Kerime Yıldız
HDP Milletvekili Garo Paylan’ın, soykırımla ilgili çıkışlarına alıştık artık. İnandığı ve baş koyduğu bir dâvâsı var. Bir torun olarak vazîfesini yapıyor. Babaannesi, Tehcir’de yetim kalmış.
Garo Paylan da babaannesi de çok şanslı. Babaannesinin annesi, kilise önünde elleri bağlanıp çocuklarının boğazlanışını seyretmeye mecbur bırakılsa aklını kaçırırdı. Torunu Garo da olmazdı.
Daha evvel Paylan’a, “Bu ağıtı iyi dinle Garo!” diyerek, kocası cephedeyken Van isyanında aklını yitiren Ayşe Bacı’yı hatırlatmıştım. Câmi önünde elleri bağlı Ayşe, süt kuzusu yavruları Ahmed ve Mahmudunu boğazlayan Kavas, Aram ve Miko’ya şöyle âh ediyordu:
Kavas evin olsun viran
Akıttın gözümden al kan
Evimize saldın figan
Ah Ahmedim vah Mahmudum
Miko kesdi Mahmudumu
Al kınalı Ahmedimi
Yok eyledi umudumu
Ah Ahmedim vah mahmudum
Aram günün kara gele
Boynun Zülfikâr’e gele
Bağrın pâre pâre gele
Ah Ahmedim vah Mahmudum
Bitti tükendi umudum
Tehcirle ilgili savunma yaparken düşülen en büyük hatâ, Ermeni çetelerinin zulmettiği Ayşe Bacı’yı konuşmadan Garo’nun babaannesinin konuşulmasıdır. Ermeni isyanından, çetelerin vahşetinden ve benim milletimin çektiği acılardan bahsedilmeden tehcir acıları için tâziye yayınlanması yanlıştı! Bu, empati yapmak değildir. Aşırı empati sendromuna yakalanmaktır ki kişilere de iktidarlara da ucu ihânete kadar giden çok büyük hatâlar yaptırır. Nitekim yaptırdı ve dedelerinin ihânetini kapatmak isteyen Ermenilere cesâret verdi. 25 Nisan 1915’de İngiliz ve Fransızlar tarafından Çanakkale’ye yapılacak büyük çıkarma öncesinde isyan hazırlığı yapan dedelerinin tutuklandığı günü, utanç günü değil de soykırım günü ilân etmek nasıl bir cürettir? Ne yapsaydı Osmanlı? Arkadan vuranlara göz mü yumsaydı?
Ya bizim, tehcir târihi olmayan 24 Nisan’da, Ermenilerin yaptığı ihâneti hatırlatmak yerine, tâziye yayınlayıp durmamız nasıl bir aşağılık kompleksidir?
Maalesef bu hatâyı, en yetkili ağızlar yaptılar. Ermeni tezine hizmet eden Kervan filmi bile devlet desteğiyle çekildi. Ankara’daki galada filmi seyrettikten sonra yazdığım “Benden bu Kervan’a geçit yok!” yazımı sert bulanlar, “Gişe yapmadı” bahânesiyle film geri çekildiğinde ne demek istediğimi anladılar. Barış ve adâlet adına gerçeği haykıracaksak, geçmişin muhâsebesini yapıp acıları paylaşacaksak, önce Ermeni isyanlarından ve vahşetinden başlayacağız. Devlet adamlarımız ve yazarlarımız, aşırı empati yapmayı bırakmazlarsa, “24 Nisan” hatâsından dönmezlerse Garoların cesâreti daha da artacak.
Soykırım yazıları sebebiyle Ermeni diasporasından ödül alan aşırı empati sendromlu Hilâl Kaplan, geçmişinin anında ortaya saçılacağını sıkça tecrübe ettiğinden olsa gerek, Garo Paylan’ın altın tepside sunduğu fırsata sessiz kaldı. Oysa altında HDP’nin gizlendiği(!) altıyı masaya tekme atmak için ne güzel fırsattı. Fırsatı, bir zamanların “Hepimiz Ermeniyiz” korosunun hânendelerinden Halime Kökçe değerlendirdi.
Masaya saldırmaya hazır olanlara bir fırsatı da, “Geçmişte yaşanan acıların fâili biz değiliz. Hepimiz, karşılıklı anlayış çerçevesinde birbirinin yarasını sarmaya çalışan Anadolu insanları olmalıyız. Bu vesîleyle Ermeni halkının bugün derinden hissettiği acıyı anlıyor, 1915’te hayâtını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anıyorum.” diyen Ali Babacan verdi. Babacan da 24 Nisan’da ne olduğunu kavrayamayanlardan. Onu savunmak ise Hrant Dink’in “24 Nisan’ı birlikte analım” çözüm önerisini çok beğenen Karar yazarı Hakan Albayrak’a düştü.
Bir zamanlar Taraf gazetesinin öncülüğünde yapılan Ermeni açılımına kanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık “24 Nisan” gerçeğini görmüş olmalı ki bu sene ilk defa sözlerine, Osmanlı Devleti savaşırken Ermenilerin, Müslüman halkı katlettiğini vurgulayarak başladı. Bu savunmayı 24 Nisan’da yapmaktan vazgeçmesini, tehcir karârının alındığı 27 Mayıs’da yapmasını temenni ediyorum. Onbeşliler cepheye koşarken arkadan vurmaya hazırlanan Ermenilerin tutuklanmasını, kimseye açıklamak zorunda değiliz.
KİM HAKLI?
Erdoğan, dünki açıklamasında, tehcire “soykırım” diyen ABD Başkanı Biden’ın târih bilmediğini söyledi ve “affetmeyiz” dedi. Affedilmemekle tehdit edilen Biden, tutsa, “Trump ile burada yaptığınız basın toplantısında gözümüze soktuğunuz gazeteci, soykırım iddiâlarına destek verdiği için Ermeni diasporasından ödül alan gazeteci değil mi? Devletinizin resmî televizyon kanalında ne işi var?” dese haksız mı?
Garo Paylan, “Türkiye’de böyle bir kânun teklifini vermek, verebilmek, Türkiye dışından bir cesâretin bir cüretin desteğiyle olabilir. Bunu iâde ettik. Zîrâ TBMM’de aziz milletimize ve târihimize hakâret edilmesine asla müsaade etmeyiz.” diyen TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a, “Soykırımı kabul eden Yâsin Aktay, TBMM’de değil mi?” dese haksız mı?
E ben tutsam, Ali Babacan’ın açıklaması sebebiyle “tehcir öncesinde hiçbir şey olmamış gibi Ermenileri savunanların, emperyalistlere yanaşıp köpeklik ettiklerini” vurgulayan ve Karar gazetesini Taraf’a benzemekle suçlayan Yeni Şafak yazarı İsmâil Kılıçarslan’a, “Ermeni tâziyesi akımını, 2014’de Erdoğan başlattı. Hilâl Kaplan, Yeni Şafak’taki soykırıma destek yazıları sebebiyle Ermenilerden ödül aldı. Yâsin Aktay, hâlâ gazetenizde yazıyor.” desem haksız mıyım?
https://www.ngazete.com/garo-paylan-bu-cesareti-nereden-aliyor-3337yy.htm
İlk yorum yapan siz olun