***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
|
Mine G. Kırıkkanat
İki hafta önce Manastır Muharebesi’ne değgin anılarını yayımladığım Düyunu Umumiye Müdürü ve Fransız casusu Ernest Grenier; Makedonya’dan sonra 1890’larda gittiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki misyoner etkinliklerini, özellikle de Amerikan Misyonu’nu gözlemlemiştir. Salt ABD’nin değil, İngiltere’nin de beslediği bu örgüt, 1897 yılında bölgede görev yapan her misyonere bedava lojman, üç öğün yemek, bir at ve 25 İngiliz Sterlini maaş vermektedir. Misyonerler, Sultan Abdülhamit’ten aldıkları özel izinle çalışır. Fransız casus, Bitlis’te tam teşekküllü bir hastane kurup Amerikalı doktorlar, hemşireler atayan; Siirt halkına yün eğirecek, pamuklu bez ve halı dokuyacak tezgâhlar açan, çil çil altın dolar dağıtan hayırsever Amerikan Misyonu’na ilişkin kuşkularını şöyle kaleme alır: “Türk Ermenistan’ı ve Kürdistan’ın en ücra köşelerine kadar yayılan kadınlı erkekli misyonerler bölgeyi karış karış geziyorlar, köylere gidiyorlar ve halkla bire bir ilişki içindeler. Osmanlı Sultanı, herhalde Amerika’nın Asya’dan toprak koparmak peşinde olmadığını bildiği, öte yandan halkın İslam dinine bağlılığına güvendiği için onlara izin veriyor. Ancak böylesine cömertçe altın dağıtan bir hizmetin arkasında gerçekten soylu ve insancıl amaçlar mı var, yoksa başka bir hesap mı?” * Kullanışlı cahiller Ernest Grenier’nin anılarında, bölgeyi 1915 tehcirine taşıyan olaylara ilişkin elbette taraflı ama ilginç bilgiler de vardır. Örneğin Doğu’da 1890’lardan itibaren başlayan Ermeni katliamlarını ve bu katliamlarda Osmanlı Devleti’nin payı kadar, yabancı misyonların da parmağı olduğunu şöyle anlatır: “Cahil Kürtler, din bayrağını çekip Hıristiyanların servetini ganimet olarak işaret eden hükümetin kışkırtmasıyla Ermenileri hedef aldı. Yoğun katliamlar Erzurum, Bitlis, Van, Samsun gibi aslında Kürt aşiretlerine uzak büyük merkezlerde yapıldı. Bölgedeki tam yetkili Şakir Paşa’nın kan banyosuna davet ettiği Kürtler, yine onun emriyle köylerine döndü. 1895-1896’daki Ermeni katliamından hemen sonraydı. (Osmanlı döneminde) Bir kaymakamlık olan Muş’a, çok sayıda Hıristiyanın Siirt yakınlarındaki Melefan köyünde, Kürtler tarafından öldürüldüğü ihbarı geldi. Bölgedeki konsoloslukların (yabancı ülke temsilcilikleri) ısrarlı baskısı üzerine Muş kaymakamı tarafından görevlendirilen bir müfettiş, Melefan’a gitti. Köye girişte, kendisini tepeden tırnağa silahlı otuz kadar Kürt karşıladı. Her birinin elinde tüfek, belinde hem piştov hem hançer; göğsünde çifte fişeklik, yok yoktu seyyar silahhanelerinde. Her gün bu türden savaşçılara rastlamaya alışık müfettiş için manzara, ürkütücü olmaktan çok maskaralık sayılırdı. Ancak asıl maskaralık, müfettişi karşılamaya gelen Kürt beyleri kendilerini Amerik Bey, Ahmed Cheko, Boston Bey vb. diye tanıtınca başladı. Özetle tüm Kürt beyleri, asıl adlarını tıpkı bir küfe üzüme karşılık değiş tokuş yapılan Kürt kadınları gibi Amerikalılardan öğrendikleri, hatta insan ismi bile olmayan