Her 24 Nisan’da Ermeni soykırımı iddiasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Geçen hafta ABD Başkanı Biden, ABD’deki Ermeni seçmenlere verdiği söze dayanarak 1915 olayını soykırım olarak niteledi.
Türkiye, ABD’ye çekinmeden ve resmen, “Milyonları ölüme götüren savaşları çıkartan, kitlesel imha silahları yapan, atom bombasını kullanan, yerel savaşları düzenleyen ve kışkırtan sizsiniz… Bizim tarihimizde soykırım yoktur. Siz kendi suçlarınızı bize atmayın…” demelidir.
TANINMIŞ GÖREV ALANI
Dış tahrikler yetmiyormuş gibi, bu yıl HDP milletvekili Garo Paylan, Meclis’e sunduğu kanun teklifinde: “Ermeni soykırımı tanınsın” dedi.
Ayrıca, Talat Paşa ve İttihatçı liderlerin okullardan, sokaklardan, parklardan isimlerinin silinmesini istedi. Bu öneriyi CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu da destekliyor. Bu milletvekilleri kınanıyor. Aslında onlar, kendileri için tanımladıkları görevinin gereğini yapıyorlar.
SİYASAL TUZAK
Ermeni soykırımı iddiası, aslında Türkiye’ye karşı düzenlenmiş stratejik siyasal bir tuzaktır.
Ermeni soykırımı olmadığını kanıtlayan yüzlerce belge gün yüzüne çıkarıldı. Son olarak AİHM’nin bu konuda çok önemli bir kararı da var. (AİHM-Perinçek kararı.)
Yılmaz Özdil, “Soykırım korosu, cehalet ikliminden cesaret alıyor” başlığını taşıyan yazısında, Ermeni iddialarını çürüten belgeleri içeren kitapların listesini verdi. (Sözcü, 26 Nisan 2022.)
Bu yazımızda, Ermenilerin göç ettirilmesini tarihi olan 27 Mayıs 1915’ten hemen sonraki yıllarda ortaya çıkan “üç önemli belge”yi ele alacağız. Bu belgeler ABD, İngiliz ve Ermeni kaynaklıdır:
James G. Harbord
1) ABD-HARBORD RAPORU
Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettiğini kabul edince Türkiye’nin “Amerikan mandası” altına girmesi görüşü, birçok aydın tarafından etkin olarak savunuluyordu.
ABD Başkanı Wilson, Ermeni olayını ve ABD mandası konusunu incelemek üzere General Harbord başkanlığında kurmay subay, maliyeci, ekonomist ve siyaset bilimi uzmanlarından oluşan 55 kişilik bir kurulu Türkiye’ye gönderdi. Kurul, 4 Eylül 1919’da İstanbul’a geldi. İstanbul’da Ahmet Emin Yalman, Halide Edip gibi gazeteci, yazar ve üst düzey birçok kişiyle konuştular.
O sırada Sivas Kongresi devam ediyordu. Kurul, Sivas’a gitti ve 20 Eylül 1919’da Mustafa Kemal’le görüştü. Sivas’tan Erzurum, Erzincan ve Kars’a gitti. Halkla, yerel liderlerle, etnik gruplarla temaslarda bulundu. Altı hafta süren bu inceleme gezisinden sonra, ABD’ye dönen Harbord Kurulu, 16 Ekim 1919’da “Ermeni Raporu” başlığını taşıyan raporunu Başkan Wilson’a sundu. Harbord Raporu şu çok önemli tespitleri yapmıştır:
Büyük Ermenistan kurulması önerilen Adana (Kilikya) ve Doğu Anadolu illerinde tehcir öncesi ve sonrası Ermeni çoğunluğunun olmadığı açıkça belirtilmiştir.
