Latif Bolat
Önce İngiltere idi. İkinci Dünya Savaşından sonra da ABD kaptı bu dünya jandarmalığı bayrağını. O günden beri de yanına çömez olarak aldığı İngiltere ile birlikte, yedi cihanın yetmiş köşesinde, Osmanlının son zamanında mahallelerin başına bela kesilen kabadayı rollerinde görüyoruz her gün. ABD’yi ilgilendirmeyen herhangi bir toprak parçası bulunmamakta yeryüzünün altı kıtasında ve yedi okyanusunda. Filoları, günün herhangi bir saatinde, dünyanın herhangi bir suyunda yol alır. Balkanların küçücük ve çiçeği burnunda devleti Kosova’dan Avrupa’nın lideri Almanya’nın orta yerine kadar her türlü toprakta vardır ABD izleri.
Eskiden bu kabadayılığı tek başına götürürdü. Ama şimdilerde adına “koalisyon” denilen, bir çeşit boyunduruk altında Batı devletleri topluluğu da, işin içine karışmış oluyor. Buna da NATO demekteler. Yani her türlü siyasi eğilimden iktidara sahip, Avrupanın kendi başına yetemeyen ülkelerini bir çatı altında toparlayıp, Tuzsuz Deli Bekir rollerine devam etmekteler.
YA KOALİSYONDASINDIR, YA DA YOKSUNDUR!
Yönetim problemlerinden dolayı halkın kıpırdanmaya başladığı bir ülke mi var, hemen NATO çatısı altında bir emrivaki yapılır ve o ülkenin iç politikası bir düzene konuluverir. Türkiye’de bu elli senedir böyle olmadı mı? Darbeyse onlar yaptırırlar, hükümet kurup değiştirmek gerekliyse onlar yaparlar. “Milli İrade” ve “sandık” türkülerini en çok söyleyenler de onlardır ve bu kılıf ile işlerini tıkır tıkır yürütürler.
Kore yarımadasının sahibi halkın farklı siyasetlere sahip olan iki tarafı mı var? Hemen bir NATO seferi yapılır ve durum halledilir. Yugoslavya’nın çokmilletli toplumunun aralarında yapay olarak çıkarılan sorunlar mı var, biraz NATO verelim derler ve kocaman devlet yok olur kanlar içinde.
NATO ile alâkası bile olmayan Irak, Suriye ve Ukrayna gibi yerlerde de, o büyük think-tank kurumlarının uydurduğu ve milletlerin beynine binbir şekilde işledikleri yanılsamalar ile, yine NATO ve “koalisyon ortakları” girer işin içine. O pek medeniyetli Avrupa ülkeleri de, her defasında hemen gönüllü yazılırlar bu NATO seferlerine. Çünkü patron çok kızacaktır ve ne yapacağı belli de olmaz bu durumda! Baksanıza, Ukrayna olaylarında, başlangıçta ayak sürüyüp bu kirli işlere bulaşmak istemeyen Almanya bile, yapılan baskılara dayanamayıp, ömründe ilk defa silahlanmaya ve savaşa bulaşmaya mecbur edildi.
4,5 MİLYAR SENELİK DÜNYA TARİHİNDE 1000 SENENİN HÜKMÜ NEDİR Kİ?
Bu uluslararası kabadayılık, insanın zihninde birdenbire başka bir zamana doğru seyahat düşüncesi doğuruyor. Yani yaklaşık bin sene öncesine…
Sene 1095 idi ve o günlerin NATO’sunun kuruluş toplantısındaydık. Fransa’daki Clermont kasabasının Pazar yerindeki derme çatma bir sahneden, Papa 2.Urban, bin sene sonra bile Batı dünyasının psikolojinde taptaze duran şu anlamlı konuşmayı yapıyordu:
“Ey kontlar, baronlar; siz birbirinize karşı haksız savaşlar yapıyorsunuz ve sadece kıskançlık ve hırsınızdan birbirinizi öldürüp sonsuza kadar sürecek lanet kazanıyorsunuz. Şimdi size başka türlü bir savaş sunuyoruz. Bu savaşta size, kutsal ve şanlı şehitlik ile sonsuza kadar sürecek şöhret vaadediyoruz. Dünyanın sonu yaklaşmakta. Size söz veriyorum ki, bu savaşa katılan askerlerin tüm geçmiş günahları Tanrı tarafından affedilecek ve savaşta şehit olanların ailelerine sınıfına bakılmaksızın sahip çıkılacaktır. Savaşa katılacakların toplanma yeri Konstantinopolis’tir!”
PAPA MI, CNN MUHABİRİ Mİ?
