Halim Şafak; Arsen Everekliyan’ın “Kasaba Hüznümü Dayadığım Kanlı Duvar”ı isimli kitabını yazdı.
Halim ŞAFAK
Arsen Everekliyan’ın “Kasaba Hüznümü Dayadığım Kanlı Duvar”ı (Kendi Yayını, 2021) geçmiş ve bugün eksenli daha çok geçmiş ahalilerin artık sözel kültür içinde daha çok hikaye haline gelmiş/getirilmiş trajedisini söz konusu eden bir şiir kitabı olsa da yazdıklarını belirleyen olgularından biri de Kayseri’de sanayide demir ustası yani bir işçi olmasıdır. Şairin işçiliği onun geçmişte çıktığı yolculuklara rağmen bir biçimde bugünü tartışmasını ve eleştirmesini sağladığı gibi işçilerin kapitalizm karşısındaki durumunu da tartışma konusu etmesini sağlıyor.
Şiirde işçi şairlerin 1 elin parmaklarını geçmediği bu yüzden işçi şiirlerinin çoğunun dışarıdan bir bakışla yazıldığı ve ele alındığı hatta bu kurulamayan ilişkiden dolayı şiirin bir dönem izlek olarak kıra/ köye ve ikisinin oluşturduğu varoşlara yöneldiği de zaten biliniyor. Bugün ise ikisine dönük bir ilgiden tekten örnekler dışında pek söz edemeyiz.
Bu noktada özellikle günümüz şiirinin teknolojik olanla kurduğu ve neredeyse kalıcılaştırdığı yabancılaşma ve hayattan kopukluk karşısında Arsen Everekliyan’ın şiirleri düzeyi başka bir tartışma konusu olmak üzere toplumsal olanı önceleyen bir bireylikle işçilerin hem fabrika hem de fabrika dışı hayatını ve sorunlarını söz konusu ederek yazdığını günümüz şiiri içinde ayrı bir yerde tutmamıza izin veriyor.
OKTAY VE ERHAN ETKİSİ
Bu noktada Ahmet Oktay ve Ahmet Erhan’ın şiirinin şair üzerindeki etkisine dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Ahmet Erhan’ın dünya karşısında toplumsal ve politik olanı kendinden hiç uzak tutmamış bireyliği ile Ahmet Oktay’ın kültüre dayalı ya da değil çok sesli ve antiotoriter söylemi asıl etkiyi oluşturan olgular olarak görünüyor. Ahmet Oktay’a dönük ilginin arka planında ise bir de onun çok seslilik ve antiotoriter düşünceyle açıkladığı ve ötekiyle baştan beri kurulduğunu söylememiz mümkün canlıları da kendine dahil eden genişlemeye açık ve bilinç haline getirdiği tutumudur. Ahmet Oktay’ın şiirinde de benzer izler ve belirtiler varsa da Ahmet Erhan bireysel/kişisel olanın alanında ortaya koyduğu ve çığlık haline getirdiği tavrıyla etkilenme ve onun sesine ses verme nedenidir.
Şiirlerde bir kasabanın hem bugünü hem trajik geçmişiyle işçi sorunlarıyla birlikte ele alınmasına ise şaşırmamak gerekiyor. Çünkü Arsen Everekliyan’ın dünyasını büyük ölçüde bu kasaba ve işçiliği oluşturuyor ve belirliyor. Kasaba ulusçu dünyanın trajik sonuçlarıyla ilgilenme gibi bir duruma yol açarken işçiler bugünü tartışmanın imkanı oluyor. Tam da burada “Etimi fabrika duvarına astım” dizesi işçi sınıfının bugündeki durumunu can havliyle nerdeyse çığlık atarak belirtiyor. Arsen Everekliyan tartışmayı orda da bırakmayıp insan egemenliğine ve canlıların tarih boyunca yaşadıkları ve bugün de süren sorunlarına kadar vardırıyor.
Şair ötekine dönük geçmişteki zulmünden dolayı tartışma okunuşu ederken dünyanın yaşadığı ve kasabanın çocukluğu ve sılası olduğunun fazlasıyla bilincindedir. Buysa geçmişi bir “dünya yarası” olarak kabul etmek ve onu iyileştirmek kadar daha da yara haline getirmeye eğilimli bir durumun da nedenidir. Ama öte yandan Ermeni ve Rumların geride bıraktığı mekan ve nesneler ötekiyle bir ilişki kurma gibi şeye yol açarlarken şairin çocukluğunu buna dahil etmesine baştan izin verirler.
CANI YANMIŞ BİR ŞAİRİN DİZELERİ
Çocukluğunda duyup gördükleri ve etrafın anlattıkları uzun bir dönem Everek’te (Develi’de) yaşayan özellikle Ermenilerle sözel tarih üstünden kurduğu ilişki bir yandan kasabada kalan ve içinde yaşanan, yaşanmayan mekanlar üstünden bir geçmiş sorgulamasına ve acıyla tanıklığına dönüşürken işçiliği hem bugüne hem de işçi sınıfına yönelik enternasyonal bir sorgulamaya ve onların mücadelesine dahil olmak gibi bir özellik de kazanıyor. Arsen Everekliyan yukarıda belirtildiği gibi kendini bu iki olgu ile de sınırlamıyor bütün canlılara bakarak bir insan merkezlilik ve otorite tartışması da yürütüyor.
“Kasaba hüznümü dayadığım kanlı duvar” Everek kasabasının bizden önce yaşayan ve bir biçimde gitmek zorunda kalan, sürülen ve daha çok öldürülen ahalisine yas tutmayı ve geride kalan kasaba ahalisini bu temelde eleştirmeyi ve yargılamayı önceleyen bir özellik de gösteriyor. Bunun özellikle geride kalmış mekanlar ve nesneler üzerinden bir hatırlama olduğu da söylenmelidir.
“Kasaba hüznümü astığım kanlı duvar” ele aldığı olgu ve durumlar gereği şairin daha çok duygularını fazlasıyla içeriyor. Bunun hem geçmiş hem de bugün karşısında canı yanmış bir şairin dizeleri olduğu kitap boyunca kendini zorunlu bir tekrarla duyuruyor.
Yorumlar kapatıldı.