Hakan Aygün
Şimdi birbiriyle ilintili görünen son gelişmeleri sıraya koyalım….
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, uzun süredir bir ”helalleşme’‘ peşinde…
‘‘Kör göze parmak sokmadan” toplumun her kesimiyle ”helalleşme”ye çalışıyor…
Eşgüdümlü olarak da, bir ”helalleşme ittifakı” olarak Türkiye’nin tüm renklerini Millet İttifakı altında toplayarak, deyim yerindeyse ”yeni bir cumhuriyet” oluşturmaya çalışıyor…
Çünkü ”2. cumhuriyet tartışmaları” arasında, 1. cumhuriyete savaş açılan bir dönem geçirdik… ”2.cumhuriyetçi sol liberallerin” bile kullanılıp atıldığı bir süreç yaşadık…
Ortaya 1,5’uncu cumhuriyet gibi bir garabet çıktı…
Evet, bir ulus devlet kurmak kolay değildir… O yüzden 1. cumhuriyet’in de hataları oldu… Sık sık askeri darbelerle, 1. cumhuriyet ileri gideceğine, ayarları iyice bozuldu…
Sonuçta bu ülkede herkes, AKP öncesi dönemden de sağcısıyla-solcusuyla-İslamcısıyla çok çekti.. Hepsini düzelteceğim diyen AKP döneminde de bir başka türlü ”deja-vu” yaşadık…
Öyle ki İslamcılar bile eski dönemi arar hale geldi… 28 Şubat’ları bile ehven-i şer bulur hale geldi…
Aslında ben bunları konuşurken bile, ”1. cumhuriyetin nesi vardı” veya ”2.cumhuriyetçi kafası mı yapıyorsun” eleştirileriyle karşılaşacağımı biliyorum ama, bunların hepsi laf,hepsi terminoloji; önemli olan dünyanın tek demokrasiyle yönetilen Müslüman ülkesi olma avantajını geliştirebilmemiz…
EN İYİ İTHAL ÜRÜNÜ MÜSLÜMAN DEMOKRAT
Türkiye’nin petrolü yok, sanayisi yok; ”en iyi ithal ürünü” müslüman demokrat tek ülke olma özelliğiydi… Bu özelliğimiz bizi yıllarca gelişmiş Batı’nın İslam dünyasına örnek yüzü ve açılan kapısı yaptı… Bu ayrıcalığımızla, diğer İslam ülkelerinden farklı bir yere konulduk…
Ama artık elimizde 1. cumhuriyet de pek kalmadığına göre, yeni bir cumhuriyeti, Türkiye’nin tüm renklerinin kutuplaşmadan bir arada yaşayabileceği bir geleceği tartışabiliriz… Çünkü tepkisel olarak, çok eskiye de dönmememiz lazım…
Benim gelmekte olana ”3. cumhuriyet” diyesim geliyor, ama ”rakamlandırma” yapmasak da olur… Yepyeni bir cumhuriyet diyelim… Herkesin birbiriyle ”helalleşip”, geçmişi geçmişe bırakarak, geleceğe bakacağı bir dönem diye düşünelim yeter…
Şimdi bu kapsamda neler oluyor bir bakalım…
Millet İttifakı liderleri, ilk toplantılarını 28 Şubat’ta yaptılar…
Tarih dikkat çekiciydi ve ittifak içindeki İslami tandanslı partilerle ”helalleşme” gibiydi… 28 Şubat bildiğiniz gibi post-modern askeri müdahalemiz… 28 Şubat deklarasyonunda, 28 Şubat’tan hiç bahsedilmedi…
Ama yaygın kanı, 28 Şubat tarihinin özellikle seçildiğiydi… Bence de özellikle seçildi…
Ve şimdi 3. toplantı yine özel bir tarihte; 24 Nisan’da…
24 Nisan’ın özelliği, bizlerin ‘‘sözde” dediği Ermeni kıyımının yıldönümü tarihi olması… Her 24 Nisan’da ABD başta Batı Dünyası’ndan Ermenilere destek açıklamaları gelmesi; parlamentolardan-senatolardan illa Türkiye’ye çakacak açıklamalar-kararlar gelmesi…
Her 24 nisan’a doğru tüm dünya gibi bizi de paranoyalar basar; kendimizi anlatmaya çalışır, aleyhte çıkacak kararları engellemeye çalışırız… Sonuçta, korkunun ecele faydası yok; olanlar oldu zaten… ABD senatosu bile 2 yıl kadar önce, Ermeni Soykırımını tanıyan yasayı onayladı.. Geçti gitti işte, daha ne yapacaklar !…
Güçlü ülke olursak, içerde kavgamız olmazsa, ekonomimiz güçlü olursa, daha da başka bir halt yapabilecekleri yok bizlere….
