Eflatun Neimetzade
İyi hatırlıyorum. Çok yakın dostum, uzun yıllar Azerbaycan Elmler Akademisi, Coğrafya Enstitüsü Müdürü, Akademik, Budağ Budağov büyük coşkuyla diyordu ki, Azerbaycan’ın kocaman haritasını bitirmek üzereyem. Orada ülkemizin etnik Haritasının her santimde neler olduğunu apaydın göreceğiz. Ermeni kadının çaldığı bu Haritayı şimdi Ermenistan’da ezberliyorlar. Şimdi biz yeni fitnelere, yeni patlamalara hazır olmalıyız. Coğrafya Enstitüsünde sorumlu olanlar mutlaka cezalanmalılar. Öten yazımda da yazmışımdır, bugün Azerbaycan’ın her idare ve kurumlarında hain Ermeniler çalışmaktalar. Ama bu gün Ermenistan topraklarında tek bir Azerbaycan Türkü yaşamıyor. Onların evlerini, mülklerini ellerinden aldılar, öldürdüler, topyekun kovdular… Ama biz çok adiliz, çoook iyi niyetliyiz, nedense Ermenileri coook seviyoruz… Allah biraz akıl versin…
Neden hala da Ermenileri üst görevlerde tutuyoruz? Öten yıl bir Gazetede okudum: uzun yıllar Bakü’deki doğum Evinde (Basin Caddesi’ndeki o tanınan Doğum Evinde) çalışan bir Ermeni Hemşiresi Ermenistan’a taşındı ve orada bir açıklamada bulundu. Bakın ne söylemiştir: “Ben Türkler tarafından öldürülen dedelerimizin kanını fazlasıyla almışımdır. Doğum yaparken, boğarak, epey fazla Azerbaycan Türk çocuklarını öldürmüşümdür…” İşte size somut örnek… Bu cani, vandal, sokak Ermeni kadını övünerek yapmış olduğu açıklamasını pek çokları belki de okumuşsunuzdur… İçiniz sızlamadı mı? Yüzlerce minicik coçuklarımızın kanını şimdi kim alacaktır? Böyle şah damar sayılan, önemli noktadaki görevi ezeli düşmanlarımıza nasıl emanet ettiniz ey kafası bataklık suyu ile çirklenmiş Müdürler, Başhekimler? Bu cinayeti nasıl savunacaksınız? Hadi savunun da, bakıyım o suçlu yüzünüze…
İşte, beni içten yaralayan, ruhumu ezen konu da budur. Hala Sovyet dönemlerinden iyi hatırlıyorum: bütün Polis İdare Reisleri, Pasaport Şube reisleri, daha niçe başka idare ve ta Bakanlıklara uzanan Sekreter görevlerinde Ermeni kadınları çalışıyorlardı. Çok yakın tanıdığım bir Polis Albayından bir defasında sordum: – Neden Sekreterler hep Ermeni kadınları oluyorlar? Cok düşündürücü ve ilginç cevap aldım:
-Bu bir zincir seti gibidir, bize yukarıdan ne söylüyorlar, bizler de onu da yapıyoruz. Ayrıca gerektiğinde sabahlara dek çalıştırıyoruz bu kadınları(???) – Yakınlarda belli oldu ki, İç İşleri Bakanlığında, özellikle Pasaport Şübe’lerinde çalışanlar, Kadro Şübe’lerinde ve Pasaport temin olunan masalarda Ermeni kadınları çalışıyorlardı… Dikkat edin ki, Pasaport Bölümünde Ermeni kadınlar çalışıyordu… Bakü Devlet Opera ve Balesi’nde uzun yıllar Budagyan soyadında igrenç bir kadın çalışıyordu. Zaman-zaman soyadlarımızı bile yanlış yazıyordu. Benim soyadımı bile Naxmatov yazıyordu devamlı… Azerbaycan literatüründe böyle bir isim, soyad yoktur. Bunu mahsus yazdığını düşünüyorum.
PEK ÇOK ERMENI, AZERBAYCAN PASAPORTUNU TAŞIYORDUR
Şimdi tasavvür ediniz – Bilim Akademisi’nden, Azerbaycan’ın etnik Coğrafi Haritasını çalarak Ermeni sokak kadını Ermenistan’a kaçmıştır??? Merak ediyorum, buna göre kimler ve nasıl cezalanmışlar? Bana göre Müdüründen başlamalı – tüm Enstitüsü çalışanları sorumludurlar ve mutlaka cezalanmalılar! Eceba cezalanmışlar mı? Şimdi düşman tarafı ülkemizin her santiminde neler saklandığı, neler olduğunu apaydır görüyordur. İster sivil, ister askeri mekanlarımızın düğmeleri düşmanımızın elindedir, buna dikkat edilmelidir…
Buradan belli oluyor ki, Hindistan’ın güzel filmlerini yaratan, Raç Kapur’un baş rolündeki o dehasal ifası olan: tabiatıyla ve güzelliğiyle de fevkalade Hindistan topraklarından bu hain, vandal Ermenileri neden kovmuşlardır? Vandal, hain, gaddar, hırsız ve adi insanlar olduklari için. Bir toplum topyekun neden Hindistan’dan kovulmuştur? Çok düşündürücüdür.