Tehcir sırasındaki can kaybı hakkında Ermeni iddialarının tutarsız olduğunun kaydedildiği raporda, tehcir edilen Ermenilerin binlercesinin geri döndüğü örneklendirilerek belirtilmiştir. Rapora göre, Türk yetkililer geri dönenlere iyi davranmakta, hatta yardım etmektedir. Yoksulluk, ölümler, hastalıklar ve savaş sıkıntıları açısından Türkler de Ermenilerden iyi durumda değildir. Askere giden her beş Türkten ancak biri geri dönebilmiş, sadece tifüsten ölenlerin sayısı 600 bini bulmuştur.
Raporda ayrıca, 1918’de kurulan Ermeni Cumhuriyeti’ni ilk tanıyanların Türkler olduğuna da dikkat çekilmiştir. (Bkz. Hulusi Akar, Harbord Askeri Heyeti Raporu, TTK, 2019)
SORUMLU KİM?
Harbord Raporu şöyle diyor:
“Ermeni olayından özellikle Fransızlar sorumludur. Olayların üzerinden dört yıl geçmiştir ve Ermeniler korkusuzca yerlerine, eski köylerine dönüyorlar. Katledilmeleriyle ilgili olarak duyduklarımız doğru değilmiş.” (Bkz. E. Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Cumhuriyet Kitapları, 2005, s. 212)
Burada çok önemli nokta, “Ermeniler korkusuzca eski köylerine dönüyorlar” cümlesidir. Hiç kimse birkaç yıl önce soykırım yapılan bir yere geri dönmez.
Bir soykırım olmadığını açıkça belirten Harbord Raporu’ndan sonra ABD, Doğu Anadolu’da Türkiye toprakları üzerinde bağımsız bir Ermeni devleti oluşumunu desteklemekten vazgeçmiş, ABD ve Türkiye’de Amerikan mandası istemleri son bulmuştur.
2) İNGİLİZ KRALİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN KARARI
Anadolu’da Kuvayı Milliye güçlenmeye başlamıştı. İstanbul’da açılan son “Osmanlı Meclisi” İstanbul’u işgal etmiş olan Birinci Dünya Savaşı galibi devletlerini rahatsız ediyordu. En sonunda 16 Mart 1920’de işgalci İngiliz askerleri Meclis’i bastılar.
Tutuklanarak Malta Adası’na götürülen 145 kişinin arasında eski Sadrazam Sait Halim Paşa, İttihat ve Terakki Genel Sekreteri Şükrü Bleda, yönetim kurulu üyesi İsmail Canbulat, eski ordu komutanları, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman gibi gazeteciler, Ziya Gökalp gibi aydınlar, Rauf Orbay, Fethi Okyar gibi Atatürk’ün yakın arkadaşları da vardı.
YARGILAMA İSTEMİ
İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiseri Rumbold, 24 Kasım 1920’de Londra’ya sunduğu raporda Malta sürgünlerinden 60 kişinin “Ermeni tehciri” ile ilgili olarak yargılanmasını istedi.
Bu istemi onaylayan Londra, İstanbul Yüksek Komiserliği’nin bu konuda delil toplamasını istedi (18 Şubat 1921). İstanbul’daki Osmanlı hükümeti, başta Sadrazam Damat Ferit, Malta sürgünlerinin cezalandırılmasını zaten ısrarla istiyorlardı. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin tüm arşivi ve belgeleri, İstanbul işgal kuvvetlerinin emrine verildi.
Rumbold, ayrıca Londra’ya yazdığı resmi yazıda “Amerika’nın elinde Ermeni tehciriyle ilgili bol miktarda belge bulunduğu kuşkusuzdur, bu nedenle bu belgeler ABD’den istenmelidir” önerisinde bulundu.
İngiltere, bu konuda ABD ile resmi ilişkiye geçti. Bir süre sonra, İngiltere’nin Washington Büyükelçisi Sir A. Geddes, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgiye dayanarak Londra’ya şu raporu gönderdi:
“ABD’nin elindeki belgelerde hiçbir şekilde Türkler aleyhine delil bulunamamıştır.” (İngiliz Gizli Belgesi: FO 371/ 6504. E.85/9, Washington 13.7.1921, No: 722.)
