İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

S-400 Krizini Aşabilmek Hala Mümkün mü?

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Mehmet Toroğlu

Başkan Joe Biden döneminin başlamasıyla birlikte, son yıllarda ardı ardına sorunlar yaşayan ABD-Türkiye ilişkileri için de “yeni bir dönem başlatılabilir mi?” sorusu, sık sık gündeme geliyordu. Biden’ın Türkiye’yle “yeni bir sayfa açması” umudunu dile getirenler olsa da mevcut sorunların giderek kemikleşmesi, iki tarafın bu sorunlara dair duruşlarında esnemeler olmaması ve tüm bu gerilimlerin yol açtığı karşılıklı güven kaybı, bu umutları zayıflattı.

Biden’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı göreve başladıktan 3 ay sonra araması dikkat çekerken, hemen ertesinde 1915 Ermeni tehciri için “soykırım” ifadesini kullanması da iki ülke arasındaki tansiyonu yükselten unsurlara bir yenisini ekledi.

Tüm bu gelişmeler ışığında, Türk-Amerikan ilişkilerinin mevcut durumunu ve beklentileri Amerikan-Alman Marshall Fonu (GMF) Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, VOA Türkçe’ye değerlendirdi.

“Biden’ın ‘soykırım’ demesinin üç sebebi var”

Türk-Amerikan ilişkileri açısından önemli tarihlerden biri 24 Nisan. Her yıl 24 Nisan’da ABD başkanları 1915 olaylarının yıldönümü nedeniyle bir yazılı açıklama yayınlıyor. Bugüne kadar sadece eski Başkan Ronald Reagan 1981 yılında bu olaylar için “soykırım” tanımlamasını kullanmıştı. Bugüne kadar birçok ABD başkanı, seçim kampanyaları döneminde Ermeni diasporasına verdikleri sözlere rağmen, dönemin konjonktürü ve Türkiye’yle müttefiklik ilişkilerinin zarar görmesi kaygısının daha ağır basması gibi sebeplerle bu sözcüğü kullanmadı. Biden ise 40 yıl aradan sonra 1915 olayları için “soykırım” diyen ilk ABD Başkanı oldu. Peki Biden neden böyle bir tercih yaptı. Ünlühisarcıklı’ya göre bunun üç sebebi var.

“Birincisi, Biden’ın kendisiyle ilgili. Biden değerlere, ilkelere dayalı bir siyaset yapmaya çalışıyor şu ana kadar. Gerek geçmişte gerekse seçim kampanyasında bu 1915 olaylarıyla ilgili soykırım ifadesini kullanacağını söyledikten sonra kullanmaması zaten aslında bu ortaya koyduğu siyaset anlayışına ters düşerdi. İkincisi, şu anda herkesin malumu olduğu gibi Türkiye-ABD ilişkileri en zor dönemlerinden birinden geçiyor. Gerek Ankara’da gerek Washington’da ilişkiye önem veren ağlar çökmüş durumda. Yani ilişkinin elit sahipliği artık yok. Eskiden Türkiye’yle ilgili bir konu olduğu zaman gerek Amerikan Savunma Bakanlığı’nda gerek Dışişleri Bakanlığı’nda gerekse aslında daha geniş politika yapıcılar arasında Türkiye-ABD ilişkilerine önem veren ve Beyaz Saray’a ‘aman yapmayın Türkiye bizim önemli bir müttefikimizdir bu ilişkilere çok zarar verir son kertede Amerika’ya zarar verir’ diyen kişiler ve bunların oluşturduğu bir ağ olurdu. Bu artık yok. Dolayısıyla Türkiye’yle ilgili olumsuz konularda Washington’da şu anda bir fren mekanizmasının olmadığını görüyoruz. Üçüncü bir faktör, Türkiye’nin cevap verme marjının en düşük olduğu ana denk geldi. Çünkü dikkat ederseniz Ankara çok düşük profilden bir yanıt verdi. Geçmişte ABD’ye ‘bunu yaparsanız şunu yaparız bunu yaparız’ diyen Türkiye’nin pek bir şey yapmadığı veya başka ülkeler benzer kararlar aldığı, benzer demeçler verdiği zaman çok sert tepki gösteren Türkiye’nin gerçekten ‘dostlar alışverişte görsün’ kabili birtakım tepkiler verdiği ama bunun ötesine geçmediği görüldü. Beyaz Saray, öncesinde de bunun böyle olacağını değerlendirmiş olabilir.”