Şimdi, dedik ya bazı son gelişmeleri art arda bağlarsak ortaya bir manzara çıkıyor diye ve Millet İttifakı’nın 3. toplantısı da Ermenilerin soykırım diye andığı 24 Nisan’da diye…
Tam da 24 nisan haftasında, Kılıçdaroğlu kalktı Hrant Dink Vakfı’nı ziyaret etti… Bu da aslında ”Hrant’ın yerde kalan kanı” için bir helalleşmeydi… Çünkü Hrant’ı devletin içinden birileri, bazı tetikçileri kullanarak öldürttü…
Açıkçası sevgili Hrant, 40 kere ”helallik” verse, benim canım kardeşim-canım vatandaşımızın katledilmesinin içimde yarattığı acı asla bitmeyecek. Her aklıma geldiğinde, kalbimin üstü sızlıyor…
Belli ki, Kılıçdaroğlu da 24 nisan öncesi Hrant Üzerinden, bu ülkenin Ermeni vatandaşlarına bir ”helalleşme” göndermek istedi… Doğru da yaptı..
Benim de bu analizimden sonra, kuşkusuz 24 nisan buluşmasına biraz da bu gözle bakılacak… 24 Nisan’da bir liderler açıklaması yapılırsa, eminim Ermeni meselesine değinilmeyecek, genel helalleşme lafları belki olur bilemiyorum… Ama mesajın gideceği yer de belli…
Bu işlerde çok kör göze parmağa gerek yok; biraz bazı konuları zamanın ruhuna bırakmak gerekiyor ki, düşmanlıklar derinleşmesin…
Bu vesileyle Ermen soykırım iddialarına nasıl baktığımı da özetlemek isterim… Tek kelimeyle ‘‘rant gibi bakıyorum” deyip, konuyu açayım….
Osmanlı yıkılıyor, fırsat bu fırsat diye, etnik gruplar ayaklanmış… Bir kere dönem Osmanlı dönemi… Tabii ki, Osmanlı’nın mirasçısıyız ama, genç Türkiye cumhuriyeti’nin kucağında bulduğu bir sıkıntı…
Hangi devlet, kendisinden ayrılmak isteyeni, kendisine savaş açanı, bastırmaya çalışmaz… Valla, Amerika’sı da yapar, Fransa’sı da yapar, herkes yapar; yaptılar da !…
Osmanlı Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgeler de kontrolü kaybetmemek için, tehcir yani zorunlu göç uyguluyor, ve karda kışta kıyamette tehcirin faturası çok ağır oluyor… Maalesef, çok sayıda Ermeni vatandaşımız hayatlarını yolda izde yitiriyor…
Türklüğümden olabildiğince sıyrılmaya çalışarak olaya bakıyorum, ortada ‘‘Nazilerin Yahudileri katletmesi’‘ gibi bilinçli bir katliam bulamıyorum… Ama tehcirin sonucu da, maalesef katliam gibi ölümlere yol açıyor…
Burada nüansa bakmak lazım, yaşanan acı-berbat bir olay, yaşanılmasa denilen bir olay, ama ortada kasıtlı bir soykırım yok… Nazilerle Osmanlı’yı bir tutamazsınız; Ermeni kardeşlerimizin olaya biraz da böyle bakması lazım…. İşi kindarlığa dökmemek lazım…
Tabii, bir ‘‘helalleşme”de gerekiyor… Çünkü bu ülkede Ermeniler ve diğer azınlıklar, hep ”sakıncalı’‘ sayıldı… Kendimden örnek vermek gerekirse, asteğmenliğimi ”sakıncalı” olarak Aşkale’de yaptım… Siyasi yönüm vardı, Aşkale’ye sakıncalı kura çekmiştim…
Tuzla Piyade Okulu’nda benimle beraber sakıncalı kurası çekenler, Ermenilerdi, diğer etnik azınlıklardı… Aşkale’ye gittim, Ermeni bir askerimin bana söylediği laf içime oturdu; ”BU devlet niye bizi sakıncalı sayıyor komutanım” dedi… Neyse ki o Aşkale’deki sürgün kışlası kaldırıldı… Ama vallahi de bilmiyorum, hala sakıncalı uygulaması var mı, örtülü olarak sürüyor mu diye…
Bu ve benzeri konularda ”helalleşme” şart; Türkiye’nin de geçmişe takılmaması lazım… Bazı konular tarihçilere ve zamanın ruhuna bırakılmalı; siyasi polemiklerle kanayan yara yeri daha fazla deşilmemeli…
Belli ki; liderlerin 28 Şubat buluşmasından sonra, 24 nisan buluşması da bir başka ”helalleşme” günü olacak…
24 nisan ilk kez, başka bir vesileyle de gündeme gelecek….
24 nisan’ın bir gün öncesi biliyorsunuz 23 nisan…
TBMM 23 nisan 1920’de kuruldu…
24 nisan’ın hedefi de, yeni bir kurucu meclis kurulması için atılan adımların bir başka dönüm noktası olacak…
Galiba şu anki Meclis’le de helalleşmenin vakti geliyor…
Ama bu ”helalleşme” bu kez ”vedalaşma” anlamında !
https://www.turktime.com/yazar/28-subat-tan-sonra-niye-24-nisan-6-liderin-gun-seciminin-sirri/15649
İlk yorum yapan siz olun