Hatta Rus Çarı, 2. Nikolay XIX. yy. karar alıyor: “Rusya’nın hiç bir Şehrinde, İlçesinde devlet kurumlarında Ermeniler çalışamazlar…onlara güven yoktur”. Ünlü Rus şairi, Aleksnr Puşkin yazıyor: -Sen hırsızsın, sen ikiyüzlüsün, sen hainsin – çünkü sen Ermenisin! İşte size somut örmek, delil, kanıt! Onlarca böyle kanıtlar var iken, Azerbaycan’da bazı şuursuz, cahil, bilgisiz, ecemi Müdürler, milli şuuru pekişmemiş hainler Ermeni kadınlarını bu gün bile makamlarında çalıştırıyorlar. Buna hayret ediyorum… Sizde vicdan, şeref denilen özellikler neden yoktur?
Hocalı’da Ermeni cellatlarının yapmış oldukları ve tarihin hiç bir safhasında emsali bulunmayan Soykırım, sizin vicdanınıza, şerefinize tesir etmiyor mu? 30 yıl ötse bile sanki dün yapılmış gibi vicdanları rahatsız eden bu acı gerçek var iken – siz hala da Azerbaycan Bilim Alkademisinde, Coğrafya Enstitüsünde, Şübe Müdürü olarak Ermeni hain, hırsız kadını çalıştırmışsınız??? Ve bu igrenç, hain, hırsız kadın, ülkemizin etnik Harıtasını çalıp Ermenistan’a götürmüştür? Bu nasıl oluyor??? Buna anlam veremiyorum. Yeter artık, gözlerimizi epey açalım, yeter bee, derler. Bu Ermeni kanını taşıyanları – Üniversitelerden, Hastanalerden, tüm ülke makamlarından dışarıya atalım. Bu da Hocalı’da yaptıklarının bedeli olsun diyorum ve bu konunun takipçisi olacağım. Ermeni kadınlarına evlenen pek çok dostlarım ile ilişkilerimi çoktan kesmişimdir… Hatta en yakın Hoca dostlarım ile de ilişkimi kesmiş gibiyim… Nerede vicdanları, nerede namusları, nerede şerefleri??? Bir Fransız yazarı bakınız neler yazıyor:
“Dünyanın pek çok ülkelerini dolaştım, Alman faşizminin rezaletlerini gördüm, okudum. Polonya’da ve Çekoslovakya’da, Viyetnam’da, Cezair’de Zerebrenitsa’daki Soykırımı gözlerimle görmüşüm. Ama Hocalı’da yapılan Soykırım, coçuk, Hasta, ihtiyarların vahşice, hünharca topyekun yok edilmesi olayına dünyada rastlanamadım ve hiç kimse tanık olmamıştır…”
ERMENİLER MOSKOVA’YI İSTİLA ETMİŞLER
Benim bu güzelim ülkemde bu gün bile Ermeni kadınlarını çalıştıran cahil insanlarımız vardır. İşte son somut örnek: Bilim Akademsi Coğrafya Enstitüsündeki hırsızlık olayını yukarıda yazmışımdır. Ermeni vandalları – Hocalı Sokırım olayını otuz yıl önce yapmışlardır. Fakat, Bilim Akademisi’nde Ermeni kadınının hırsızlık yaptığına şahit oluyoruz. Bu Enstitüsü Müdürünün gözleri nereye bakıyordu da, devletimizin gizli Devlet Haritasını bir Ermeni düşman kadını nasıl çalıp götürüyor Ermenistan’a? Neden Ermeni kadınını böyle resmi ve gizli Bölümde çalıştırıyorsunuz?
Soru burada saklıdır – daha nice Enstitülerde, nice Hastanelerde, Polis’te, Okullarda, daha nice özel Şirketlerde çalışan Ermeni kadınları olduğunu bilmekteyiz… Bu Ermeni kadınları çalıştıran Müdürlere, Şirket sahiplerine sesleniyorum: bir Özbek, Tatar, Kazak, Türkmen, Kırgız, Gagauz, Tatar kadınını davet ediniz. Onlardan size zarar gelmez, çünkü Türk kanını taşıyorlar – çünkü Türkler.
