Bu kısa metin, 1910’lu yıllardan 1958 yılına kadar ayakta kalmış olan ve yaygın ismiyle “Trabzon Opera Binası” olarak bilinen yapı hakkında şimdiye kadar yazılmış veya söylenmiş birçok şeye karşı bir sav sunmuyor; hatta bu söylem ve bulguları destekleme niyetinde. Hâlihazırda metinler, araştırmalar, düşünceler ve hatıralarda var olan geçmişi hayli zengin olan bu yapı hakkındaki bazı teleolojik kesinliklerin ve romantik söylemlerin daha rasyonel temellere oturtulması ve yapı kimliğinin “olduğu gibi” tanınmasının kent hafızası için daha doğru olduğu düşüncesindeyim. Yapının hikâyesine ve işlevine dair farklı ihtimalleri göz önünde bulundurmaya çalıştığım bu metin, onun başından geçenleri incelerken kendim için not aldığım bulgu ve fikirlerden oluşuyor.
Dönem, Yapı ve İşlev
Tanımlamalar ve tartışmalara geçmeden önce, yapının aktif olduğu yılların dinamiklerinden bahsetmek gerekiyor. II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılından Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam ettiğini kabul edebileceğimiz dönemde sahne sanatları, Tanzimat yıllarındakiyle (1839-1876) karşılaştırıldığında birçok yönden farklılaşır. II. Abdülhamit döneminde sahne sanatları, basın ve yayın araçları üzerinde var olan baskı ve sansür 1908 yılından itibaren çözülmeye başlar. Dolayısıyla bu araçlar serbestliklerinin ve sayılarının artmasıyla birlikte gündemdeki gelişmelerin işlendiği ana mecralar hâline gelir.
Meşrutiyet’in kendi bağlamı içerisinde artırmaya çalıştığı özgürlükçü yaklaşımla doğru orantılı olarak bu dönemin ruhu, güncel politik ve sosyal konuların konserlere, müzikallere ve tiyatro temsillerine de yansıdığını gösterir. Sahneler hürriyet, meşrutiyet, ulus, devrim ve istibdat karşıtı temalar içeren oyunları sergilemekle birlikte çeşitli konferans ve toplantıların yapıldığı propaganda mekânları ve araçları olarak kullanılmaktadır. Bütün bunlar yalnızca 20. yüzyıl Osmanlı devleti içerisinde değil, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki sahne sanatları ortamında da benzer konuları kendi bağlamında işleyerek devam eden bir “çok işlevlilik” dinamizminin devamını da göstermektedir.
Bu dinamizm içinde var olan bir yapı ve temsil mekânı olarak ortaya çıkan Trabzon Pilosyan Tiyatrosu’nun işlevselliği aynı bağlamda değerlendirilebilir. Trabzon’da ilk sinema gösterimlerini 1909 yılında başlatan Bedros Pilosyan tarafından 1911’de sinematograf binası olarak kurulduğu aktarılan sahne1, örneklendirmeye çalıştığım sebeplerden dolayı yalnızca bir opera salonu, tiyatro binası veya sinema sahnesi olarak değil, çok işlevli bir kültür mekânı olarak anılabilir. Trabzon’un ilk sahne sanatları mekânı olmayan yapı, çoğu zaman anıldığı gibi Türkiye’nin ilk (veya ikinci) opera binası da sayılamaz2. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren İstanbul içerisindeki çoğu sahnenin birçok farklı türde oyun sergilediği, 1872’de Cadde-i Kebir’de Dikran Çuhacıyan tarafından kurulan sahnede opera temsillerinin verildiği biliniyor.
Yapının mimarının –Art Nouveau üslubundan da yola çıkılarak– İtalyan asıllı ve II. Abdülhamit döneminde birçok eser veren mimar Raimondo D’Aronco olması ihtimali üzerinde duruluyor3. Bir diğer taraftan, mimarın şef olarak görev yaptığı 1902 Torino Expo’sunda tasarlanan Belçika Pavyonu’nun formu ve dekoratif öğeleri, Trabzon’daki tiyatro/sinema binasına benzer özelliklere sahip. D’Aronco’nun Osmanlı İmparatorluğu’nda görev yaptığı yıllarda Avrupa’daki işlerine karşın daha oryantalist öğeleri benimsemiş ve bu öğeleri kendi üslubunda harmanlamış olması, iki yapı özelinde yapılan karşılaştırma içerisinde oldukça mantıklı görünüyor. Belçika Pavyonu daha neo-grekoromen özellikler taşıyorken, Trabzon’daki yapının formu ve süslemeleri daha organik unsurlara sahip. Yine de D’Aronco’nun Meşrutiyet yıllarında devlette pek de aktif olmaması, bu ihtimal üzerinde yeniden düşünülmesini gerekli kılıyor.