“Bu açıklamanın uzun vadeli etkisi mutlaka oldu”

Ünlühisarcıklı, Biden’ın açıklamasının ayrıntılarına bakıldığında, Türkiye’yi 1915 olaylarından ayrı tutma yönünde bir çaba sergilendiğinin ve metnin dikkatlice hazırlandığının görüldüğünü söyledi ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek hukuken gerek manen Osmanlı devletinin devamı olduğuna da dikkati çekti. Dolayısıyla her ne kadar “iyi niyetli ve akıllıca” kurgulanmış bir açıklama olsa da bu çabayla yaratılmak istenenin sınırlı olacağını söyledi.

Özgür Ünlühisarcıklı, açıklamanın Türkiye kamuoyunda kısa vadeli ve geçici değil uzun vadeli bir etkisinin mutlaka olacağı görüşünü de dile getirdi. Bazı gelişmelerin etkisinin hemen anlaşılmadığını, zaman içinde ortaya çıktığını ifade eden Ünlühisarcıklı, “Hani kurbağa su yavaş yavaş ısıtılıyorsa yandığını, haşlandığını anlamıyorsa aslında karşılıklı kamuoyu da böyle. Zaten Türkiye’de Amerikan karşıtlığı çok güçlüydü, dolayısıyla etkisi marjinal oldu diye düşünülebilir ama ben böyle olduğunu düşünmüyorum. Bir kere Türkiye’de kalpleri kırdı” dedi.

“Biden-Erdoğan zirvesi turnusol testi görevi görecek”

Biden’ın açıklamasına Türkiye’de iktidarı ve muhalefeti hemen her kesimden yoğun tepkiler geldi. Ancak şu ana kadar tepkiler söylemsel boyutla sınırla kaldı. Peki Türkiye, bunun ötesine geçer ve Washington’a karşı misilleme niteliğinde somut bir adım atar mı? Ünlühisarcıklı’ya göre, Türkiye’nin atabileceği adımlar var ama bu adımların bir bölümü hem Türkiye açısından da maliyetli hem de Türkiye’nin kendi çıkarlarını zedeleyebilir.

Ünlühisarcıklı, “Ama önemli olan şey şu; belli ki Ankara’nın Amerika’yla ilişkileri düzeltmek için büyük bir çaba gösterdiği bir dönem bu. Dolayısıyla bu çabalara sekte vurmak istemiyor Ankara. Yani önümüzdeki haftalarda, aylarda, ki bu tabi NATO zirvesi çerçevesinde Amerikan başkanıyla Türkiye cumhurbaşkanının yapacağı ikili görüşme herhalde bir turnusol testi görevi görecek, eğer o noktadan itibaren ilişkinin olumlu bir seyre yönelmesi mümkünse Ankara bunu sineye çekebilir. Ama o görüşmede de ilişkilerde herhangi bir iyileşme olmayacağı, aynı atmosferin devam edeceği görülürse o zaman Ankara bazı adımları atmak zorunda hissedebilir kendini çünkü muhalefet de bu yönde sıkıştıracak zaten. Erdoğan’ın hakkıyla cevap verememesini bir zaaf olarak zaten muhalefet tespit etmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da zayıf görünme lüksü olmayan bir lider, dolayısıyla o zaman belli adımları atmak zorunda hissedebilir kendisini” diye konuştu.

“İncirlik Türkiye’nin bir kez kullanabileceği bir koz”

Türkiye’nin verebileceği karşılıklar bakımından elindeki seçeneklerin çok fazla olmadığını dile getiren Ünlühisarcıklı, İncirlik’in kapatılabileceği iddialarına da işaret etti ve “Bunu yapabilir Türkiye. Geçmişte yaptı, çok da zor bir şey değil. Zaten aslında şimdiden Amerika bunun bir gün olabileceğini hesaba katmaya başladığı için alternatiflerini arıyor. Bu Türkiye’nin bir kez kullanabileceği bir koz. Eğer Türkiye İncirlik’i kapatırsa Amerika İncirlik kadar değerli, etkili ve düşük maliyetli olmasa da yine işini görecek başka bir üssü kuracaktır yakın coğrafyada. İncirlik kadar iyisini yapamaz, İncirlik çok değerli bir üs ama bu alternatifini bulamaz anlamına da gelmiyor” ifadelerini kullandı.

