“Bu benim evlâdımdır, bu benim etimdendir. Benden alınmıştır, gözleri benim gözümdür, ağzının şekli benim ağzımdır. O bana benzer. O, Allah’tır ve bana benzer”. Bu sözlerin yazarı – kimliğini az sonra açıklayacağım – şöyle devem eder bu düşüncelerine: “Hiçbir kadına mukadderat, kendi ilâhının yalnız kendisi için olmasını bahşetmemiştir. Küçük bir ilâh: Meryem onu kucaklayabilir, öpücükleriyle örtebilir; sıcacık bir ilâh ki, gülümser, nefes alır; ona dokunabilirsin, onun bedeni hayat doludur. Ve o anlardadır ki, eğer ressam olsaydım, Meryemi resmetmek isteyecektim. Hattâ bu ilâhi çocuğun tenini okşamak için elini uzattığında, onun ağırlığını dizlerinin üzerinde hissedip onun kendisine gülümsediği anda, Meryem’in şefkat dolu cesaretinin yanısıra titreyen çekingenliğini de dile getirmeyi deneyecektim”.
Bu sarsıcı satırların yazarı 20. yy.da çok iyi bilinen, kendini ateist olarak tanımlamış olan, dinden uzak duran Fransız varoluşçuluğunun simgesi haline gelmiş ünlü düşünür, filozof Jean-Paul Sartre’dır. Bazı sözlerini aktardığım bu yazısının nedeniyse, yazarın kimliğinin ötesinde daha güçlü bir beklenmediği karşımıza çıkarmakta. Yıl 1940. Sartre, Trier kentinde bir Nazi toplama kampında tutsaktır. Kamptaki kader arkadaşları için, onları teselli etmek ve aralarında kardeşlik ve dayanışmayı telkin etmek üzere, bir öykü yazmayı düşünür; ister ki, öykü tümüne hitap etsin, ister inançlı olsunlar, ister inançsız. Öykünün başlığı Baryona veya Yıldırımoğlu’dur. Daha sonra Sartre, bu öyküyü piyese çevirir ve hâlâ tutsaklık yıllarında, bulundukları toplama kampında sahneye koyar, kendisi de piyes’in kişilerinden Mecusi veya Kral Baldasar’ın rolünü üstlenir.
Sartre’ın birçok bakıma bu önemli eseri, altmış yıldan fazla karanlıkta kalmıştır.
Gerek bu uzun sessizliğin, gerek Sartre gibi dinsiz veya dine karşı düşüncenin bir simgesi olmuş bir filozofun, Rabbimizin doğumunu ve Meryem Ana’mızın O’nunla ilişkisini zikrettiğimiz sözlerle anımsamasının sebepleri ne olursa olsun, Sartre’ın sözleri, öyküsü ve piyesi dikkate şayandır. Noel yortusunu, yani Rabbimizin Doğuşunu kutladığımız bu kutsal günlerde bizleri üzerinde ciddiyet ve hassasiyetle düşünmeye davet eden sözlerdir bunlar. Şüphesiz, bu piyesiyle Sartre, zaten işaret ettiğimiz gibi, kader arkadaşları arasında bir dayanışma yaratmak, insanlık dışı yobazlık ve zorbalığa karşı bir uyanış için telkinde bulunmak amaçlarını gütmüştür. Bununla birlikte, sarf ettiği sözler karşımıza, tüm çıplaklığı ve kaçınılmazlığıyla, din, iman, vahiy sorunlarını ortaya koymakta, bunların karşısında insanların takındığı tavrın hem güçlüğünü, hem elzemliğini, hem de inceliklerini çok ciddî ve derin bir şekilde ortaya dökmektedir. Biliyoruz ki, bizzat kendi itirafına göre, Sartre’ın Allah ile ilişkisi, kendisi için “karmaşık ve çetin” bir sorun olmuştur. Tabii, sorunun çözümü, her insanoğlu için olduğu gibi, yalnız ve yalnız Tanrı inayetinin takdirindedir.
Hisus Kristos Rabbimizin Doğuşu ve Vahyi, bir an için başka her şeyi unutup ve bir yana bırakıp kendimizi İman ile, Din mevzuatının soru ve sorunlarıyla yüz yüze gelmeye, tek sözle Yaradanımız ve Rabbimizin huzurunda kendimizi toplamaya, derlemeye, sorgulamaya, iç gerçekliğimizin derinlerine inmeye bir çağrıdır; çok önemli, vazgeçemeyeceğimiz bir çağrı. Bu çağrı, aynı zamanda bu dağınık, bu kararsız, ne olup nereye gittiği belirsiz bu dünyada, lâhzesini bile affetmeden elimizden kaçan bu ezelden beri çılgın zaman diliminde nadir, paha biçilmez bir fırsattır. Kendimizi, hayatımızı, kaderimizi, Yaradan Yüce Allah’ın ve Rabbimizin huzurunda görebilmemiz, kendimize O’nun gözüyle, O’nun takdirine göre bakabilmemiz için asla harcanmayacak bir fırsat.
Rabbimiz Hisus Kristos’un Doğuşu, O’nun Dirilişini kutlayan Paskalya yortusu ile birlikte, ibadet yılı takvimimizin iki doruk noktasından ilkini oluşturur. Hisnagats orucuyla başlayan bu dönem, Vahiy ve Vaftiz (Asdvadzahaydnutyun) yortularıyla kapanır. Bu kutsal günlerde, bizler de, hepimiz birlikte, bizim için, bizi günahtan kurtarmak ve arıtmak için vücut alan Ebedi Kelâmın insani doğamızla aramıza gelmesinin gerçekliğini bizlere göstern Betlehem kreşindeki o İlâhi Çocuğu, Meryen Ana’mız gibi, imanımızın, umudumuzun, özverimizin, Allah ve kardeş sevgimizin öpücükleriyle örtelim. Emin olalım ki, O’nun kutsayan eli ve Meryem Ana’mızın himayesi başımızdan, sevdiklerimizden, insanlıktan ve dünyamızdan eksik olmayacaktır.
22 Aralık 2021
İlk yorum yapan siz olun