ÇUVALLAR DOLUSU EVRAK
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, öncelikle İstanbul’dan gönderilen çuvallar dolusu “Osmanlı belgelerini” inceledi, bu belgelerin içinde “Ermeni tehcir” kararlarının asılları da vardı.
Bu incelemeden sonra başsavcılık, “Eldeki delillerle bu kimseler suçlanıp mahkûm edilemez. Bu belgelerle dava açılamaz”, “Dava açılır, ancak bu dava siyasi bir dava olur” kararına vardı. (Bkz. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, 2008; Uluç Gürkan, Ermeni Sorununu Anlamak, 5. baskı, Cumhuriyet Kitapları, 2021, s. 107-130)
TÜM RESMİ BELGELER ELLERİNDE
Önemi nedeniyle konuyu özetleyelim: Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul işgal altındadır. Padişah ve hükümet İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetlerine bağlıdır. Çuvallar dolusu Osmanlı belgesi Londra’ya İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
Tüm bu belgeleri inceleyen başsavcılık, “delilleri yetersiz bulmuş ve eldeki belgelerle” dava açılamayacağına karar vermiştir. (Bkz: İngiliz Gizli Belge, FO 371 / 6504/ E. 8745.)
Bir başka önemli belge, Ermeni Devleti Başbakanı Kaçaznuni’nin imzasını taşıyor. Bunun da öyküsü şöyledir:
1917 Ekim Devrimi’nden sonra 28 Mayıs 1918’de Erivan’da “Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti” adını taşıyan bağımsız Ermeni Devleti kurulmuştu. Bu devlet iki buçuk yıl yaşadı. Bu cumhuriyetin başbakanlığını Taşnak Partisi liderlerinden Ovannes Kaçaznuni yapmıştır.
Kasım 1920’de, Sovyet Rusya ordusunun hareketiyle bu Ermeni Devleti yıkıldı ve 2 Aralık 1920’de “Ermenistan Sosyalist Cumhuriyeti” adıyla Sovyetler Birliği’ne katıldılar.
BÜKREŞ’TE YAPILAN TOPLANTI
Bağımsız Ermenistan Devleti’nin yıkılmasından sonra, Taşnak Partisi ileri gelenleri Nisan 1923’te Bükreş’te bir toplantı yaptılar. Bu toplantıya Ermeni liderleri raporlar sundular. “Ne oldu? Nerede hata yaptık” sorularına yanıt aranıyordu.
Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti’nin başbakanı Kaçaznuni’nin konferansa sunduğu rapor kuşkusuz çok önemlidir. (Bkz: Ovannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok, 10. Baskı, Kaynak Yayınları, 2006.)1
Horace Rumbold
VAN’DA MÜSLÜMANLARIN ÖLDÜRÜLMESİ
Kaçaznuni tehcir öncesi olaylarla ilgili şöyle diyor:
“Van’ın işgalinin ardından şehrin valisi olan Aram’a, Rus ordularının Van Birliği Komutanı Nikolayav tarafından gönderilen 22 Haziran 1915 tarihli ve 34 sayılı talimatta, Ermenilerin bölgedeki Kürt nüfusa saldırmamaları ve köylerini yağmalamamaları bildirilmiştir. Ancak Aram, talimata verdiği cevabında, emirlerin yerine getirilmeyeceğini, henüz işgal edilmemiş bölgelerdeki Müslümanlara uyarı olması amacıyla suçluların en ağır şekilde cezalandırılacağını bildirmiştir.”
Dikkat edileceği gibi, Van Valisi Aram, Ermeni asıllıdır. Van, Rus ordu birlikleri tarafından işgal ediliyor. Valiye yerel nüfusa dokunulmaması, köylerin yağma edilmemesi uyarısı yapılıyor. Ermeni asıllı vali, bu uyarıyı kabul etmiyor. Bu paragrafta belirtilen türden birçok olay kitapta anlatılmaktadır.