Ünlühisarcıklı, ikinci karşılık olarak Türkiye’nin Suriye’de Amerika’nın çıkarlarını göz ardı eden, tek taraflı ya da Rusya’nın yeşil ışığıyla yeni askeri harekatlar düzenleyebileceğini söyledi. Ayrıca Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna son yapılan Barış Kalkanı operasyonundan beri ABD ile oluşturulan koordinasyon mekanizmasından çekilebileceğini belirten Ünlühisarcıklı, ancak bunların Türkiye açısından maliyetinin olabileceğini, Washington’un da benzer türden adımları Türkiye’ye karşı atabileceğini kaydetti.

Üçüncü karşılık olarak da Türkiye’nin, Amerika açısından önemli olan ve katkı sağladığı birtakım alanlarda ayak sürümeye başlayabileceği olasılığına değinen Ünlühisarcıklı, İstanbul’da yapılması planlanan Afganistan barış konferansını ve Türkiye’nin Afganistan’la tarihi, kültürel bağlara sahip olmasını ve bu ülke üzerinde önemli siyasi rolünü örnek vererek, “Başkan Biden bir Afganistan barış konferansı düzenleyip buradan olumlu sonuç almak istiyorsa Türkiye’yi yanında görmek isteyecektir. Türkiye şunu yapabilir, çok istekli davranmayabilir böyle bir durumda, ki bunun da doğrudan Başkan Biden için küçük de olsa olumsuz sonuçları olacaktır” yorumunda bulundu.

”S-400 sorununda Girit modelinin uygulanabilirliği yok”

Türkiye ile ABD arasındaki mevcut sorunlar arasında en öne çıkanı, Ankara’nın Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sistemi. Bu satışa şiddetle karşı çıkan Washington, ceza olarak da Türkiye’yi F-35 uçaklarının ortak üretimi ve tedariki programından çıkarmış ve savunma sanayine yaptırımlar getirmişti. Türkiye ise bölgesindeki tehditler karşısında füze savunma sistemine ihtiyaç duyduğunu ve ABD’den Patriot talebine olumlu yanıt verilmediği için Rus sistemine yönelmek zorunda kaldığını belirtiyor. Sorunun nasıl çözüleceği konusunda bir umut ışığı görünmezken, Biden’ın “soykırım” sözcüğü kullanmasından sonra meselenin daha da çıkmaza girebileceği yorumları mevcut.

Ünlühisarcıklı’ya göre, ABD açısından Türkiye’nin operasyonel durumda S-400 sahibi olduğu bir çözümün düşünülmesi söz konusu bile değil. GMF uzmanı, “Yani Amerika bu konuda çok kalın çizgilerle sınırı çizmiş durumda. Hatta artık iş şuraya doğru gidiyor, operasyonel durumda olmasa bile Türkiye’nin S-400 sahibi olacağı bir durumu Amerika kabullenmiyor gibi görünüyor. Bunu da artık herhalde artık Türkiye anladı. Yani bana göre bu çok net, dolayısıyla Girit modeli, şu modeli bu modeli bana göre uygulanabilirliği yok” diye konuştu.

Bununla birlikte “madalyonun bir de öbür yüzünün olduğunu” belirten Ünlühisarcıklı, Türkiye’nin bu aşamadan sonra S-400’ten vazgeçmesinin teknik ve stratejik açıdan mümkün olsa da siyasi açıdan mümkün olmadığını vurguladı. Ünlühisarcıklı, “Bu, Erdoğan’ı çok zayıf gösterir ve muhaliflerin eline de çok büyük bir koz verir. Dolayısıyla Amerika’nın da şunu anlaması lazım, bu doğrudur eğridir bunlar ayrı konular, ama nasıl ki Amerika’nın S-400 sahibi bir Türkiye’yi kabul etmesi mümkün değilse Türkiye’nin de kolaylıkla ‘tamam Amerika madem bu kadar rahatsız, ben de bu S-400’leri elimden çıkartayım’ demesi mümkün değil. Dolayısıyla bir miktar yaratıcılık kullanmak gerekiyor. Bu yaratıcılığı kullanırken öncelikle güven arttırıcı bir model izlemek gerekiyor. Bir süreç işletmek gerekiyor. Bu bugünden yarına olacak iş değil ve bu sürecin sonunda Türkiye’nin S-400 sahibi olmaması ama bunun karşılığında uygun koşullarla Patriot sahibi olması veya eşdeğer başka bir NATO sisteminin sahibi olması gerekiyor” dedi.

