İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Resmi tarih gerçeğin ne kadarını yazar?

İSMAİL CEM ÖZKAN

  1. Dünya Savaşı sırasında Yunanistan kapitalist bir devlet miydi?

Bu sorunun yanıtı “hayır” ise bu durumda Yunanistan “emperyalist devlet” de olamaz.

Hani her sözde solcu “kurtuluş savaşı anti- emperyalist savaştı” diyor ya, peki biz hangi cephede emperyalist devletler ile çarpıştık kuruluş/kurtuluş aşamasında?

Kuruluş aşaması ne zaman başladı?

Resmi tarihimize göre; savaşın lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleme aldığı Nutuk kitabını doğru olarak kabul edilir ve sorgulanmadan kabul edilen net bir tarih vardır. “1919 yılı Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım” diye başlayan bir cümle… Bu ilk cümle resmi tarihimize göre kurtuluş savaşımızın başlangıcıdır.

Acaba öyle mi?

Biraz daha geri gidelim İstanbul işgal edildikten sonra, yeni bir devletin kuruluş kavramı kullanılmadan kurtuluş kavramı üzerinden bir örgütlenme söz konusudur…

Hiçbir şey birden başlamaz, bir kişi de bir ülkeyi kurtarmaz, kadro gereklidir, o kadroda zaten o döneme kadar ülkeyi yönetmiş bir siyasi partinin tabanında mevcuttur. İttihat ve Terakki partisi her ne kadar kendisini fesih etmiş olsa da teşkilatı varlığını korumaktadır… Teşkilat vardır, hala görev başında teşkilatın güvendiği ve yetenekli subaylar vardır… Sürgüne çıkmış liderlerinde ret edemeyeceği bir isim üzerinden elbette kurtuluş savaşı verilebilinir… Tarihte başarıya imza atmış ve kurtuluş için bir kök ve zemin olacak bir isim üzerinden ve çevresinden bu kurtuluş başlatılabilinir… İstanbul’da bu konuda değişik toplantılar olmuş, sevkiyat, yani lojistik, para, istihbarat gibi konular ele alınıp planları yapılarak Samsun’a izinli olarak bir çıkış söz konusudur…

Başlangıcın her zaman bir kökü vardır, birden filiz yeryüzüne çıkıp ağaç olacağım demez!

Yangında ilk yapılması gereken yapılır, cam kırılır ve balta çıkarılır. O balta İzmir’e çıkartma (15 Mayıs 1919) yapan Yunanistan’dır. Zayıftır, hiçbir konuda bağımsız değildir. Kral vardır ama sözde bir kraldır, tamamı ile Birleşik Krallık ( İngiltere)  bağlıdır. Gerek olduğunda ipi uzatılır, gerek olduğunda çekilecek durumdadır. Onların hayalleri vardır, Küçük Asya’ya açılmak, o rüyaların üzerine fazla emek ve para harcamadan gidilir ve hayallerinin peşi sıra kral sonu belli olan bir maceraya girer… Yunanistan bir kapitalist devlet değildir ve işgali doğal olarak sadece işgaldir, emperyalist duygular ve amaçlar ile İzmir’e adım atmadılar…

İzmir işgali İstanbul’da yenilmiş devletin kendisini fesih etmiş bir partinin tarafları arasında yeni bir kıvılcım yakmıştır. Kısa zamanda yer altında örgütlenmiş ve yeni bir devlet için ilk fikirler ortaya çıkmıştır. Eğer Osmanlı devletinin eski idarecilerinin bu hassas oldukları konulara dokunulmamış olsaydı, belki tarih başka türlü akacaktı, fakat Ermeni meselesi, açılmış davalar, arkasından Yunanistan’ın İzmir’e çıkarma yaparak işgal etmesi, var olan devletin askeri kanadının yer altı örgütlenmesine doğru kaymasına neden olacaktır.

Bugüne kadar tarihi yazanlar Yunanistan’ın bir kapitalist devlet gibi algılayıp, algılatmış… Geçmişe yönelik hikayeler anlatılır ama gerçeklerin üzerinden zıplanarak anlatılır bir çoğu. Örneğin İzmir yangınında olduğu gibi, yangın sanki kaçanlar tarafından yakılmış gibi anlatılır ama İzmir meydanındaki konağa bayrak çekildikten (9 Eylül 1922) bir süre sonra (13 Eylül 1922) İzmir yanar… Yunanistan’ın yenilgisinin temelinde yetersiz silah, istihbarat ve lojistik eksiliğidir. Onlara bu ihtiyaçları veren İngiltere’nin çıkarı ve stratejisi yeni kurulmakta olan devlet ile işbirliği üzerine oturunca, Yunanistan kaçınılmaz sonu yaşamıştır. Eğer Yunanistan güçlü olmaya devam etmiş olsaydı, Çerkez Ethem (Dipşov Ethem) düzenli ordu kurulması sürecinde Yunanistan’a sığınma talebi olacağı bir ortam olur muydu? Soruyu başka açıdan sorarsak eğer, Ankara iktidarı Çerkez Ethem’i rahat bir şekilde gözden çıkarabilir miydi? Çerkez Ethem yaşadıkları hala bir sır olarak kalmaya devam etmektedir.

Kısaca Yunanistan kapitalist devlet değildir…

“1.Dünya Savaşı sırasında Yunanistan kapitalist bir devlet miydi?” sorusunu sorup yanıt arayınca anlatılan tarih birden çöküyor… İzmir çıkarmasını yapan bir kapitalist devlet değil, doğal olarak emperyalist değil.

