***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
|
Arat Dink
Katilden çok maktulü suçlayan tutumlara aşinayız. Malatya Zirve Yayınevi katliamının onlarca klasörünün çoğu, vahşice katledilen üç Hıristiyan’ın yapıp ettikleriyle ilgili raporlarla doluydu. Rahip Santoro öldürüldüğünde, diğerleri gibi, istihbaratın takibi altındaydı. 17 Haziran’da HDP İzmir İl Başkanlığı’na toplu katliam niyetiyle yapılan terör saldırısına ve Deniz Poyraz’ın katline gösterilen/gösterilmeyen tepkiler üzerine düşünmeden edemiyorum. Bağıra bağıra gelen cinayetle ilgili olarak, İçişleri Bakanı, istifayı geçtik, bir açıklama dahi yapmadı. Herhangi bir yetkiliyi dahi görevden almadı. AKP reisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuyla ilgili tek konuşmasında önce HDP’yi PKK ile eşitleyen alışıldık sözlerini sarf etti, ardından “kınadık, kınıyoruz, benzerlerini kınayacağız” gibi garip bir söz söylemekle yetindi. Beni naif bulanlar olacaktır ama bir ‘taziye’yi, bir ‘rahmet’i çok gördü. Deniz Poyraz’ın adını dahi anmadı. MHP Başkanı Devlet Bahçeli, ilk açıklamasında konuya yine HDP’nin terör örgütü olmasıyla başladı ve şiddetle kınadıktan sonra “önü arkası araştırılmalı, herkes elinde ne varsa yargıya versin” gibi bir açıklama yaptı. Sonra ise… “Öldürülen Deniz Poyraz’ın kim olduğunu ben size söyleyeyim, PKK’nın kırsal katılım sorumlusu (…) milis işbirlikçisidir”, “milis işbirlikçisi (…) terörist demektir.” Kendisi bu bilgileri nereden edinmiş, yargıya, polise vermiş mi? Tabii ki bilmiyoruz. Cinayetten önce söylense açıkça ‘azmettirme’ olarak algılanacak bu sözler, cinayetten sonra söylenince ne anlama geliyor acaba… *** Ama o olaylarda aşina olmadığımız bir şey var. Sessizlik. Kamuoyunun medyanın, hangi partiye yakın olursa olsun insanların sessizliği. Vicdanın sessizliği. İster Kemalist, ister Ülkücü, ister mütedeyyin olsun, o olaylara karşı yükselen vicdani sesler neden bugün cılız, neredeyse yok mertebesinde? *** Kadıköy’de kilisenin duvarına çıkıp dans edene nasıl her kesimden kınama sesleri yükseliyor. Doğrusu, kiliseler benim olsaydı, bırakın duvarının üstünü, art niyet olmadığı sürece kapılarını açıp herkesin bahçesinde içki içip eğlenmesine müsaade ederdim. Tanrı’nın evi kötülüğe kapalı olmalı, eğlenmeye değil. Neyse ki kiliseler yalnızca bana ait değil ve bu davranıştan rahatsız olan çok insan var, hâliyle. Dolayısıyla tüm toplum tarafından empatiyle tepki gösterilmesi gayet olumlu. İyi de, şu basit olaydaki tepkiler ile Deniz Poyraz’ın katledilmesine gösterilen tepkiler arasında orantısızlık yok mu? *** “ ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diyorsunuz da bir Türk öldürüldüğünde neden ‘Hepimiz Türk’üz’ demiyorsunuz?” yazısı da değil bu. İkisi arasındaki farkı herkes gayet iyi biliyor. “Hepimiz Türk’üz” diyerek yüründü. Almanya’da Türkler vahşice katledildiğinde yüründü. Ama Sivas’ta Aleviler diri diri yakıldı, bugüne kadar “Hepimiz Alevi’yiz” diye kitlesel bir yürüyüş yaptık mı? Bugün neden hepimiz Deniz, hepimiz Kürt olamıyoruz? Düşünmeden edemiyorum, ‘hâllolunmuş’ meselelerde vicdanını özgür bırakmak ile ‘hâllolunmamış’ (neyse ki) meselelerde ıkınmamız arasındaki karşıtlığı. Yoksa hepimiz kendi içimizde de bir iç savaş mı yaşıyoruz? Bu ‘mesele’lerin boyu, vicdanımızın erişebileceği kadar kısalmadı mı henüz? Kısa mı kalıyor vicdanımız? Hatırlar mısınız bilmem, bir Yargıtay kararı vardı, Dadrian’ın ‘Jenosid’ kitabının toplatılmasıyla ilgili. “Türkiye’de kışkırtılacak sayıda Ermeni kalmamıştır” diyerek kitabı serbest bırakmıştı. ‘Hâllolunmuş’ meselelerdeki rahatlığımız böyle bir şey mi? Nankörlük mü ediyorum vicdanı kanayanlara? Çok ileri gidiyor olabilirim ama üzerine düşünülmesi gereken şeyler olduğuna eminim. *** Gregor Samsa, bir sabah korkulu rüyalardan uyandığında, bir balık olarak buldu kendini bir soru kancasında. “Yem miyim, yoksa av mı?” diye düşündü ilk. Sonra bunun kendisi için pek bir şeyi değiştirmeyeceğini fark etti. Oltanın ucundaydı. Belki de olmak istediği yerdeydi. Balıkçıyla yarım kalmış bir hesabı vardı. O da oltanın diğer ucundaydı. *** Koşa koşa gidip oltanın ucundaki kancayı yutmak gerekmiyor elbette, ama cevabın oltanın oralarda olduğu da bir gerçek. Olta balıkçıya giden en kısa yoldur, malum. |
Yorumlar kapatıldı.