”S-400’lerin kullanılmaması karşılığında ABD Patriot konuşlandırabilir”

Bu parametre altında olası çözüm yolları üzerinde başta politika yapıcılar ve karar alıcılar olmak üzere herkesin oturup düşünmesi gerektiğini ifade eden Ünlühisarcıklı, çözüm için şöyle bir modelin izlenebileceğini söyledi.

“Türkiye’nin iki yıllığına, bu değişebilir bir yıl olabilir üç yıl olabilir ama iki yıl diyelim, S-400 sistemini kutuda, hangarda bekletmeyi taahhüt etmesi karşılığında ABD de iki yıllığına Türkiye’ye Patriot bataryası konuşlandırabilir. Bu iki yılın sonunda durumun yeniden değerlendirilmesine karar verilir. Ne Türkiye S-400’leri elinden tamamen çıkartmayı vaat eder ve dolayısıyla böyle bir alttan alan tutum içinde olur ne de ABD Türkiye’ye Patriot satmayı taahhüt eder. Ama bu iki yıl içinde bir kere bir güven artar. Yani Türkiye’de Patriot bataryalarının olması ve Türkiye’yi dış düşmanlara karşı koruması mutlaka kamuoyu açısından da önemli bir etkendir. Bu iki yıla yayma olayı bir kere krizin akutluğunu ortadan kaldırır. Zaman kazandırır. Bu iki yılın sonunda süreç uzatılabilir, yani denebilir ki ‘biz bu süreci bir yıl daha uzatmak istiyoruz’. Eğer ilişkiler daha iyi bir iklimdeyse o dönemde o zaman da Türkiye’nin S-400’leri elinden çıkartması karşılığında hangi koşullarda ABD’nin Türkiye’ye Patriot satacağıyla ilgili bir anlaşma yapılabilir.’’ Ünlühisarcıklı, süreci zamana yayan, karşılıklı güven arttıran ve Türkiye’nin acil hava savunma sistemi ihtiyacını derhal çözen bir çözüm geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Biden Erdoğan’ı neden geç aradı?

ABD başkanları genelde göreve başladıktan sonra NATO müttefiklerinin liderlerini aramaya öncelik verir. Ancak Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı başkanlığının 100 gününün dolmasına bir hafta kala, üstelik 24 Nisan açıklamasının bir gün öncesinde aradı. Aynı şekilde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu arasındaki ilk telefon görüşmesi de alışılmış sürenin çok ötesinde bir zamanda gerçekleşti. Peki bunda bir kasıt var mı? ABD Türkiye’ye bir mesaj mı vermek istedi?

Ünlühisarcıklı, öncelikle Erdoğan’ın da seçim sonucunun belli olmasından sonra Biden’ı geç aradığının göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi ve “Seçimde Trump’ın kazanmasını istediğini de hiç saklamamıştı. Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne Türkiye’deki diğer hükümet üyeleri ne hükümete yakın hatta devlet medyası bunu saklamamışlardı. Biden’ın seçilmesinden duydukları hayal kırıklığını da saklayamadılar. Şimdi eminim Biden bunu not etmiştir” diye konuştu.

Bu geç aramayı, ABD’nin gözünde Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin öneminin azaldığı şeklinde de yorumlamamak gerektiğini kaydeden Ünlühisarcıklı, Türkiye’nin tek bölgeli bir ülke değil, Afganistan, Ukrayna, Libya gibi ülkelerde oynadığı rol bakımından aslında çok bölgeli bir güç olduğunu belirtti. Ünlühisarcıklı, Ankara’nın Ukrayna politikasını örnek vererek, Rusya’nın “saldırganlığını” dizginlemede de Türkiye’nin ABD’yle beraber hareket ettiğini ve bunun için bedel ödediğini söyledi.

