***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
|
Nedret Ersanel
Soykırım meselesinin tarih, uluslararası hukuk, olası davalar, ‘tanıma-tazminat-toprak’ sıralamalı atağının nasıl bozulacağı açısından ele alınması doğal ve gereklidir. Ama esas değil. Bu başlıklar altında muazzam müktesebatı, tecrübesi, kondisyonu var Türkiye’nin. Nihayetinde denemeleri ezecek güçtedir… Gündemi olduğu gibi bunların üzerine yıkmak, üzerinize ateş edildiğinde tabancanın balistiğini tartışmaktır. Katil belliyken buna kapıldığınızda, “ateş edeni ve nedeni” kamufle eden yapıya dönüşür, patinaja sürükler. ‘Katile ne yapacaksınız’?.. Soru odur… ‘Pratikler’ denilen de ‘katile yapılacaklardır’… Önce yerli basın-yayın organlarının, akademisyenlerin, tartışma programlarının, kimi eski diplomatların meseleyi ele alışlarını yola doğru itekleyelim… *** “ABD tarafında Türkiye’nin Batı dünyasına dönük stratejik aidiyeti, müttefik olarak kimliği konusunda farklı tercihler taşıdığı gibi bir algı ortaya çıkmıştır”… Mesele budur. Esasen algı da değildir. ABD’nin davranışları öyle olduğunu gösteriyor. Bakarsanız cümlenin bir devamı da olmak lazımdır; Ankara tarafında ABD’nin dostumuz mu düşmanımız olduğu yönünde bir ‘algının’ olup olmadığı. Bu değerlendirmeyi zorlayan şartlar son 5-7 yıl içinde Türkiye’nin tecrübe ettiği olaylarla somutlanmıştır… Demek konu neymiş; 70 yılda neredeyse yaşamsal fonksiyonlarınıza nüfuz etmiş bir yapının ‘söküm aşamasında’ olup olmadığıdır. Bu düşünce karşılıklıdır! Şu kadar basit denklemi kuramıyoruz; Tüm başkan adayları sözde Ermeni soykırımını tanımaya söz verdiler. Oval Ofis’e girdikten sonra geri çekildiler. Çünkü Türkiye Batı ittifak sistemi için stratejik açıdan vazgeçilmez sayılıyordu. Peki şimdi?.. ABD’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ayrıca hedef aldığı nasıl görülmez. Eski Türkiye’yi istiyorlar ve Erdoğan buna izin vermeyecek. Onu düşürmek için önce itibarına saldırıyorlar. Bunun için Türkiye’yi yaralıyorlar. Zihin kodlarınıza bu kadar ABD, NATO işlendiğinde, ‘ortaklıklardan ayrılmak doğru mu yanlış mı’ tartışmasını yapmak aklınıza gelmez. Yaşanan budur. Washington sana, “ceddin katildi, doğacak çocukların da bu etiketi taşıyacaklar. Ayrıca ülkenizin tapusu konusunda da baştan konuşmamız gerekebilir” iftirasını attığında siz arşivlerden belge aramaya başlıyorsanız, ailesinin öldüğü araba kazasından kurtulan adamın üstünü başını temizlediği psikolojidesiniz demektir. ABD ve Türkiye’nin hazirandaki NATO toplantısında “boşanma” ihtimali bulunduğunu, dışarıya yansıtılmasa bile “şiddetli geçimsizliğin” son aşamasında olunduğu bilinmeli. Bu şimdiye kadar Batı dünyasının karşılaştığı, küresel jeopolitiğe ağır etkileri olacak çapta yırtılma riskidir. Bu ‘yeni dünya’ olasılığı karşısında, “dava açılır mı, açılırsa neler yapılabilir, BM ne der” konuşmalarını üstelik birbirimize yapmak, kilisede meleklerin cinsiyetini tartışmaya benzer. Biden’ın açıklamasındaki “Constantinople” da odur işte. Daha da atlarsanız, ‘Kürtlere de soykırım yaptınız’ derler… *** Amerika’nın sözde soykırımı tanıması “diplomatik atak” tarifinin üzerinde/dışındadır. Simetrik cevap verilemez. Asimetrik saldırı var ise yanıtınız da öyle olmalıdır. Biden’ın açıklamasıyla başlattığımız askerî harekât gibi… Amerikan yönetiminin girişimi sıra-dışı adımdır. Masa devirmektir. Sıra-dışı bir karşılığı/kararlılığı gerektirir. Bu yüzden, “misilleme” maddeleri üzerinde düşünürken, “elimizdeki kimi kozları niye harcayalım, kontrolsüz reaksiyon göstermeyelim” mazeretlerinden muaftır. “Eski dünya, eski Amerika, eski Türkiye yok artık” tezinin doğruluğuna inanıyorsanız –ki, evet öyledir– “bir şey yapmamıza gerek yok, konjonktür bize bunu altın tepside sunuyor” türünden akıl kurulamaz. Getirmedi işte. Bu yüzdendir, ‘ABD-Türkiye ilişkilerinin düştüğü yeni seviyenin pratikleri’ ifadesi. O pratikler, “elçi çekmek, elçi çağırıp kulak bükmek, protesto etmek” olabilir mi/yeter mi hiç?.. *** ABD’nin canını yakacak üç ana madde bulunuyor; bir, terör örgütü PKK üzerinden çatallanan Irak-Suriye ve buradan Ortadoğu ile Batı Asya’ya açılan yola çıkmak… İki, Kafkasya’dan gelişen Azerbaycan-Ermenistan sürecinin Orta Asya-Türk Cumhuriyetleri-Çin, Batı’da, Ukrayna-Balkanlar-Karadeniz’le birlikte kurulması! Soykırım iftirasına cevap olarak ortaya çıkan, Ermenistan’ın “hayatının zorlaştırılacağına” ilişkin ima üzerinde biraz düşünmeyi öneririm. “Altı ülkeli hat” oyuncularının potansiyel birlikteliği ABD’yi kudurtan işlerden biri değil miydi? Üç, Türkiye’deki Amerikan askerî varlıklarının “ihyası” diyelim, evvel yazdım; Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasını (SEİA) elden geçirmeliyiz. Bunlar stratejik cevaplardır. Bu vesileyle, Türkiye’nin Amerika’daki lobi faaliyetlerinin zayıflığı, güçlendirilmesi üzerine ayrı bir lobi ortaya çıktı. Bunun fizibilitesi yok. Gereken yapılsa da başarılı olup-olmayacağı tartışmalıdır. Hatta siz, “illa lobi” diyenlere, sürekli yazıp-söyleyenlere de mesafe koyun. Bu tavsiyeyi bile tuzaklarlar; “lobi yapamıyorsak, lobisi olana yanaşın” gibisinden! *** Kabul edelim, ABD de son hamlesiyle Türkiye karşısında bir süredir sürünen pozisyonunu aktif hale getirmiş görünüyor. En azından yakaladığı bir açı var; Ankara, işlerinde bağımsızlık, ilişkilerinde eşit ve adil bir müttefik istiyor. Amerika’nın ise ne istediğini biliyoruz, köle. ‘Türkiye hafifleyerek yükselmek adına ABD’den kurtulacağı safra atma aşamasında değil’e oynuyorlar. Ancak… Türkiye’nin seçtiği bağımsızlık yolunun gerçekleri/gerekleri var ve bunun da zamanı gelecek. Eğer yeni dünya düzeninin getirdiği fırsatları ülkemizin geliştirdiği şartlarla buluşturabilirsek… |
Yorumlar kapatıldı.