İstanbul’un Yahudi cemaatine ait 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, fırsat buldukça ziyaret ettiğim müzelerden. Bu müzeyi çok sevme sebeplerimden biri, müzenin sadece değerli tarihi eserler ile değil, sıradan insanların tarihe ışık tutan şahsi eşyaları ve anılarıyla da dolup taşması. Kimi çeyizini, loğusa başlığını; kimi aile fotoğraflarını, kimi ise okul karnesini, yemek tariflerini getirip müzeye bırakmış.
Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi hakkında verdiği bir röportajda* müzecilik ile ilgili şöyle der: “Hollanda’daki bir müze sıradan insanların basit eşyalarını gösteriyor ve insanlar koşarak eşyalarını getiriyor. Herkes kendinden geriye bir şey kalsın ister.” Bence de bu ülkenin Yahudileri kendilerinden geriye bir şeyler kalsın istiyor.
La Kula‘daki (Kuledibi) 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’ni daha iyi tanımak için müdürü Nisya İşman Allovi’yle konuşma fırsatı bulduk. Memlekette sürekli operasyonla yakalanan bilmem kaç bin yıllık olduğu öne sürülen sahte Antik Tevratlar’dan tutun, Kavgam kitabını neden prensip olarak müze kütüphanesinde satmadıkları, ne gibi olaylarla karşılaştıkları, ilk matbaa, Naziler’den kaçış… Ben konuşurken çok zevk aldım, yeni şeyler öğrendim. Umarım siz de keyif alırsınız.
Öncelikle belirteyim: Müzenin adı (ben dahil) herkesin aklını karıştırıyor. Müzenin adı Türk Yahudileri Müzesi mi? Türkiye Yahudileri Müzesi mi? Türk Musevileri Müzesi mi? Müzeye nasıl hitap edelim?
Müzenin resmi adı 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi.
500’üncü yıl ibaresinden bahsedelim. Ne ifade ediyor bu 500 yıl? Mesela günümüzden 500 yıl geriye gitsek, 1521 yılı bana bir şey ifade etmiyor.
1521 Belgrad’ın alınması ama konumuzla ilgisi yok. 500’üncü Yıl Vakfı 1989 yılında kurulduğunda esas amacı, 1492 yılında Osmanlı topraklarına gelen Sefarad Yahudilerinin 500’üncü yılını kutlamaktı. Müze de, vakfa bağlı olduğundan beraber anılıyorlar. Kısaca müze vakfın adını taşıyor. Ancak müzede sadece bu dönemi değil, Anadolu’daki Yahudi yaşamının 2600 yıllık bir geçmişini görsel ve arkeolojik objelerle beraber anlatıyoruz. 2006 Vakıf Medeniyet Yılı münasebetiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Sosyal İçerikli Projeler yarışmasına müzemiz ödüle layık görüldü.
Müzede Anadolu’daki Yahudi yaşamının 2600 yıllık geçmişini görsel ve arkeolojik objelerle beraber anlatıyoruz.
Müzenin asıl sergisini biraz anlatabilir misin?
Yahudilerin yüzyıllardır bu topraklardaki etkileşimleri, ülkenin sosyal ve devlet yaşamına olan katkılarını kronolojik olarak sunuyoruz. Sadece bu da değil, dini objelerin sergilendiği midraş, etnografya gelenek ve göreneklerin, yaşam döngüsünün ve bu topraklardaki yerleşim yerlerinin anlatıldığı bölümlerimiz de var. Yemek, Judeo-Espanyol dili ve müziği gibi somut olmayan kültürel mirasın öğeleri de var elbette.
Peki senden bahsedersek, müzeciliğe nasıl başladın?
2002 yılında Sibel Almelek müzenin ilk müdürüydü ancak İstanbul’dan ayrılması sebebiyle bana bu görevi önerdi. Müze açıldıktan 6 ay sonra Naim Güleryüz’ün Necati Bey caddesinde bulunan ofisine gittim ve görüşme sonrası kendimi bu meslekte buldum. Aslında uluslararası ilişkiler mezunuyum, bu işi mutfağında öğrenmiş oldum, ardından kültürel miras ve turizm bölümünü tamamladım. Almanya ile İngiltere’de küratörlük eğitimlerine gittim. Koç Üniversitesi arkeolojik varlıkların korunması programını tamamladım ve hala eğitimlere devam ediyorum. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de kendini sürekli geliştirmek gerekiyor.
Kortadura de faşadura Türkiye Yahudilerine has bir gelenek. Bu topraklara ait.
Müzede en çok ilgi çeken bölüm neresi? Turistler en çok nerede etkileniyor? Neyi öğrenince şaşırıyorlar?