“Bakın şu anda Türkiye halihazırda Rus yaptırımları altında. Önce charter uçaklarını durdurdular, ben eminim eğer o zamana kadar sorun çözülmezse yeniden domatesleri de geri gönderecekler bunda böcek ilacı var diye. Dolayısıyla demek ki Türkiye’nin Ukrayna politikası Rusya’yı rahatsız etmiş” diyen Ünlühisarcıklı, dolayısıyla Türkiye’nin “ihmal edilecek ya da göz ardı edilecek bir ülke olmadığını” vurguladı.

“Başkanların bir telefonla bütün sorunları çözebileceği devir kapandı”

Bu nedenle Biden’ın Erdoğan’ı neden geç aradığı sorusuna başka bir yanıt aranması gerektiğini ifade eden Ünlühisarcıklı, “Bununla ilgili benim duyduğum ve aklıma yatan şöyle bir yorum var, Washington kaynaklı olarak bu yorumu duydum, geçmişte başkanlar Erdoğan’la ya çok iyi oldular ya çok kötü oldular. Yani Trump çok iyi oldu ve bunun aslında siyaseten bedeli oldu Trump’a. Obama önce çok iyi oldu sonra çok kötü oldu, her ikisinin de bedeli oldu. Dolayısıyla yeni Amerikan liderliği Türkiye’yle ilişkileri kurumsal mekanizmalar üzerinden yürütüp çok fazla ikili siyasi ilişkiye, yani liderler diplomasisi kurmama eğiliminde, ki çok iyi veya çok kötü olmak zorunda olmasın’’ dedi.

Afganistan konusunda koordinasyonun sürdüğüne dikkat çeken Ünlühisarcıklı, ‘’Demek ki evet Biden Erdoğan’ı geç aradı ama aslında daha alt düzeylerde ve aslında operasyonel düzeyde ilişki o kadar da kötü görünmüyor. Kaldı ki tabi Amerika’da yeni bir yönetimden bahsediyoruz, dolayısıyla yönetimin bütün kademelerde teşekkülü için hala bir miktar daha beklemek gerekecek. Ondan sonra bana göre kurumlar arası ilişki çok güçlü şekilde devam edebilir, başkanlar arasında ilişki o kadar samimi ve sıcak olmasa bile. Ama tabi bunun da bir koşulu var. Türkiye’nin de şunu anlaması lazım; Amerika’da bir devir kapandı yeni bir devir başladı ve artık kurumlar arası ilişkinin zayıf olduğu ve başkanların bir telefonla bütün sorunları çözebileceği bir dönemde yaşamıyoruz. Dolayısıyla kurumlar arası ilişkilerin güçlü olması gerekiyor. Amerika tarafındaki beklenti bu. Amerika’da kurumsal mekanizmanın güçlendirileceği, yetkilendirileceği ve kurumsal mekanizmaya çok delegasyon yapılacağı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’de de benzer sürecin yaşanması gerekiyor. Yani Türkiye’de de Amerika’yla ilişkilerde dışişleri bakanlığının çok etkin bir rol oynayabilir duruma gelmesi gerekiyor yoksa liderler arası ilişki zayıfken kurumsal mekanizma da işlemezse o zaman endişe etmemiz gerekir” diye konuştu.

“Türkiye açısından fırsatlar var”

Bu dönemde Türkiye açısından da fırsatların olduğunu belirten Ünlühisarcıklı, “Ama Türkiye’nin karar vermesi lazım, kararlı davranması lazım, uzun vadeli stratejik bir perspektiften düşünmeye, yani bir sonraki seçime kadar olan dönemi değil daha sonrasını da düşünen bir yaklaşım içinde olması lazım” ifadelerini kullandı.

Ünlühisarcıklı, Biden’ın önceliklerinden ikisinin Rusya’nın dizginlenmesi ve İran’ın nükleer silah sahibi olmasının barışçı yöntemlerle önlenmesi olduğunu belirterek, Türkiye her iki konuda da oynayabileceği önemli rollerin bulunduğunu kaydetti.