sözcüklerle değiştirmişlerdi. Ve bu durum, Amerika’dan gelen masalcı misyonerlerin bölgede ne kadar etkin olduğunu gösteriyordu…” * Güden de güdülen de sorumlu Değerli okurlarım, gazeteciliğe adım attığım 1986 yılından beri gerek Türk basını gerekse Avrupa medyalarına yazdığım her yazı ve yaptığım her konuşmada 1915’teki bölgesel tehcirin bir soykırım iradesi taşımadığını, Osmanlı Devleti’nin bu kararı almak zorunda kaldığını savunuyorum. Ancak tehcir sırasında salt sivil Ermenilerin değil, Süryanilerin ve Ezidilerin de topraklarından koparıldıklarını, yola düşen binlerce sürgünün yağmacılar tarafından barbarca öldürüldüğünü de inkâr edemeyiz. Dolayısıyla büyük bir felaket yaşandığını kabul etmek gerekir diye düşünüyorum. 1890’lardan 1915 tehcirine uzanan süreç, Ermeni Komitacıların başta Ruslar, bölgede aktif tüm Batılı devletlerin dolduruşuna gelmesi ve Osmanlı Devleti’nin Kürt aşiretleri üzerlerine salmasıyla çığrından çıkan bir katliam orjisidir. Güden de güdülen de sorumludur ve elbette Türkler de sorumludur. Olay yeri, ganimetin adresi Kim kimi daha çok öldürdü sorusunun yanıtı ise açıktır: Bugün kimlerde Ermeni, Süryani, Ezidi vb. malı var ve gayrimenkul tapuları kimlerin üzerine geçirilmiş ise onların ataları daha çok öldürmüştür! Örneğin İsveç’teki Süryaniler, Nusaybin’e bağlı Marin/Eskihisar köyündeki Mor Avgin Manastırı’na ait olup tapuları bazı BDP’li yöneticiler üzerine kayıtlı arazilerin iadesi için 2013 yılında eşbaşkan Selahattin Demirtaş ve Mardin milletvekili Ahmet Türk’e başvurdular. Selahattin Demirtaş’ı bilmem ama bölgede 60 bin dönüm arazi, devasa bir servet ve Kasrı Kanco kalesinin sahibi, Kanco aşiretinin reisi Ahmet Türk, doğru adresti. Zaten Ahmet Türk de 2014’te İsveç’te yaptığı bir konuşmada, “1914-15 yıllarında devletin kararları yerine getirilirken, maalesef Kürt halkı da İslamiyet adına açık bir şekilde kullanıldı. Süryani, Ermeni halklarından ve Ezidi kardeşlerimizden bizleri bağışlamalarını diliyoruz” dedi. Sizin atalarınız, buyurun yüzleşin! Hal böyleyken HDP’nin ABD Başkanı Biden’ın Türkiye’ye salladığı soykırım sopasını kapıp bizlere “Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin” buyurması, ben yapmadım, o yaptırdı ezikliğinde bir suçluluk transferinden ibarettir. Sayın HDP yetkilileri! Amerik Beyler, Boston Beyler sizin atalarınızdı, kâh Türk kâh yabancı, hep birilerinin maşası oldular, kullanıldılar. 1915 tehciri eğer soykırım ise buyurun, atalarınızın utancıyla yüzleşin! Ağalarınızın üstüne oturduğu toprak ve ganimetleri de geri verin. *Ernest Grenier, Kürdistan’da/ La Nouvelle Revue, 1936. YAKLAŞ GÜN IŞIĞI Yaklaş gün ışığı kara kıştan kalan karanlığın adamları bunlar koynumuzdaki yılanlar bir ellerinde yalan bir ellerinde dolan nefesleri kan ölümü devşiriyorlar yaklaş gün ışığı Deniz’lerin 6 Mayıs’ı geldi tenezzülsüz bırakıp canlarını darağaçlarına sonsuzluğa gülenler duyduğun dedem Pir Sultan’ın sesi öyle mi Elverdi Paşa öyle mi bir ellerinde umut bir ellerinde sevgi hayatı devşiriyorlar… A.KADRİ ERGİN |
Yorumlar kapatıldı.