Tamam, emperyalist devletlerin kullandığı bir nesne diyelim, İngilizler desteğini çektiğin an yenilen bir devlet… Bu durumda sosyalist solun, hadi onun öncüsü Lenin’in anti emperyalist savaşımızı selamlıyorlardı ya, sanki ihtiyaca uygun kurulan bir cümle olarak çıplak olarak ortada kalıyor, Lenin devrimini korumak ve kurtarmak adına, güney sınırını güvenceye almak adına dönemin en güzel cümlesini kurmuş; “anti emperyalist kurtuluş savaşı” bir anlamda kendi devrimi ile paralellik kurmuş gibi ama olmadığını kendisi de çok iyi bilmektedir, siyaset öyle gerektirdiği için öyle bir cümle kurmaktadır. Emperyalist devletlerin güney sınırında olması elbette istenmeyecek bir şeydir. Devrim yapılmış ama devrimi yaşatacak kapitalist devletten sosyalist devlete geçiş için gerekli süreç henüz tamamlanmamıştır. Sınırların geçişken olması içte gerçekleşen değişime karşı büyük bir risk oluşturmaktadır… Devrimin liderleri Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Karadeniz’de boğulmasına gerektiği kadar tepki verememelerinin altındaki en büyük neden ülke çıkarlarıdır…  Bunu elbette Atatürk’de çok iyi bilmektedir, istihbaratçı olmanın getirmiş olduğu bilgi birikimine sahiptir, stratejisini ve ülke içinde gücünü oturtacak süreci çok iyi planlayabilmekte ve stratejiler oluşturmaktadır. Oluşturmak istediği ülkenin çıkarına geldiği sürece katilleri bile yanında eksik etmez, önemli olan kendi liderliğine tam bağımlılık ve ülkeyi Rusya’da olduğu gibi “işçi devleti”ne dönüştürecek vizyonu olanları çevresine yaklaştırmadan yok etmek…

Osmanlı imparatorluğu kapitalist bir devlet değildi, sömürgeci bir devlet dağılmaktadır. Ulus devleti rüzgarı imparatorluğu dağıtmaktadır… Hatta son Müslüman olmayan milletlerden olan “Millet-i Sadıka”  olan Ermenileri bile gözden çıkarmış, İstanbul ve İzmir haricinde tüm Anadolu ve kuzey Mezopotamya’dan köklerini kazıyarak “tehcir” kararı alarak çöllere sürmüştür…  Geride kalan birkaç Ermeni ise ya korkudan din değiştirmiş ya da kendisini saklamış ve olmakta olana nefer olarak katılmıştır… Atatürk imzasını yaratanın bir Ermeni olması tarih bilmeyenler için şaşırtıcıdır, aynı şekilde ırkçı parti MHP’nin logosu yapanında bir Ermeni olması gibi…

Sömürgeci devletten toprakları parçalanan yenilmiş devletin içinden ulusal bilince sahip olan kadroların elbette kendi ulus devleti savaşı vermesi kaçınılmazdı. Fransa’dan esen rüzgar “Misaki Milli” sınırını yaratacaktı. Meclis kararını İstanbul’daki son toplantıda (28 Ocak 1920) kayıta alıp Ankara’ya doğru göç yoluna çıkacaklardı… Osmanlı devleti, meclis kararı ile artık sözde kalacak, Ankara’da olan yapı devletin devamı olarak oluşacaktı…

Her işgalci devlet emperyalist olmaz… Emperyalist devlet olmak için kapitalizmin gelişmiş ve kurulmuş olması gereklidir…

Yunanistan krallık devletiydi, kapitalizmin kırpıntısı dahi yoktu…

İşgal edenin arkasında İngiltere’nin olması onu emperyalist yapmaz, işgalci yapar…

Yunanistan Makedonya şehri olan Selanik’i 9 Kasım 1912’de Osmanlı İmparatorluğu savaşmadan verdi. Makedonya bu şekilde Yunanistan işgali altına girmiş oldu. İşgalci bir devlettir, aynı şekilde İzmir’den başlayıp Küçük Asya’da alacağını düşündürülmüş olduğunu sonuca bakarak anlıyoruz, Küçük Asya bir Selanik değildir.  Direniş ile karşılaşmıştır, yerel olarak başlayan Kuvayi Milliye hareketi dağınık olduğu savaşında görevini düzenli orduya geçerek tamamlamıştır.

Kurtuluş savaşı kronolojik incelendiğinde savaş diplomasidedir ağırlıkla, cephede değildir… Diplomasi savaşında ise anti-kapitalist, anti-emperyalist savaş değil, var olan sınırları koruma mücadelesidir…

Emperyalist devletler anlaşmalardan istediklerini aldılar mı?

Aldılar…

Peki, İttihat Ve Terakki Partisi’nin içinden doğan yeniden oluşmuş o tarihte henüz adı konuşmamış partisi ve lider kadrosu aldı mı?

Evet, eksiklerine rağmen aldı sayıldı…

Kurtuluş savaşı destanın bir çok hikayesi yazılmıştır, yazılmaya da devam edecektir, devlet var olduğu sürece. Her rejim kendi resmi tarihini yazar, o yüzden tarih durağan bir şey değildir…

https://acikgazete.com/resmi-tarih-gercegin-ne-kadarini-yazar/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın