Aris Nalcı
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin konuşulduğu bu günlerde aklımdaki en önemli sorulardan biri hep şu oldu. İyi de bu konuda benim bildiğim sivil toplum alanında en büyük adımları atmış kişiler Türkiye’de hapisteyken nasıl olacak bu? TBMM’de Soykırımı tanıyan 8 dakikalık anma konuşmasını yapan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hapiste. Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerde başından beri bu iki ülkenin insanlarına inanan Osman Kavala hapiste… Peki ama böyle bir ortamda normalleşmeden söz edebilir miyiz? Kendi içimde bulamadığım cevapları Osman Kavala’ya sordum… Her zamanki erişilebilirliği ile onca mektup ve sorular arasından zaman ayırdı ve cevapladı, sağolsun.
Sağduyumuz oldu…A.N.
Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme süreçlerinde hep vardınız. Siyasetçiler bir yana sivil toplum alanında en çok çalışmayı yapanlardan birisiniz. Paşinyan ve Erdoğan’dan gelen son açıklamaları ve adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye ve Ermenistan hükümetlerinin normalleşme sürecini başlatmak üzere özel temsilci atamış olmaları olumlu bir adım. Bilindiği gibi, Türkiye Yukarı Karabağ’ın çevresindeki bölgeler Ermeni güçleri tarafından işgal edilince sınırı kapatmış ve ilişkileri kesmişti. Bu durum değiştiğine göre, Türkiye’nin normalleşme sürecini başlatması tutarlı olmasının gereği. Ermenistan hükümetinin de toplum üzerinde travmatik etki yaratan savaştan hemen sonra böyle bir adım atma cesaretini göstermesini takdire şayan buluyorum. Ancak samimi dostlukların yaygınlaşması vakit alacaktır. İlişkilerde yeni bir sorun ortaya çıkmazsa önyargıların değişeceğine inanıyorum. Müdahale edilmemesi halinde geçen zaman savaşın yarattığı olumsuz duyguların kemikleşmesine, düşmanlıkların kalıcı hale gelmesine yol açıyor.
Bu iki ülkenin arasındaki ilişkinin geleceği var mı?
Toplumsal güçlerin, sivil toplum kuruluşlarının katıldığı samimi bir barış süreci yaşanırsa geleceğe dair umutlar canlanır, bu durumda zaman geçtikçe yaşanan acılar bir sis perdesinin gerisinde kalabilir. Türkiye ile Ermenistan arasında maddi bir sorun olmadığından, ilişkilerin normal bir seyre kavuşmamasını engelleyecek ciddi bir neden görmüyorum.
İki tarafı da iyi tanıyorsunuz. Birçok görüşmeniz oldu. Hrant Dink’in dediği gibi iki yakın halk iki uzak komşu ifadesine katılıyor musunuz? Burada Baron Hrant siyasetçilerin uzak ama halklarının çok daha birbirine yakın olduğunu vurguluyordu. Öyle mi gerçekten?
Kültürel olarak birbirimize yakınız, birçok ortak noktamız var. Ancak, malum, siyasi, ideolojik sorunlar aynı ülkede yaşayanlar, aynı kültürü paylaşanlar arasında da ciddi ihtilaflara, hatta çatışmalara yol açabiliyor. Savaşlar, siyasi aktörlerin, yöneticilerin sağduyularını kaybetmeleri, miyoplukları, saplantıları sonucu ortaya çıkıyor. Eğer Azerbaycan hükümeti Yukarı Karabağ’da yaşayan Ermeni toplumunu tatmin edecek düzenlemeler yapmayı kabul etseydi, Ermeni güçleri de daha fazla toprak işgal etmenin güvence sağlayacağı gibi meşruiyetten yoksun bir politikada ısrar etmeseydi, bugün varılan noktaya bunca acı yaşanmadan da gelinebilirdi. Astana süreci başladıktan sonra bir Türkiye-Rusya ortak girişimi de etkili olabilirdi, belki savaşın önü alınabilirdi. Maalesef bu yol da denenmedi.
Daha önce sivil toplum kuruluşlarının da içerisinde bulunduğu süreçler başarılı olamadı. Şimdi siyasetçiler doğrudan tepeden girişimlerle adım atıyorlar. Bu şekilde bir normalleşme mümkün müdür?
Gerçek bir barış süreci hem hükümetler hem de sivil toplum kuruluşları arasında diyaloğu gerektiriyor. Siyasi aktörler sorunlara çözüm bulamadıkları, bunun için çaba göstermedikleri sürece sivil girişimlerin etkisi kısıtlı kalıyor, bunlar olumsuz siyasi gelişmelerden çabuk etkileniyor. Buna karşılık siyasi aktörler arasında başlatılan diyaloglar, sivil alanda işbirliği için geniş bir çalışma alanı açıyor, bu da siyasi sorunların çözülebilmesi için daha rahat bir ortam yaratıyor.
Sivil toplumun çalışmaları boşa mı gitti? Yoksa bir temel mi oluşturdu bugünlere? Siz olsaydınız şimdi ne yapardınız?
Bu süreçte hem kişisel düzeyde hem de STK’lar arasında güçlü dostluklar kuruldu. Bunda Hrant Dink’in hatırasının canlılığını koruyor olması ve Hrant Dink Vakfı’nın katkısı son derece önemliydi. Yaratılmış güven ilişkilerinin, dostlukların önümüzdeki süreç için değerli bir yatırım olduğuna, diyalog ve işbirliğini kolaylaştıracağına inanıyorum.
Yorumlar kapatıldı.