Turistler daha çok müzenin etnografya bölümünde nostaljik kıyafetleri, farklı gelenekleri ve fotoğrafları gördüklerinde duygulanıyorlar. Örneğin Faşadura geleneği Türk Yahudilerine has bir gelenek, Kortadura de faşadura (Doğacak bebeğe kıyafet için kumaş kesilmesi töreni) bebek bekleyen annenin düzenlediği geleneksel bir gündür. Bu topraklara ait bir gelenek.
Ayrıca İkinci Dünya Savaşı ile ilgili anlatılan bölüm özellikle yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmekte. Fiilen savaşa girmeyen ve Holokost’un birebir yaşanmamış olması ve yurtdışından Türkiye’ye kaçıp Türkiye’de eğitim veren profesörlerin hikâyeleri ve ülkeye olan katkılarını dinlemek cezbedici oluyor.
Peki yerli ziyaretçilerimiz?
Yerli ziyaretçiler için, Birinci Dünya Savaşında başta Çanakkale ve diğer cephelerde savaşmış olan Türk Yahudi askerlerinin vatan savunmasında aktif rol almış oldukları maalesef çok bilinmiyor. Şaşırıyorlar. Bu konuyu vurgulamak için ayrıca TBMM Necati Kültür Sanat Evinde sergi açtık ve daha sonra gezici sergi olarak çeşitli mekânlarda teşhiri sağlandı. Yemek tarifleri, maftirim ilahileri, dini tören objeleri hep ilgi uyandıran unsurlar.
Seni müzede en etkileyen objeler neler?
Müzede beni çok etkileyen birkaç obje var. Bunlardan ilki 5’inci yüzyıla tarihlenen ve İzmir-Basmane kazısı sırasında bulunmuş, üzerinde Davud’un Yıldızı olan yağdanlık ve kazı bölgelerinde bulunan arkeolojik eserler. Bu parçaları teşhir ettiğimiz zaman, Anadolu topraklarında bulunan Yahudi varlığının ne kadar eskiye gittiğini göstermiş oluyoruz. Bunu vurgulamak ve 500 senelik misafir algısını değiştirmek müzemiz için önemli bir görev.
500 senelik misafir algısını değiştirmek müzemiz için önemli bir görev.
Diğeri biri ise 1512 yılında basılmış olan Midraş Teilim kitabı. İlk matbaanın İspanya’dan Osmanlı topraklarına gelen Yahudiler tarafından kurulması basın tarihi açısından anlatılması gereken önemli bir bilgidir. Maalesef okullarda Osmanlı’da matbaanın 18. yüzyılda İbrahim Müteferrika ile başladığı anlatılır. Türkçe basılı kitaplar o dönemde geniş kitlelere ulaşsa da aslında Osmanlı’da ilk matbaa İkinci Beyazıd’ın iziniyle 1493 yılında Yahudiler tarafından kurulmuştur. Nahmias Kardeşler Ortaköy’de Osmanlı’nın ilk matbaasını kurmuş ve bahsettiğim İbranice Midraş Teilim kitabını 1512’de basmışlardır. Osmanlı’da matbaanın bilinenden daha eski tarihlerde kullanıldığını simgeleyen bu kitap da müzemizde sergilenmektedir.
Diğer önemli bir eser ise minare şeklinde hanukiya iki kültürün birbiriyle etkileşimini çok iyi bir şekilde anlatılmış oluyor.
Müzede sergilenen Nazi Almanyasında Yahudiler’in giymek zorunda kaldığı sarı “Yahudiyim” yıldızları ve o döneme ait belgeler de var. Bu belgelerin hikayesinedir? Nasıl ulaştınız?
İkinci Dünya savaşı yıllarında Avrupa’da yaşayan birçok Türk kökenli Yahudi vardı, bu kişilerin bir kısmı farklı yerlere göç edip kurtulmuş bazıların sonu ise maalesef kamplarda son bulmuştur. Türk kimliği ile bu ülkeye gelebilmiş kişilere ait tren biletleri, armalar, Davut yıldızı şeklinde olan düğmeleri, fotoğrafları, pasaportları, belgeleri bu kişilerin torunları tarafından müzeye teslim etmiştir ve müzede teşhir edilmektedir.
Gelelim meşhur gündeme. Türkiye’de gün aşırı altın yazmalı ceylan derili Tevrat operasyonla yakalanıyor. Çoğu o kadar sahte ki fotoğraflardan anında belli oluyor. Sizinle bu sahte Tevrat’lar ile ilgili kontağa geçen oluyor mu?