Özgür Ünlühisarcıklı, “Aslında Türkiye bunu tek taraflı olarak zaten oynuyor. Türkiye zaten fiilen Rusya’yı sahada dizginliyor ve bunun için de bedel ödüyor. Yani daha Rus uçaklarının -sayısını tam hatırlamıyorum resmi rakamlara göre 40-50 arasıydı- Türk askerini şehit ettiği olayın üzerinden çok uzun bir zaman geçmedi veya Karabağ savaşı yeni yaşandı, Libya’daki çatışma süreci soğudu ama sona ermedi. İdlib’de Türkiye ve Rusya halen aslında bir aracılı, vekalet savaşının içinde. Türkiye’nin yapması gereken aslında bu çabalarını Amerika’yla daha iyi koordine etmek ve Amerika’nın yapması gereken de Türkiye’nin çabalarını takdir etmek ve yine Türkiye’yle bir koordinasyon içinde davranmak” diye konuştu.

İran konusunda da, Suriye’de Türkiye’nin sadece Rusya’yla değil İran’la da vekalet savaşında olduğunu kaydeden Ünlühisarcıklı, şöyle devam etti:

“İdlib’de Türkiye’nin karşısında sadece Esat güçleri yok. Muhtemelen bir sonraki İdlib savaşında daha fazla İran yanlısı milis Türkiye’nin karşısında olacak. Dolayısıyla Türkiye zaten İran’la bölgesel bir rekabetin içinde. Türkiye’nin aslında İran karşıtı eksene dahil olmamasının veya bu eksene şüpheyle bakmasının sebebi bu eksenin sadece İran karşıtı değil Türkiye karşıtı olarak da bugüne kadar hareket etmiş olması. Bu eksenden de şunu kast ediyorum aslında, Körfez, İsrail eksenini, yani İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan. Buna sonradan Yunanistan ve Fransa’nın da eklemlendiğini söyleyebiliriz. Yani bu eksen sadece İran’ı sınırlandırmayı hedeflemiyor, Türkiye’nin de aslında bölgedeki etkinliğini sınırlandırmayı hedefliyor. Dolayısıyla bu pürüz çözülecek olursa örneğin Türkiye ve Amerika’nın İran’ı dizginleme konusunda beraber hareket etmeleri daha da kolaylaşacaktır. Dolayısıyla önemli fırsatlar var Türkiye ve Amerika’nın işbirliği için ama bunun için sadece Amerika’da değil Türkiye’de de daha stratejik bir düşünceye, yaklaşıma ihtiyaç var. Bunun için de diplomatlarımızın ve diplomasinin daha fazla kullanılmasına ihtiyaç var.“

Biden-Erdoğan zirvesinden ne çıkabilir?

Ünlühisarcıklı, gelecek ay NATO zirvesi sırasında yapılması beklenen Erdoğan-Biden görüşmesinden beklentileri de değerlendirdi. GMF Ankara Ofisi Direktörü, “Bunu bugün konuşmuş olalım bakalım söylediğim çıkacak mı? Bence Beyaz Saray kısa bir açıklama yapacak ve diyecek ki ‘Türkiye ile Amerika arasında köklü bir müttefiklik ilişkisi vardır, ortak çıkarlarımız vardır, bu ortak çıkarlarımız konusunda beraber çalışmaya devam etmeye karar verdik. Bunun yanısıra görüş farklılığı yaşadığımız konular herkesin malumudur. Bu konuları da etkin olarak yönetmeye karar verdik’ gibi kısa bir açıklama yapacak. Bence Külliye de şöyle bir açıklama yapacak; ‘Amerikan tarafına Amerika’daki FETÖ yapılanmasıyla ilgili, PYD’ye yapılan yardımlarla ilgili çekincelerimizi iletme fırsatı bulduk’ gibi bir açıklama yapacak bana göre. Ama son kertede verilen karar, zaten aklın gereği de bu, ‘işbirliği yapabildiğimiz konularda yapmaya devam edelim, yapamadığımız konularda da birbirimizin ayağına fazla basmayalım’ demek olacaktır” öngörüsünde bulundu.


VOA

Yorumlar kapatıldı.