***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
|
ERHAN AFYONCU
Ermeniler’in Suriye’ye sevki sırasında alınan bütün tedbirlere rağmen aileleri katledilenlerden bazıları, intikam amacıyla veya durumu suiistimal ederek kendi çıkarları için yolda Ermeni kafilelerine saldırdılar. Osmanlı yönetimi, bu gelişmeler üzerine 1.673 kişiyi yargıladı Mahkemeler sonucunda yüzlerce kişi idam, kalebent, pranga, kürek, para ve sürgün gibi muhtelif cezalara çarptırıldı. Osmanlı kamu otoritesinin suç işleyenlere karşı bu tavrı, sözde soykırım iddialarının asılsız olduğunu açıkça gösterir Tehcir kaçınılmaz olunca, sevk ve iskâna tabi tutulacak Ermeniler’in can ve mal güvenliğinin sağlanması için adımlar atıldı. Ancak gerek cephe gerisinde Ermeniler’in Müslüman halka yaptıkları zulümlerden gerekse bazı kişilerin şahsi zaaflarından dolayı istenmeyen olaylar yaşandı. Osmanlı Devleti tehcir sırasında suç işleyenleri tespite ve cezalandırmaya çalıştı. Bu durum tehcir sırasında yaşanan olumsuzlukların Osmanlı yönetimiyle alakalı olmadığını açıkça gösterir. Konuyla ilgili olarak Yusuf Sarınay’ın önemli makaleleri vardır. Ayrıca Ferudun Ata, Kamuran Gürün ve Recep Çelik de araştırmalar yapmışlardır. DEVLET DURUMA EL KOYDU Emperyalist devletlerin kışkırtması sonucu Ermeniler, terörle devlet kurmaya kalkıp, Anadolu’yu yakıp yıktılar. Osmanlı ordusunun lojistik sistemini zaafa uğrattılar. Osmanlı yönetimi, fiili isyan karşısında başka çaresi kalmayınca 27 Mayıs 1915’te Talat Paşa’nın tutturduğu ve Murat Bardakçı tarafından yayınlanan kayıtlara göre 924 bin 158 Ermeni’yi kademeli olarak Suriye’ye sevk ve iskâna tâbi tuttu. Sevk işlemi yaklaşık 10 ay sürdü. Osmanlı yönetimi, Ermeniler’in Suriye’ye güven içerisinde sevk edilmesi için bölgedeki idarecilere emirler göndermişti. Ancak Ermeniler’in sevki sırasında Erzurum ile Erzincan arasında bir kafileye bölgedeki aşiretler saldırdı. Durum haber alınınca Dahiliye Nezareti’nden, yani İçişleri Bakanlığı’ndan bölgedeki vilayetlere 14 Haziran 1915’te bir talimat gönderildi. Tehcire tâbi tutulan Ermeniler’in korunması, halkın kafilelerden uzak tutulması, mukateleye izin verilmemesi ve suçluların en ağır şekilde cezalandırılması emredildi. 12 Temmuz 1915’te tehcir sırasında kimsesiz kalmış Ermeni çocuklara sahip çıkılması istendi. Ancak istenmeyen hadiseler yaşanmaya devam ediyordu. 26 Haziran’da Elazığ’a, 28 Ağustos’ta Trabzon’a, 29 Ağustos’ta Ankara’ya tehcir esnasında yaşanan problemlerin önlenmesine ve suçluların cezalandırılmasına dair emirler gönderilip, daha sert önlemler alındı. Tokat Jandarma Komutanı’na soruşturma açıldı. Pınarbaşı Kaymakamı Hamid Bey görevden alınıp Divan-ı Harb’e sevk edildi; Şarkışla Kaymakamı görevden alındı; Urfa civarındaki kafileleri korumakla görevli jandarmalar ihmallerinden dolayı Divan-ı Harb’e sevk edildi. Saldırı ihtimali olan yerlerde Ermeni kafilelerinin yol güzergâhları değiştirildi. SUÇLULAR TUTUKLANDI Osmanlı yönetimi, bu olaylar üzerine suçluları cezalandırmak amacıyla ülke genelinde tahkikat başlattı. Eylül 1915’te Meclis-i Vükelâ, yani Bakanlar Kurulu konuyla ilgili soruşturma yapacak heyetlerin oluşturulması kararını aldı. Halktan ve memurlardan suç işleyenler, heyetler vasıtasıyla yerinde tespit edilip, Divan-ı Harb’e sevk edilecekti. Yapılan tahkikatlar sonucunda 1.673 kişi Divan-ı Harb’de yargılanmak üzere tutuklandı. Bunların 528’i asker, polis veya teşkilat-ı mahsusa çalışanıydı. 170’i ise sıhhiye müdürü, kaymakam, belediye reisi, kâtip, sevk memuru, muhtar gibi kamu görevlisiydi. 1916’da yargılamaların sonucunda 67 kişi idam cezası, 524 kişi hapis cezası, 68 kişi kürek, para, kalebent, pranga veya sürgün cezası aldı. 227 kişi beraat ederken, kalanların soruşturulmasına devam edildi. Komisyon 1918’e kadar varlığını sürdürdü. Mahkemeler sonucunda suç işleyen yüzlerce kişi idam, kürek, para, kalebent ve sürgün gibi muhtelif cezalara çarptırılmıştı. ‘SOYKIRIM YOKTUR’ DİYEN TARİHÇİLERİN EVİ BOMBALANDI TÜRKİYE’DE Ermeni meselesinde aleyhimizde çok ağır ifadeler içeren ve Ermeniler’in asılsız tezlerini savunan onlarca kitap yayınlandı. Türkiye’nin aleyhine yayın yapan ve Ermeni lobileri tarafından fonlanan tarihçiler, Osmanlı Arşivi’nde rahatça araştırma yaptılar. Peki bırakın Ermenistan’ı Amerika ve Avrupa’da Türk tezlerini savunun tarihçilerin başına ne geldi. Türk tarihi uzmanı Stanford Shaw, 1977’de “History of the Ottoman Empire and Modern Turkey” isimli eserini ABD’de yayınladı. Kitapta “Ermeni soykırımı var” demedi diye önce tehdit edildi, ardından Los Angeles’taki evi bombalandı. Shaw, Ermeni tezlerini kabul etmeyince 1982 yılında Ermeniler tarafından katledileceği istihbaratını alan FBI, profesörü koruma altına aldı. Los Angeles Üniversitesi, Stanford Shaw’a süresiz izin verip, yerine Ermeni tezlerini savunan James Reip’i getirdi. Dünyanın en önde gelen tarihçilerinden Bernard Lewis, 1993 ve 1994’te Fransız basınına yaptığı açıklamalarda “Ermeniler’in tehcirden önce Müslümanlar’a yönelik mezalimler yaptığını, Osmanlı yönetiminin Ermeniler’i sistematik ve bilinçli bir biçimde yok etme niyeti olduğuna dair hiçbir delil bulunmadığını, soykırım diye nitelendirilecek bir durum olmadığını, soykırım iddialarının tarihin Ermeni yorumu olduğunu” söyledi. Bunun üzerine Fransa’da aleyhine davalar açıldı. Özgürlükle kendini özdeşleştiren Fransa’da bir bilim adamı, araştırmalara dayanarak açıkladığı görüşü yüzünden mahkûm edildi. Türkiye’nin ve İslam dünyasının aleyhine bir konu olsa basın özgürlüğü veya bilimsel özgürlük deyip bize hakaret edenleri koruyanlar, Stanford Shaw’ın, Bernard Lewis’in ve Ermeni tezlerini benimsemeyen diğer tarihçilerin bilimsel çalışma ve ifade özgürlüklerini korumadılar. MÜTAREKE YARGILAMALARI 1918’DE Mondros Mütarekesi sonrasında İtilâf Devletleri’nin baskısıyla tahkikat komisyonları ve Divan-ı Harb-i Örfî mahkemeleri kuruldu. Nemrut Mustafa Mahkemesi diye tarihe geçen bu yargılamalar, İttihadçılar’dan rövanş alınma yeri hâline geldi. İttihad ve Terakki’nin üst düzey yöneticilerinden Bahaddin Şakir ve Cemal Azmi Beyler suçlandı. Diyarbakır Valisi Reşid Bey, Elazığ Valisi Sabit Bey, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey tutuklandı. Ereğli Kaymakamı Şevki Bey görevden alındı. Ayrıca yüzlerce kişi hakkında işlem yapıldı. Tutuklamalara devam edildi. 1919 Ocak sonlarına doğru aralarında İsmail Canbolat, Kemal Bey, Hüseyin Cahid ve Ziya Gökalp gibi önemli isimlerin de olduğu 32 kişi daha tutuklandı. İttihadçılar’ın mallarına el koyuldu. Mesele, bir İttihadçı düşmanlığına dönüşmüştü. Bu yüzden adaletle alakası olmayan kararlar verildi. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey 10 Nisan 1919’da Beyazıt Meydanı’nda asılarak idam edildi. İtilâf Devletleri’nin baskısıyla alınan bu karar büyük bir galeyana sebep oldu. Daha sonra mahkemede 15 yıl kürek cezası almasına rağmen Nemrut Mustafa’nın zorlamasıyla Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey idam edildi. İngilizler, İttihadçılar’ın ileri gelenlerinin yargılandığı davadan istedikleri sonucu almayınca 144 devlet adamını Malta’da yargıladılar, ancak herhangi bir delil bulamadılar. İngilizler, İstanbul’un işgal döneminde Osmanlı arşivini didik didik etmiş, ancak tehcirde katliam yapılmasıyla ilgili Osmanlı kamu otoritesini suçlayacak bir kayda ulaşamamışlardır. II. Meşrutiyet döneminde İttihad ve Terakki tarafından ezilen Hürriyet ve İtilâf partisi mensupları ve diğer muhalifler, Mütareke döneminde İtilâf Devletleri’nin güçlerini de kullanarak, İttihadçılar’dan intikam almak için her şeyi yaptılar. Hürriyet ve İtilâfçılar ve onları destekleyen basın, Mütareke dönemindeki Divan-ı Harb-i Örfî’deki yargılamalarda İttihadçılar’ın ceza almasını sağlamak için Türk milletinin aleyhinde olacağını düşünmeden tehcir meselesinde mesnetsiz suçlamalar ileri sürdüler. Günümüzde Ermeni tezlerini savunan tarihçiler, adaletle uzaktan yakından ilgisi olmayan Divan-ı Harb-i Örfî yargılamalarındaki asılsız iddiaları aleyhimizde kullanmaya devam ediyorlar. |
Yorumlar kapatıldı.