Ne kadar benziyor bu konuşma değil mi, CNN veya BBC’deki NATO sözcülerinin ihtiraslı demeçlerine? İşin ilginç tarafı o günkü NATO Haçlılarının başında yer alan ülkeler ile bugünkü NATO’nun başını çekenlerin çok büyük bir kısmı hala aynı insanlar. İsimleri bile o kadar farklı değil. Bugünkü NATO lideri olan ABD’nin nüfusunun da esas olarak İngiliz, Alman ve diğer Avrupa ülkelerinden kaçıp gidenlerden ibâret olduğu düşünülürse, bunda hayret edecek bir taraf da yok hani. Yani, Haçlı seferlerine önderlik edip Balkanlara, Orta Doğuya ve sonuçta kendi milletlerine de yıkım ve ölümden başka birşey getirmeyenler, Frederick’ler, Joseph’ler, Louis’ler, Pierre’ler, Robert’ler idi. Ve hala bu ve buna benzer isimler NATO’nun benzer eylemlerinde başı çekmekteler.
Ortaçağ’ın NATO’su Haçlılar, kuruldukları 1095 senesinden Papa’nın artık sözünün geçmemeye başladığı 16. Yüzyıla kadar beşyüz uzun sene, dünya insanlığının başına bela kesilmişti. İlk zamanlarda Müslümanlara karşı kurulan HAÇLI NATO’su ilk beş altı seferden sonra, İslam bölgelerinden kovulunca, Avrupa’nın her yerinde kol gezen bir kabadayılık çetesine dönüştü. Papa’nın hoşuna gitmeyen bir Hristiyan tarikatı mı var, hemen onları ezmek üzere Haçlı orduları gönderildi. Krallar arasındaki kavgalar mı var, kim daha çok para ve toprak söz verirse onun yanında Haçlı askerleri bitiverdi, düşmana karşı.
BUGÜNÜN NATO’CULARI, O GÜNÜN NATO’SUNUN ZULMÜ ALTINDAYDI
Aslında şu anda büyük bir sadâkat ile NATO üyeliği yapan, veya üye olmak için takla atan Avrupa devletleri de, bin sene önceki NATO olan Haçlıların kılıçları altında, yüzyıllarca inim inim inlemişlerdi. Alın size uzun bir liste: Estonyalılar, Prusyalılar, Yunanlılar, İspanyollar, Ruslar, İskandinavyalılar, Balkanlılar, Bosnalılar-Bogomiller, Fransiz Katharlar, Calvinistler, Çekyalı Hussitler ve daha niceleri. O zamanın Haçlı orduları dur durak bilmeden, Avrupanın dört bir yanında Papa adına at koşturup, zavallı Avrupa halklarının sosyolojisini ve psikolojisini kararttı. Bunun izlerini, yirmibirinci yüzyılda, yani 2022’de bile görmüyor muyuz? O meşhur İslam düşmanlığı, sadece gazetelerin yaptığı bir propaganda ürünü mü sanıyorsunuz? Avrupa folklorunda, halk efsanelerinde, şarkılarında, edebiyatında, şiirlerinde; bin senedir tekrar eden bir temadır Doğu nefreti. Buna 19. Yüzyılda daha medeni ve entellektüel bir kılıf uydurup “Oryantalizm” demediler mi?
İNANCIN ZAFERİ AMA, İNSANLIĞIN YOK OLMASI PAHASINA
Haçlı Seferlerinin felsefi analizini yapan birçok Batılı tarihçi de, bunların dünya milletlerinin başına ne denli bir bela açtığını açıkça ifade eder. Bunlardan en önemlisi de büyük Ortaçağ tarihçisi Sir Steven Runciman’dır. Batı dünyasındaki yüceltilen ve iyi niyetli Haçlı imajına karşı, ders verici şu analizi yapar:
“ Haçlıların zaferleri inancın zaferleridir. Fakat bilgelik olmadan elde edilen inanç, çok tehlikeli bir şeydir. Tarihin acımasız kanunlarına göre, tüm dünya, her şahsın işlediği suçların ve aptallıkların bedelini öder. Bizim kendi medeniyetimizin kaynaklandığı, Doğu ve Batı’nın uzun süredir oluşturduğu sentez sürecinde, Haçlı Seferleri çok trajik ve yıkıcı bir bölümdür. Haçlılarda çok miktarda cesaret ama çok az onur; çok miktarda sofuluk ama çok az anlayış mevcuttu. Ve bu Kutsal Savaş’ın kendisi bile, Tanrı adına işlenmiş çok uzun bir hoşgörüsüzlüktür. Bu da zaten Kutsal Ruha karşı işlenmiş büyük bir suçtur.”
Ne dersiniz, bin sene sonra, dünya tarihini yazanlar da Prof. Runciman gibi, bugünkü NATO kabadayılığına bakıp, NATO’yu yönetenlerde “çok miktarda cesaret ama çok az onur, çok miktarda sofuluk ama çok az anlayış mevcuttu” diyecekler mi acaba? “Tarih tekerrürden ibarettir” kuru bir slogan değil, belli ki!
İlk yorum yapan siz olun