Ünlü müzisyen Jordi Savall, yarın akşam CRR’ye konuk olacak. Savall, “Farklı kültürlerde olsa da aynı ruhla müzik yapıyoruz. Müzik anlamayı mümkün kılan tek dil” diyor
HARUN KARABURÇ – Kendi neslinin en üretken ve çok yönlü müzisyenlerinden Jordi Savall, yarın akşam Cemal Reşit Rey’de vereceği Jordi Savall & Hespèrion XXI “İbn Battuta Zaman Yolcusu” adlı konserle “Arapların yolcusu” ve “zaman yolcusu” olarak bilinen Ortaçağ’ın en büyük gezgini İbn Battuta’yı onurlandırıyor. Tarihi müziğin günümüzde yeniden değerlendirilme sürecinin mimarlarından Savall, 1974 yılında kurduğu erken dönem müzik topluluğu Hespèrion XXI ile Çin’in yanı sıra Suriye, Ermenistan, Yunanistan, Türkiye ve İbn Battuta’nın yolculuğu süresince ziyaret ettiği ülkeler ve kültürlerden konuk müzisyenlerle birlikte yarın saat 20.00’da sahnede olacak. Bu toplulukla üç büyük antik müzik kültürünü (Yahudi, İslam ve Hıristiyan) birbirine bağlayan Jordi Savall ile konser öncesi müzik üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Zamanda yolculuk
Konser sanatçısı, eğitimci, araştırmacı ve yeni kültür-müzik projelerinin yaratıcısı Jordi Savall, günümüz müzik dünyasının en saygın ve önemli isimlerinden biri. Yaşayan en üretken klasik müzisyenlerden olmasının yanı sıra bilinmeyen ve unutulmaya yüz tutmuş kültürlerin de anlatıcısı. Kemancı ve müzik yönetmeni olarak otuz yıldan fazla, halen sürdürdüğü araştırma ve inceleme çalışmalarıyla çeşitli performanslara imza atan Jordi Savall için müzik uğruna yaptığı keşifler ve yolculuklar oldukça anlamlı. Bütün konserlerinin, albümlerinin, projelerinin arkasında özel bir hikâye yatıyor. Savall, bu konser için “Bu proje, müziğin insanın gerçek canlı tarihi olduğunu anlatıyor. Çünkü müzikle zamanda yolculuk yapabiliyoruz her zaman. Şimdi İbn Batuta’nın yolculuğunu takip ettiğimizde müziğin içinden farklı kültürleri, farklı müzik tarzlarını, farklı insan türlerini takip edebiliriz ve bu da tarihi anlamanın bir yoludur” yorumunu yapıyor.
Bu yorum, aklımıza müziğin bir kültürü, coğrafyayı, insanları ve tarihi anlamada ne kadar yardımcı olabileceği sorusunu getiriyor. Savall’ın cevabı oldukça düşündürücü: “Farklı kültürlerle diyalog kurduğumuzda, dil ile keşfedeceğimizden çok daha fazlasını müzik aracılığıyla kavrarız. Bu proje için konuşmam gerekirse Çin, Türkiye, İspanya gibi farklı ülkelerden müzisyenlerle aynı müzik dilini konuşuyoruz. Farklı kültürlerde müzik çalıyoruz ama aynı ruhla çalıyoruz. Bence bu, birbirimizi anlamayı mümkün kıldığımız bir dil. Müzik çok farklı kültürlerle paylaşabildiğimiz tek dil. Türkiye’den çok farklı bir kültürden örneğin Afrika, Çin, Avrupa’dan geliyor olsa da müzik dili, tercümesi olmayan bir dildir. Müziğin dili kalplerimize dokunuyor ve duyguyu, güzelliği, atmosferi hissedebiliyoruz. Bu çok önemli. Çünkü bunlar kavram ya da kelime değil. En önemlisi müzikle yalan söyleyemeyiz. Müzik, bizi gerçeği söylemeye zorlar. Gerçek şu ki müzikle insanların kalplerine dokunuyor musunuz, dokunmuyor musunuz?”
Konserde Jordi Savall’a Suriye, Ermenistan, Yunanistan’dan gelen müzisyenler eşlik edecek.
İstanbul insanlığın zenginliği
Hespèrion XXI’in “La Sublime Porte-Voix d’Istanbul” (Bâb-ı Âli�İstanbul’un Sesleri) ve İstanbul Dimitrie Cantemir adlı doğrudan İstanbul’daki makam müziği üzerine iki albümü bulunuyor. Bu proje için İstanbul olmazsa olmaz bir şehir. İstanbul’u insanoğlunun bir zenginliği olarak gördüğünü söyleyen Savall, “İstanbul, tabii ki Türk ve Osmanlı kökenli birçok insanın olduğu bir şehir ama Balkanlardan, Yahudilerden, Rumlardan, Ermenilerden çok farklı kültürlerden insan var. İstanbul’da olmayı, bu şehrin tarihi ve atmosferiyle ilgili pek çok şeyi seviyorum. Hakan Güngör, Yurdal Tokcan gibi çok güzel müzisyenlerle olmayı seviyorum” diyor.
https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/muzigin-diliyle-anlasiyoruz-6626530
İlk yorum yapan siz olun