DENİZDEN DENİZE ERMENİSTAN
İşte Kaçaznuni’nin itirafları:
– “Savaştan önce ve savaş koşullarında Çarlık Rusyası’na kayıtsız şartsız bağlandık. Emperyalistlerin önümüze koyduğu ‘denizden denize Ermenistan’ gibi hayali bir amacın peşine düştük…
– Gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf Devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.
– Silahlı gönüllü birlikleri oluşturmamız hataydı… Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Rusya çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık…
– Sevr Antlaşması gözlerimizi kör etmişti. Eylemlerimiz Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti… İngilizler, ardından Fransızlar karşılıklı katliamları kışkırttı. Karşılıklı Müslüman ve Ermeni kırımları oldu. Müslüman bölgelerinde düzeni sağlayacak idari önlemler alamadık, silaha sarıldık, ordular gönderdik…
– Türkler savunma güdüsüyle hareket ettiler… 1915 yılı yazında ve güzünde uygulanan tehcir, Avrupalı diplomatların bize söz verdiği bağımsız Ermenistan hayalimizi suya düşürdü. Türkiye ne yaptığını çok iyi biliyordu. Bugün pişmanlık duyması için hiçbir neden yok…”2
Ermeni soykırımının olmadığını, göç ettirme hareketinin soykırım olmadığını belirten daha başka belge bulmaya gerek yok. Ermeni Devleti’nin başbakanı Ovannes Kaçaznuni açıkça “Biz Osmanlı Devleti’ne isyan ettik”, “Bizi önce Ruslar, sonra Fransız ve İngilizler kışkırttı ve kullandı”, “Biz hata yaptık” diyor.
Acaba, Garo Paylan ve Sezgin Tanrıkulu özellikle Ermeni Taşnak Partisi lideri Kaçaznuni’nin raporunu okudular mı?
BİZİM ELLERİMİZ BİLHASSA TEMİZDİR
Bu yazıyı şöyle bağlıyorum:
Lozan Konferansı sırasında İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Ermeni devleti kurulması için ısrarla Doğu Anadolu’da toprak verilmesini istiyordu. Böyle bir çözümün Kuvayı Milliyeci Ankara tarafından kabul edilmesi olanaksızdı.
Tartışmalar sırasında Lord Curzon, “… Biz bu işlere Milletler Cemiyeti’nin karışmasından korkmuyoruz çünkü ellerimiz temizdir” dedi.
İnönü, Curzon’a “Bizim ellerimiz bilhassa temizdir… Bizim ellerimiz hiçbir ülkeyi işgal edip, yıkıp yakmamıştır” diye yanıt verdi.3
İnönü böylece, emperyalist İngiliz İmparatorluğu’na ve o imparatorluğun yüzyıllarca süren sömürgeleştirme uygulamalarına ve Anadolu’daki Milli Mücadele dönemindeki Yunan işgal kuvvetlerine yapılan İngiliz desteklerine gönderme yapıyordu.
Evet, bizim ellerimiz bilhassa (özellikle) temizdir.
1. Bu rapor, Sovyet Rusya’da kısıtlı sayıda basıldı. Dr. Mehmet Perinçek, Moskova’da Lenin kütüphanesi’nde bu raporu buldu. Rapor, Türkçe’ye tercüme edilerek yayımlanmıştır. Raporun New York baskısı için bkz: Hovahannes Katchaznouni, The Armenian Revolutionary Federation (Dazhnagzoution) Has Nothing to do Any More (New York: 1955).
2. Uluç Gürkan, Ermeni Sorununu Anlamak, 5. Baskı, Cumhuriyet Kitapları, 2021, s.26-27.
3. Bkz: Alev Coşkun, Diplomat İnönü: Lozan, Kırmızı Kedi, 2019, s.112.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/alev-coskun/ermeni-iddialari-uc-onemli-belge-1931790
İlk yorum yapan siz olun