Türkiyeli Ermeni aydın, gazeteci, yazar Hayko Bağdat Ermenistan’da!
2016 yılından beri, doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalan Bağdat Almanya’da yaşıyor. Demokrasi, ifade özgürlüğü, genel olarak insan hakları ve Ermeni Soykırımı’ı konularında ısrarcı ve fedakar mücadeleyle bilinen Hayko Bağdat Ermeni Haber Ajansı’na konuştu, hayatın son yıllarındaki maceralarını anlattı, Türkiye’nin iç ve dış politikası, Ermeni Soykırımı’nın tanıma süreci, bölgedeki gene durumu hakkında düşüncelerini bizimle paylaştı.
Bu bölümde Hayko’nun Ermeni Soykırımı meselesine Türkiye’nin yaklaşımı, Soykırımı tanıma süreci hakkında dile getirdiği sözlerine yer verildi.
- Türkye’den çıktığınızdan sonra 5 yıl geçti. Ne değişti bu arada Türkiye’de? O zamanlar 24 Nisan anmaları vardı İstanbul’da. Şimdi bu 5 sene içinde ne değişti hem Ermenilere yönelik politikada, hem de iç siyaseti açısından?
-
Şimdi Ermeniler açısından, biz Türkiye’de çok uzun süredir zaten Soykırımla yüzleşme, hele Hrant Dink cinayeti sonrası, Sevag cinayeti sonrası kayıplarımızın davalarıyla ilgilenmeye işte Ermeniler üzerinde olan durumlara karşı bir toplumsal kamuoyu yaratmak noktasında çok iyi bir adım atmıştık. Yani Türkiye’de Hrand abinin başlattığı, Agos’un başlattığı, Aras yayıncılığının başlattığı onların etrafında olduğu, şu an Türkiye demokrasi mücadelesi insanları neredeyse Türkiye’nin en önemli aktif demokrasi hareketini ileri sürdüler. Hrant abiyi katlettikten sonra bunlar cenazenin de arkasından bir durumla ‘özür diliyoruz’ kampanya ile biz Soykırımla yüzleşme noktasında cumhuriyet tarihinin en ileri noktalarına geldik.
İşte Taksim’de Soykırım anmasının yapılması benim de olduğum bir toplantıda benim de önerimle kararlaştığımız eylem biçimiydi. Ve ilk Soykırımı anmasına da Çin televizyonu gelmişti yani düşünün. Fakat o Türkiye’nin özellikle daha demokrat, Kürt meselesiyle, Barış süreciyle, Alevi açılımıyla filan biraz daha Alisa harikalar dönemi çok sert bir kesintiye uğradı. Pek çok alanda sahip olduğumuz pek çok kazanımı kaybettik. Biraz sonra Karabağ savaşına da geleceğiz ama hani Ermeni meslesi de, Kürt meselesi de, kadın meselesi de, grev hakkı da Türkiye’de bu son 5 yıl içerisinde çok sert bir kavgaya dönüştü,
Erdoğan rejimi artık bir cinayet mekanizmasına, bir baskı mekanizmasına iyice, geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Yani ya başta kalacak, ya hesap verecek. Bunun başka yolu yok artık. İşlediği suçlarla beraber kendi halkını yaktığı suçlar, bölge halklarına verdiği zararla beraber kırimler bir yapı noktasına geldi dolayısıyla Türkiye’de artık hiç bir hukuki norm kalmadı. Yani ”Türkiye’ye gidersen bir şey olur mu?” sorusunun hiç bir hukuki cevabı yok kimse için.
Tamamen politik bir adam rejiminin çıkarları doğrultusunda bir noktaya geldi. Onlar oraya gelirken biz de boş durmadık. Biz de az değiliz Türkiye’de bugün. Bu rejimin önüne çıkan en büyük engellerden bir tanesi işte bu hareket. HDP yüzde 15’tir yani biz tarihimzde böyle bir şey görmedik, bu kadar güçlü olmadık. Türkiye demokrasi mücadelesi açısından söylüyorum. Dolayısıyla bu kavga çok sertleşti artık bir hayatta kalma mücadelesi haline geldi, her iki taraf için de ve artık ne değişti dediğiniz yerde yaşadığımız şey bir rezilliktir. Türkiye’de hiç bir normun, hiç bir hukukun, hiç bir savcının, hiç bir polisin, devletin olmadığı bir rejim var, tamamen keyfi bir rejimdir. Yani Osman Kavala’yı bırakıp bırakmamaları, Selahattin Demirtaş’ı bırakıp bırakmamaları, cinayet davaların çözüp çözmemeleri, Dink davasında aldıkları kararlar sadece bu rejimin çıkarları ve işte tek adam rejiminin iki dudağı arasına gelmiş bir durumda.
Bu 2021 yılında utançtır dünya için, yani dünyadaki en utanç verici rejimlerden bir tanesidir. Ama her şeyi karartmıyalım demiş Çetin Altan bunun karşısında oluşan muhalefette kendi ezberlerini, kendi durduğu noktaları çok ilginç başka bir takım dönüşümlere gelmiştir, dolayısıyla onların yarattığı ülke korkunç bir ülke, ama bunun karşılığında daha iyi bir ülkeyi hayal eden bir genişçe mücadele ağımız var yani.
-Ermeni Soykırımı ABD Devlet Başkanı Joe Biden tarafından tanındıktan sonra ne gibi gelişmeler bekleniyor?