Moskova Bolşoy Operası’nda çalışıyordum. İyi hatırlıyorum, Hocam, Prof. Dr. Boris Pokrovskiy, “İnkilap Çağrısı…’(“Prizvannıy Revolyutsiyey”) Operasını sergiliyorduk ve ben de ikinci Rejissördüm (Yıl 1977). Bir gün kendisi salonda oturuyordu, ben ise sahnede Koroyu çalıtırıyordum. Bir erkek vermiş olduğum görevi kötü yapıyordu, ya da yapmak istemiyordu. Ben ikinci, üçüncü defa kendisini uyardım, neler yapacağını kendim hareketlerimle gösterdim – adam haylazca: “Ben bu hareketi yapamıyorum”, deyip durdu. Hocam, Pokrovski koro sanatçısını önce uyardı ve sonra bağırarak salona indirdi, ona yüklendi: “Sen haylaz, kurnaz ve yeteneksizsin. Sadece Do, Re, Mi – biliyorsun, bu kadar. Rejisör sana aktör gibi hareket gösteriyor ve sen bu hareketi yapmak zorundasın. Aksi halde dilekçe yaz ve Bolşoy’dan rett ol, git Konservatuvarına… Şimdi tüm sanatşılar önünde rejisörden özür dile ve söylediklerini de yap. Hadi…- Bu Vazgen adında Ermeni tüm sanatçılar önünde bana: -Eflatun Neymatıç, sizden özür dilerim, bir daha haylazlık yapmam…- dedi ve provaya kaldığımız yerden devam ettik… Gösterdiklerimin tümünü yapmaya başladı… – Bunu neden hatırladım. Vazgen – Ermeniydi ve Koro sanatçısıydı. Bir Azerbaycan Türk Rejisörünü kıskanıyordu. Babası Azerbaycan Türkü, annesi Çinli olan koro Sanatçısı Nariman Orucov adında bir Türk sanatçısı söyledi. Nariman’ın babası Gazax reyonundan II. Dünya Savaşına gitmiş ve Savaşta cesaret, hüner göstermiş ve Albay rütbesine yükselmiıtir. Moskova’da Diplomasi görevinde iken Çin Büyükelçiliğinden bir Hanımla evlenmiş ve Moskova’da yaşıyorlardı. Bir gün babası beni Moskova’daki evine davet etti. Çok sıcak bir insandı, annesi de kibar bir Çin’li Hanımefendi kadın idi. Uzun zaman dostluk ettik ve Nariman bana şöyle dedi:
BOLŞOY’DA ÇALIŞAN AZERBAYCAN TÜRKÜ NARİMAN ORUCOV
-Mayestra siz ilk Provanızı yaptığınızda, Koro sanatçıları sizi çok sevdiler ve ben bundan gurur duydum. Bir usta aktör gibi oynuyor ve mizanları gösteriyordunuz. Elbette, her yerde olduğu gibi, Koroda da pislik Ermeniler vardır ve sizi hemen kıskandılar. Beyan sanatçılar, ben ve çokları sizi savunduk (Bolşoy Operası Korosu 145 sanatçıdan oluşuyor). Pokrovski ve siz hariç, hiç bir rejisör olaylardaki hareketi gösteremiyor. Sadece konuşuyorlar, bizler de hareket ediyoruz. Ve Vazgen devamlı sizi eleştiriyordu ve ben kendisine: “Eflatun Bey süper aktördür, dedim, güzel de gösteriyor hareketleri… Pokrovski kimseye hala-hala sahne provasını vermez. Öğrencisi Eflatun Bey’e çok güveniyor ki, ona prove veriyordur. Kendisi de salonda oturup onu izliyordur. Sen kim oluyorsun da onu eleştiriyorsun”, dedim ve üzerine gittim. Adam hemen pes etti… Sonra Pokrovski onu salona indirip rezil etti… Her kes bunu gördü. Ve siz devam ettiniz provanıza. Gurur duydum sizinle. Çünkü ben de Azerbaycan Türküyüm… Bir Türk ilk defa Bolşoy’daki Konkuru kazanarak rejisör görevinde çalışıyor. Buna nasıl da sevinmeyelim…Özellikle beyanlar sizin aktörlüğünüze bayılıyorlar…
Bolşoy’da çalıştığım yıllarda Nariman’la dostluğumuz baya devam etti. Evet, Bolşoy’da Ermeniler çoktur ve bizleri baya da kıskanıyorlar…
Buradan tüm kardeşlerimize çağrı yapıyorum. Ermeni melazimini unutmayalım, onlar bizim ezeli duşmanlarımızdır ve Hocalı’da yaptıkları Soykırım olayı hafızamızda ebediyen yaşayacaktır….
Moskova Bolşoy Operasında Çalıştığım Yıllarda. Hocam, Prof. Dr. Boris Pokrovsi’ye “Prens İgor” Operasının Yeni Reji Kompozisyonunu anlatıyorum. Yıl, 1976. Moskova.
Kaynak: İçimizde çalışan gizli ermeniler daha tehlikeliler… (3. yazı) – Eflatun Neimetzade
İlk yorum yapan siz olun