***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
|
Yüksel Aytuğ
Bu fotoğrafa iyi bakın… Çocuğun gözlerine… Orada korkuyu göreceksiniz. Çaresizliği… Umutsuzluğu… Hayal kırıklığını… Mescid-i Aksa’nın avlusu orası… 4 yaşındaki Filistinli çocuğun bu fotoğrafının, Aylan bebek fotoğrafından ‘küçük’ bir farkı var. Biri hayatta, diğeri ölü… “Küçük fark” dedim. Niye küçük? Çünkü Filistinli yavrunun hayatı hep o günkü korkusunun gölgesinde yaşanacak da ondan. Her gülümsemesi yarım kalacak. Ne zaman bir silah, bir üniforma görse yaprak gibi titreyecek… Aylan’dan daha çok yaşayacak belki… Tabii ona yaşamak denirse… Kimbilir belki de o, İsrail askerleriyle çevriliyken, babası aynı dakikada Kudüs’ün karakollarından birinde işkence görüyor, anası tecavüze uğruyordu… Yaşayacak o çocuk, yaşayacak… Aylan’dan ‘küçük’ bir farkla… Kutsal kitaplarında “Öldürme” diye emredilen bir dinin fanatik, yobaz, örümcek kafalı, faşist üyelerini izledim haberlerde dehşetle, ibretle ve itiraf edeyim korkuyla… Dünyanın en büyük mabedlerinden birinin avlusu yanarken dans ediyorlardı sevinçle. Bir diğeri arabasını sürüyordu Filistinli gençlerin üzerine öldüresiye… Allah’ın evi camiye en kutsal gün Kadir Gecesi’nde postallarıyla dalıp mermi sıkıyor, ses bombası atıyor, dua eden kadınlara gaz sıkıyorlardı vahşice… Başkasının kutsalına saygı duymayanların yolu, Allah yolu değildir itikadımca… Şimdi kimse tutup da olup biteni ‘aşırı dincilerin’ kucağına bırakıp kaçmaya kalkmasın. Bu, dinler arası bir mesele olmaktan çıkıp ‘insanlık sorunu’ haline geleli çok oluyor zira. Bundan sonra sesini çıkarmayan, dilsiz şeytanın ta kendisidir… Teşkilat’tan Kılıçdaroğlu’na gönderme TRT 1’in dizisi Teşkilat, her fırsatta “Suriye’de ne işimiz var?” diyen CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na son bölümde müthiş bir göndermede bulundu. Ekip üyeleri, toplantı masasında Türkiye’nin yurt dışındaki müdahalelerini tartışıyordu: GÜRCAN: Ben anlamıyorum, bizim Suriye’de ne işimiz var abi? HAKKI: Al işte, bir de “Suriye’de ne işimiz var?” diye sormuyorlar mı, ifrit oluyorum buna. Gürcan kardeş, İtalya’nın ne işi var, Fransa’nın ne işi var, Amerikalının, Rus’un, hatta Çin’in ne işi var, bunları sormak hiç aklına gelmiyor mu? GÜRCAN: Onlar orada mı? HULKİ: Sadece ülkeler de değil. Bir sürü terör örgütü, paralı asker grupları… CEREN: Gürcan, dünyanın en zengin petrol yatakları orada. Yani yıllardır sömürülüyorlar. Ayrıca halkları susuz, aç, sefalet içinde. GÜRCAN: Yani biz hepsine adalet dağıtacağız. Adamların kendi petrollerini geri vereceğiz. Neden? Çünkü biz bu dünyanın zabıtasıyız, öyle mi? HULKİ: Öyle birader, aynen öyle. Senin Suriye dediğin yer, şunun şurasında 100 yıl önce vatan toprağıydı. HAKKI: Sonu önemli değil. Maksat masumun yanında yer almak. CEREN: Lıkır lıkır içtikleri petrolü hepsinin boğazına diziyoruz. Dertleri o. HAKKI: Sen içini ferah tut Gürcan kardeş. Olmadığımız masa yok evvel Allah… Tüm masalarda varız çok şükür. Azerbaycan’ın zaferini film yapalım Karabağ’a, çeyrek yüzyıl sonra Azerbaycan bayrağı çekildi. Zulmün yerini barış aldı. Kahraman Azerbaycan ordusu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de desteğiyle yıllardır işkence gören, sürgün edilen halkına özgürlük getirdi. Şuşa’nın kurtarılmasıyla 11 Kasım, Azerbaycan’ın zafer günü ilan edildi. Yıllardır arkasına hem Rusya’yı hem ABD’yi alan şımarık Ermenistan yönetimi bu büyük gücün karşısında boyun eğmek zorunda kaldı. Türkiye’nin İHA ve SİHA teknolojisindeki büyük başarısı, bundan sonraki savaşların seyrini değiştirecek bir devrim yarattı. Şimdi sıra bu büyük zaferi tüm dünyaya duyurmaya geldi. ‘İki devlet, bir millet’ yeniden bir araya gelerek bu kez sinemayı fethetmeliyiz. Bu büyük zaferi tüm dünyaya anlatan öyle bir film yapmalıyız ki, herkes selam dursun. Var mısınız? Gaf kürsüsü Tam kapanma günlerinde sokakta maskesiz dolaşan Kaya Çilingiroğlu, kendisine soru sormak isteyen muhabiri uyarmasın mı? “Fazla yaklaşma, sosyal mesafeyi koru…” Zap’tiye Herkes Marmara’yı saran deniz salyasının sebebini soruyor. Cevabı belli: İçine ettiğimiz deniz, salya sümük ağlıyor… Ne demiş? “Duvarın dibine saklanan geri zekalı, evine git evine!..” (Bir türlü kapanamayanlar yüzünden gına gelen polisin ekip otosundan yaptığı anons) |
Yorumlar kapatıldı.