Yıkım
Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren Turan/Yıldız/Şehir/Sümer Sineması gibi isimlerle anılan ve bu yıllarda çoğunlukla sinema gösterimlerinin yapıldığı yapının 1958 yılında yol yapım çalışmaları esnasında yıkıldığı biliniyor. Trabzon Belediyesi’nin 1958 tarihli meclis kararları da bu yıllarda belediyeye ait olan sinema binasının ve “bitişiğindeki Muharrem Kahvesi’ne kadar olan kısmın” yıkımı hakkındaki bu bilgiyi doğruluyor:
“Şehir imar planına dahil yollarımızın genişletilmesine önem verildiği bir sırada şehrin merkezi vaziyetini teşkil eden ve bugünkü motorlu vesaitin seyrüseferini tamamen güçleştiren ve aynı zamanda milli bayramlardaki toplantılara tamamen mani olan eski Belediye Sineması ile bu sinemaya bitişik Muharrem Kahvesi’ne kadar olan kısmın kaldırılarak amme hizmetine tahsisi artık bir zaruret hâline gelmiş bulunmaktadır.”4
Tutanaklarda, binanın 1957 yılının Haziran ayında yıkılmasının önerildiği fakat belediyenin ekonomik yetersizlikleri sebebiyle yıkımın ertelenmiş olduğu da belirtiliyor:
“[Binanın yıkılması] lüzumunu hisseden belediye, haziran devresi içtimaiyesinde buna teşebbüs etmiş ise de, belediyenin geçirdiği mali buhran dolayısı ile buradan temin edilen varidatın (kârın) devamına lüzum görmesi üzerine mezkûr mahallin yıkılmasını tehir etmiş bulunduğu, sayın arkadaşlarımın malumudur.”5
Bütün bunların yanında tutanak içerisindeki bazı ifadeler, Trabzon halkına ait arsa ve mülklerin kamulaştırılma çalışmalarının arttığı ve halkın bu durumdan hoşnut olmadığı 1950’li yıllarda, istimlak davalarını meşrulaştıran bir örnek olarak sinema binasının yıkıldığını ve halk menfaatine bu alanın açılmak istendiğini de düşündürüyor.
“Bilindiği üzere belediyemiz bin bir müşkülat içinde vatandaşların mülkünü istimlak ve amme hizmetine kalbettiği bir sırada, şehir halkına numune-i misal olmak üzere şehir halkının sabırsızlıkla beklediği (…) meydan caddesi üzerinde bulunan ve [belediyenin] kendi mülkü olan işbu sinema ve buna bitişik Muharrem Kahvesi’ne kadar olan blokun (…) vatandaş hizmetine tahsisi (…) hususunda karar ittiharını teklif ve rica ederim.”6
Son kısım aslında yapının 1958 yılının başlarında gerçekleşen yıkımını doğruluyor. Fakat yapının yıkılmasına dair farklı durumlara ve kararlara değiniyor. Söz konusu bu ifadeyle yapının yıkılması hakkındaki söylemlerin aksini kanıtlamak veya farklı bir gerçeği ortaya koymak niyetinde olmasam da, dönemin politik eğilimleri ve tarihi eserleri koruma anlayışını bir nebze yansıtan bu tutanakların yapının “yok yere” yıkılmasından daha katmanlı bir anlatının mümkün olduğunu anlatabileceğini düşünüyorum. 1950’li yıllar boyunca ülkede birçok tarihi yerleşke veya eserin yıkımına şahitlik edildi, fakat Trabzon Opera Binası örneğinde olduğu gibi, birçok tarihi ve/veya modern yapının yapım, kullanım ve yıkım hikâyesinde yer alan neden-sonuç ilişkilerinin ne denli farklı yönlere evrilebileceğini görmek ve yorumlamak, yapı kimliklerinin “olduğu gibi” tanınmalarına destek verir.
1. Ömer İskender Tuluk ve Veysel Usta, Başlangıçtan Halkevlerine Trabzon’da Tiyatro(Trabzon: Serander Yayınevi, 2017), 191-217.
2. Devrim Hacısalioğlu’nun 01.06.2015’te Bilgün Aygül ile yaptığı söyleşi için bkz. Euronews
3. Tuluk ve Usta, age, 191-217.
4. Trabzon Belediyesi Meclis Tutanakları, İçtima tarihi: 01/02/1958, Emin Akyüz, 2-3.
5. Trabzon Belediyesi Meclis Tutanakları, İçtima tarihi: 01/02/1958, Emin Akyüz, 2-3.
6. Trabzon Belediyesi Meclis Tutanakları, İçtima tarihi: 01/02/1958, Emin Akyüz, 3.
İlk yorum yapan siz olun