisiteden söz eden ve bunu bir zenginlik olarak dile getirmeyi moda bir ifadeyle “ulusal” zenginlik gibi vurgulayan bir dönemsel durumu yaşıyoruz.

Surp Giragos Ermeni Kilsesi 2011 yılı ve sonrasında yerinde ve coğrafyasında devletten katkı almadan, bütçesinin yüzde otuzunun dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince sağlandığı ve diğer kalan kısmının da Ermeni toplumu ve Ermeni Patrikhanesince karşılandığı yeni ve büyük bir restorasyonla ayağa kaldırılıp görkemli bir açılışla hizmete sunulmuştu.

Sonra; Avrupa Komisyonu bu çabayı takdir etti, Avrupa’nın Kültürel Miras alanında en prestijli ödülü olan ve 263 başvuru arasından “Europa Nostra 2015 Büyük Ödül” olarak Türkiye’den ödül almaya hak kazanan tek projesi Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesini layık bulmuştu. Avrupa Birliği Kültürel Miras Ödülü; “Koruma, Araştırma ve Sayısallaştırma, Özel Hizmet ve Öğretimle Farkındalık Yaratma” başlıklarında olmak üzere dört dalda veriliyordu.

Ödül Komitesi Surp Giragos’a ödül verme gerekçesini; kilisenin restorasyonunda “yerel yönetim bölge halkı ve Ermeni toplumunun ortaklaşa katkısını” önemli bularak dayanak noktasını şöyle şekillendirmişti:

“Bölgede Ermenilerin ana kilisesinin cemaatinin buradan gitmesinden sonra restore edilmesi için harcanan çaba, kent ve kentliler için önemli bir uzlaştırma hareketi olmuştur. Proje, çatı, çan kulesi ve iç döşeme malzemeleri başta olmak üzere, kayıp elemanlarının yeniden inşa edilmesi için eski belgeler üzerinde yapılan geniş bir araştırma sonucunda geliştirilmiştir. Ermeni Cemaati’nin eserin restorasyona katılımı da yöre halkı arasında barış ve toplumsal bütünleşmenin gelişmesinde çok büyük bir katkı sağlamıştır ve tüm dünyadan Ermeni ziyaretçileri buraya çekmektedir.”

Yeniden yaşam

Bütün bunlar olurken 2015 sonbaharı ile birlikte şehirde Suriçi’nde hendek-barikatlarlar ve yasaklarla sokak savaşları yaşandı. İşte iki yıl gibi bir zaman dilimi içinde kentin altı mahallesinin yer aldığı tarihi bölgesi büyük bir felaket yaşayarak adeta yerle yeksan oldu. Koca bir kentsel hafıza, mekânsal manzume anlamında vandalca iş makinalarıyla yok edildi. Yerlerine eski şehir dokusuyla hiçbir akrabalığı olmayan ucûbe yapılar inşa edildi.

Surp Giragos Ermeni Kilisesi gibi birçok tarihi yapı da bu harabiyetten nasibini aldı. Bu kez de Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca kilise yeniden onarıldı.

7 Mayıs 2022 Cumartesi günü resmî bir törenle açılıyor. 8 Mayıs Pazar günü de Ermeni Patriği Maşalyan’ın katılımıyla ayin yapılacak.

Eski kentin uluslararası anlamıyla iki önemli tarihi inanç mekânı var. Öncesinde Mar Toma Katedrali olan ve 15 asırdır da Ulucami olarak hizmet gören mekânıdır biri.

Diğeri de Ermeni dünyasının en büyük kilisesi olan Surp Giragos Ermeni Kilises’idir. İkisi de inançsal anlamda birer prestij mekanıdır. Bu sebeple sadece ibadet mekânları değil, aynı zamanda kentin vitrin objeleri olarak tarihi turistik miras mekânlarıdır aynı zamanda.

Bu tür anıtsal yapılar için atılan her adımın, tercih edilen her kullanım biçiminin hassas teraziden geçirilmesi gerekir. Kilisenin demir kapı girişinin hemen yanına kondurulan beton ve cam dokulu kulübe çok çirkin ve doku uyuşmazlığı taşıyor, hemen kaldırılmalı. Kilisenin avlusunda eskiden bir kafe bölümü vardı. Şimdi de olacağını öğrendik. Elbette bir ihtiyaç. Ama restoran değil, sadece içecek hizmeti sunan nezih bir kafe olmalı.

Ve yılın her gününde ayinler olamayacağından mekânın inançsal özelliğine halel getirmeyecek çaptaki kültürel sanatsal etkinliklere de kapısının açık olacağı bir mekân olarak işlevlendirilmeli.

Yeniden açılışı gerçekleşiyor olan Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin çanı, çok arzu duyduğumuz barışa ses olsun. Ve çok emeği geçen Mıgırdiç Margosyan abinin de ruhu şad û handan olsun…

(ŞD/EMK)

https://bianet.org/biamag/yasam/261471-surp-giragos-ta-yeniden-can-sesi

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın