HYETERT – Ermeni Vakıflar Birliği – ERVAB dün uzun bir aradan sonra bir araya geldi. Vakıfların büyük çoğunluğunun katılım gösterdiği toplantıya Karagözyan, Beyoğlu ve Ortaköy Vakıflarının katılmadığı belirtildi.
Surp Pırgiç Hastanesinin Başkanı Bedros Şirinoğlu başkanlığında toplanan Vakıf Başkanları özellikle uzun zamandır gerçekleşemeyen vakıf seçimleri ve bütçe sıkıntısından dolayı okulların birleşmesi konuları üzerinde yaklaşık 2,5 saat süren bir toplantı gerçekleştirdiler.
Bedros Şirinoğlu Vakıf Başkanlarına hitaben yaptığı konuşmanın metnini basın ile paylaştı:
Pandemi tedbirleri koşullarında aşamalı olarak normalleşme sürecine girdiğimiz mevcut dönemde uzun bir aradan sonra ilk kez geniş katılımlı olarak bir ERVAB toplantısı düzenleyebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hepiniz hoş geldiniz, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Geride bıraktığımız dönemde biriken gündem konuları toplumsal yaşamımız açısından büyük önem taşımakta. Bu sebeple bugünkü toplantımızın açılış konuşmasını yazılı olarak dikkatinize sunmayı uygun gördüm.
Öncelikle salgın sebebiyle yitirdiğimiz Kartal Surp Nışan Kilisesi Vakfı Başkanı Ohannes Sahakoğlu’nu sevgiyle yad etmek, hizmetlerine olan vefa duygularımızı ifade etmek isterim. Yeni yitirdiğimiz sevgili büyüğümüz Eva Santalu’ya da Allah’tan rahmet diliyorum. Cemaatimizin değerli hayırseverleri olan Sayın Kevork Santalu’ya ve Sayın Hayk Aslanyan’a buradan taziyelerimizi bildiriyorum. Yakın zaman önce vefatının birinci yılı dolan merhum arkadaşımız Harutyun Şanlı’yı da sevgiyle anıyoruz. Toplumumuzun salgına kurban giden tüm fertlerinin ruhu şad olsun. Hepimiz için sağlıklar diliyorum.
Salgın her ne kadar hayatımızın akışını sekteye uğrattıysa da, cemaatimizin sorunları beklemek bilmedi ve aksine, adeta daha da yoğunlaştı. Bu toplantımız yakın zaman önce basınımız aracılığıyla toplumumuzun dikkatine sunduğum açıklamaların hemen sonrasına tesadüf etmekte. Görüşlerimi ve yaklaşımlarımı hepiniz biliyorsunuz. Sorunlarımızın ana çerçevesi de zaten yıllardan beri değişmiyor. Burada yakın zaman önce yaptığım ve toplumun zihninde tazeliğini koruyan açıklamalarıma devamen bazı hususların altını çizmek isterim. Polemik yaratmamak için açıklamalarımdan sonra söylenenlere yanıt vermekten kaçındım. Maksadım toplum önünde gerginlik yaratmak değil, her zaman olduğu gibi cemaatimizi samimi bir şekilde uyarmak ve endişelerimi paylaşmaktı.
Uzunca bir zamandan beri toplumumuzun gündeminde bulunan vakıf seçimleri konusunda son dönemde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Yargı makamları tarafından verilen kararlar cemaat çevrelerimizde umutlar doğurmuştur. Vakıflarımızın bu konudaki temel muhatabı Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Seçimin izni bu makama bağlıdır. Bağımsız yargımızın kararlarına her anlamda saygı duymakla birlikte, mevcut durumda seçimlerle ilgili yürütme ve yargı organlarımızın yaklaşımları arasında tam bir paralellik görülmemektedir. Her zaman olduğu gibi kanallarımızı açık tutmakta ve çok yönlü olarak bilgilenebilmek için gayret sarf etmekteyiz. Gözlemlerimiz erken heyecana kapılmanın istenmeyen sonuçlar doğurabileceği yönündedir. Bu bakımdan temkinli ve sabırlı tavrımızı devam ettirmemiz en uygunudur. Cemaatimizin bazı vakıfları son dönemdeki girişimleri ve açıklamalarıyla bir seçim atmosferi izlenimi yaratmaya çalışmaktadır. Bunları gerçekçi ve doğru bulmamaktayım. Ayrıca beş vakıf mantığı çerçevesinde seçim organizasyonuna girişenler toplumumuza Hastanemizin bu sürece katılmadığını duyurmaktadır. İyi niyetle bağdaşmayan bu çabalar cemaatimizde yeni hüsranlar doğurabilir. Ancak şunu da açıkça söylemek isterim ki beş vakıf anlayışının başında Hastanemiz gelir ve Hastanenin katılmadığı bir seçim süreci yapaydır, böyle bir çalışma düşünülemez. Beş büyük Vakfımızın seçim tarihi ananevidir ve tarihi de Hampartsumdan en geç on beş gün önce gerçekleştirilir. Seçimin olması ortak isteğimiz ve devletimizden talebimizidir. Ancak hedefe ulaşmak için görüş birliğiyle hareket etmemiz kaçınılmazdır. Bazı vakıflarımızın seçimlerin yapılmaması için kulis yaptığı dahi biliniyorken, gerçekçi değerlendirmelerden uzaklaşmadan bu süreci yürütmek en doğrusu gibi gözükmektedir.
Okullarımızın bütçe açığı günden güne büyümektedir. Sorunlar günden güne derinleşmekte, isteklerimizle olanaklarımız arasındaki makas gittikçe açılmaktadır. Uzun yıllardan beri yaptığım uyarılar, gündeme getirdiğim öneriler göz ardı edilmiştir. Gidişat gittikçe ciddileşmekte, bütçe krizleri her yıl daha da büyümektedir. Bütün bunlardan sonra benim, sorunun çözümünü sadece bazı okullarımızı birleştirmekten ya da bazı okullarımızı kapatmaktan öte bir ufukla değerlendirmediğim suçlamaları yöneltilmektedir. Her zaman söylediğim gibi toplumumuzun bugünkü gerçekleri bellidir. Tasarruf etmek zorunlu hale gelmiştir. Yöneticiler olarak zamanın gereklerine göre adım atma sorumluluğundan kaçmak, bir sonraki adımda bu toplumun kaderini zamanın dayatmalarıyla karşı karşıya bırakmak anlamına geleceğini lütfen unutmayınız. Bu cemaatin kaynaklarını hesapsız kitapsız kullanma, israf etme hakkına sahip değiliz. Okullarımızı, eğitim sistemimizi vasatla yetinen bir zihniyet yerine, yüksek verim beklentisiyle reformdan geçirmeliyiz. Uzman görüşleri alarak, yöneticiler olarak bir irade ortaya koymak zorundayız. Yoksa burada bir kez daha söylüyorum ki sonumuz hüsrandır. Bu işin içerisinden çıkamayız. Geç kalmadan harekete geçmek gerekmektedir, her zaman söylediğim gibi gerisi sizin bileceğiniz iştir. Ben sorumluluktan kaçmam ama günü kurtarmak için yapılan israfların sorumluluğuna da ortak olamam.
Toplumumuzun varlıklarını bugün artık başka öncelikleri de dikkate alarak değerlendirmeliyiz. Cemaatimizin üyeleri hızla fakirleşmektedir. Önümüzdeki dönem daha fazla sosyal dayanışmaya ihtiyaç duyulacağı aşikardır. Ezberimizi bozmadan yeni sorunlarla baş edemeyeceğimizi kabul edelim.
Burada son dönemde bir vakfımız tarafından bana yöneltilen bir eleştiriye, hatta suçlamaya da yanıt vermek isterim. Bazı arkadaşlar benim toplumdaki birlik çabalarını sürekli akamete uğrattığımı iddia etmişler. Kaldı ki yine son dönemde başkan olarak sergilediğim tutum sıkça sorgulanmaktadır. Eleştirilere her zaman açığım ve saygılıyım. Ancak şunu söylemek isterim. Bir toplumda, daha doğrusu bizim vakıflarımız benzeri bir kurumlar ağında birlik ve beraberlik ortak hedeflerle, plan ve projelerle, bir arada ahenkle üreterek ve o üretimin semeresini paylaşarak mümkün olabilir. Benim yöneticilik tarzımın en somut örneği, yönetici arkadaşlarımızla ahenk halinde Hastanemizi taşıdığımız iddialı hedeflerdir. Ancak vakıflarımız arasında ne yazık ki iş birliği iradesi söz konusu değildir. Ben bu eksikleri ne kadar kapatmaya çalışsam da sonuç ortadadır. Üstelik de konu benim suçlanacağım bir zemine sürüklenmiştir. Etrafında sadece işinize geldiğinde toplandığınız, vizyonunu paylaşmadığınız ve sadece oturum yöneten insan olarak gördüğünüz bir başkanı suçlamak elbette çok kolaydır. Ben vicdan muhasebemde temiz olduğum için kimseye karşı bir söz kullanmıyorum. Sadece bir şey hatırlamakta fayda var. Plan, program, vizyon ve irade olmadan birlik aramak, hedef olmadan görüntüde birlik yaratmaya çalışmak sadece hizip doğurur ve bölünmeler yaratır. Zaten karşımızdaki genel tablo da budur.
Pandemi sonrası normalleşme ümitleri beslediğimiz bu ortamda siz değerli arkadaşlarıma yönelik çağrımı yenilemek isterim. Gelin el ele vererek toplumsal yaşamımızda yeni bir sayfa açabilmek için işe girişelim. Ben her fikre ve görüşe açığım. Kapsayıcı yaklaşımlarla, geniş tabanlı arayışlarla kendimize yeni bir yol çizelim. Gelecek kuşaklara güzel bir miras bırakabilelim.
İlk yorum yapan siz olun