- Şimdi ben de meslektaşınızım biliyorsunuz ve bu konuda çok yakın zamanda Cem Özdemir’le ve Taner Akçam’la da program yaptım Artı TV’de, yani ülkelerin Soykırımı tanıması bir yerden hepimizi çok üzüyor değil mi? Yani 106 sene geçmiş şerefsizler diyeceğim ayıp olacak yani 106 sene sonra mı? Bunların ne kadar politik durumlar olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz her alanda. Fakat Amerika’nın Soykırımı tanıması veya Amerika’nın Halk Bankası üzerinden Erdoğan’ı kriminal ilan etmesi gibi durumlar diğer ülkelerden biraz faydalık gösteriyor. Çünkü Amerika’da dönemin şirketlerine dava açma hakkınız olabiliyor, sigorta… Yani Türkiye’yi gerçek anlamda uluslararası network’un bunu kabul etmezse dışına itebilecek bir yola gidebilir. Ama bu gidebilir gitmeyebilir de. Bu Amerikan siyasetine, Amerikan Türkiye ilişkilerine bağlıdır.
Almanya’nın kabul etmesi de diğerlerinden biraz farklı, çünkü Almanya bunu suç ortağı olarak kabul etmişti. Almanya yani mesela seninle beraber cinayet işledik ben biraz sonra diyorum ki biz işledik bu cinayeti. Bu işte birinin cinayet gördüm demesinden daha faydalıdır. Dolayısıyla Almanya ve Amerika’yı biraz daha ciddi bir durum olarak görmek lazım. Sanırım Türkiye’nin Soykırımı inkar etmesi kabul etmesinden daha pahalı hale gelecek. Bu önemli, çünkü bu rejimler ben Almanya’da yaşıyorum, işte Soykırımı kabul etmiş, yüzleşmiş diyekabul ettiğimiz bir Almanya var değil mi karşımızda. Niye kabul etti? İyi insanlar oldukları için mi? Yenildikleri için yani. Ya bunlar gönüllü kabul edilmez. Bunlar iyi insanların çabasıyla falan değil, bu rejimlerin yenilmesiyle mümkün olur.
Türkiye’de İttihat ve Terakki rejimi yenilmedi ki yani gözdüğümüz gibi. Soykırımcı zihniyet yenilmedi ki, iktidardadır yani. Dolayısıyla bu rejimin insan hakları, demokrasi, soykırımla yüzleşme meselesinde bu rejimi savunanları yendiğimiz gün daha rahat konuşacağız yani. Bunu Ekrem İmamoğlu’yla, Mansur Yavaş gibi bir ülkücü kafayla mı yapabiliriz, bilmiyorum, sanmıyorum, ama Türkiye’de Ermeni Soykırımıyla yüzleşmenin bir Ermeni olarak benim için çok büyük anlamı var, ama Türkiye’deki yoldaşlarıma her zaman söylediğim gibi bunun daha çok onlarla ilgisi var yani. Çünkü biz ne diye yüzleşeceğiz, biz biliyoruz bize ne oldu yani. Türk’ün katili haklı gören zihniyetinin, katili serbest bırakan zihniyetinin, Ermeni’den sonra katilin sıradaki kurbanları haline geleceklerini göremediler yani. Kürtler göremedi bak. Şimdi gördüler işte. Cemaatçiler de gördü, şimdi çok komik. Eski istihbarat şübe müdürleri, eski emniyet müdürleri işkenceye, tecavüze uğradılar yani. Diyorlar ki ha demek ki bizim de. Dolayısıyla artık bunu Türkler için söylüyorum. Bizimle ilgisi yok, onlara iyilik olacak. İnsan gibi yaşayacaklar. Katiller arasına mesafe koymak her toplumun, her insanın zaten yapması gereken bir şey. Kendi çocukları için yani. Dolayısıyla bunun her açıdan bu rejimin bu zihniyetin bu katliamcı ve yağmalıcı bakışın yenilmesi Türkiye’ye de iyi gelecek tabi ki yani. Daha özgür daha demokrat, daha mutlu nesiller. Yani trafikteki cinayet sayısı azalır, bir kadına dokunma şekli değişir yani. Günde 3 kadın öldürüyorlar, 4 trans ödürüyorlar, bizim ülkemizde, dolayısıyla aklın yolu bir, bu acılarla yüzleşmek, bundan ders çıkarmak barış politikası önümüzdeki önemli bir yoldur.
Biz bu yolda yani barışı savunan papatyayla dolaşanlar değiliz, biz bedenler ödedik bu konuda yani. Arkadaşlarımızı vurdular işte yani. Belki bizleri de vuracaklar. Bu barış kavgası, barış savunculuğu çok cesur işler arkadaşlar. Savaşı savunmak kolaydır, barışı savunmak daha zordur.
Dolayısıyla barış mücadelesinde Türkiye’de bir damar, bir gelenek elbette vardır. Umarız ki öyle gider. Hepimiz için önemli, hepimiz için kıymetli olur. Ve umarız ki bizleri de iyi gelir, onlara da iyi gelir ve Soykırım meselesiyle ilgili artık biraz rahatlarız ya. Çünkü Soykırım sadece katletmez, aynı zamanda nesilleri sakatlar.
Kendisinden sonraki bütün nesilleri sakatlar. Bugün Türkiye’de Soykırımı 106 sene geçmiş, hem Türkleri hem Kürtleri hem Ermenileri sakatlamaya devam ediyor. Umarım o çok uzağız tabi o noktadan. Yani şu an Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinin en vahşi rejimi neredeyse yaşanıyor. Çok uzağız, ama bizim nihai dediğimiz barıştır, yani yüzleşmedir, demokrasidir, insan haklarıdır, komşu ülkelerin kardeşliğidir. Bundan da vazgeçmedik yani.
Yazar: GEVORG KALLOŞYAN
Yorumlar kapatıldı.