Evet, iletişime geçen oluyor ancak ilgilenmiyoruz. Prensip olarak Tevrat’ın ticaretinin yapılmasını doğru bulmuyoruz, bu kaçakçılığı özendiriyor.
Tevrat’ın ticaretinin yapılmasını doğru bulmuyoruz, bu kaçakçılığı özendiriyor.
Kitapevlerinde masonik semboller ve İlluminati iliştirilmiş Yahudilikle ilgili komplo teorileri kitapları çok satıyor. Kavgam kitabını en çok satanlar bölümüne koymayan kitapçı yok. Siz bu kitapları müze olarak satıyor musunuz?
Müzeye gelen ziyaretçiler bu kültürü tanımak, anlamak için geliyorlar. Biz de müzede olan bilgilere paralel daha fazla bilgi alabilecekleri doğru kaynakları sunmaya çalışıyoruz. Müze dükkânında olan kitaplar özenle seçiliyor, genelde okuması önceden yapıldıktan sonra rafta yerlerini alıyorlar. Komplo teorileri ve antisemit yayınlara yer vermiyoruz. Doğru bilgiyi bulmak isteyeni kaynağına bekliyoruz.
Peki bugüne kadar ziyaretçilerden seni kıran yorumlarla karşılaştın mı?
Müzede Türk Yahudi kimliğini altını çizerek anlatıyoruz. Dolayısıyla başka bir coğrafyada olan meselelerin, bizim iç meselemiz haline getirilip suçlanmamızı ve ötekileştirilmemizi anlamlandıramıyoruz. Bu nedenle eğitim vermenin çok önemli bir misyon olduğunu düşünüyoruz. Okul grupları ile soru cevap yapıldığında da eksik bilgi kaynaklı bazen suçlamalar olabiliyor, bu yüzden kendimizi doğru anlatabilmek çok önemli.
“Yahudi geçmişimizin bize öğrettikleri” adlı bir sözlü tarih projemiz var.
Ne gibi fonlarla ayakta kalıyorsunuz?
Açıkçası yurtdışından çeşitli fonlarına başvuruyoruz yaptığımız projeler kapsamında destek bulmaya çalışıyoruz. Şu anda Hrant Dink Vakfı ile Avrupa Birliği çatısı altında “Yahudi geçmişimizin bize öğrettikleri” adlı bir proje ile sözlü tarih çalışmaları yapmaya devam ediyoruz. Yahudi yaşamının yok olmaya yüz tuttuğu bölgelerde bir zamanlar Yahudi gelenekler, yemekler, okul, aile ve sokak yapısı hakkında bilgiler topluyoruz.
Müze katlarında değişiklikler de gerçekleştiriyoruz, Yahudi Kültürü Avrupa Günü projesi, dijitalleşme, eser tamiratları, öğrencilerle projeler, rehber ve öğretmenlerin Türk Yahudi tarihi hakkında bilinçli bir şeklide eğitilmeleri için çeşitli fonlara başvurular yapmaya devam ediyoruz.
Uluslararası yeni sergilere ev sahipliği yapmak, yeni projelerle etki alanını genişletmek…
Müzemize ilgili gelecekle ilgili hayalin var mı? Ne yönde zenginleştirmek isterdin burayı?
Hayalim çok. Müzenin daha geniş bir ziyaretçi kitlesi tarafından bilinmesi ve ziyaret edilmesi paylaştığımız bilgilerin yayılması, tanıtımın çok iyi yapılabilmesi, bunun için öz kaynak yaratılabilmesini istiyorum.
Uluslararası yeni sergilere ev sahipliği yapmak, yeni projelerle etki alanını genişletmek, eser sayısını fazlalaştırmak, bir araştırma merkezinin olması ve okullarla daha çok ortak projeler yapılabilmek…
Bitmedi, daha da sayarım. Eğitim merkezi işlevine sahip olmak, gönüllü kişilerden destek alarak müze etki ve gücümüzün fazlalaştırılması. Devletimizin özel müzelere finansal destek sağlaması, müzenin kapsayıcılığını arttırabilmek ve son olarak müzeyi gelecek kuşaklara güvenle teslim etmek benim hayalim. Bu hayallerimin gerçekleşmesi için 500. Yıl Vakfı başkanı Silvyo Ovadya ve yönetimi ile yoğun bir çalışma gerçekleştiriyoruz.
(*)Çınar Oskay, Hürriyet Gazetesi, 1.06.2014 https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/orhan-pamuk-mutlu-bir-donemindeyim-bunu-utanarak-soyluyorum-26497644.
https://www.avlaremoz.com/2021/06/11/turk-musevileri-muzesi-herkes-kendinden-bir-sey-kalsin-ister/
İlk yorum yapan siz olun