Nagehan Alçı
İstanbul’un bence en güzel noktalarından biridir.
Gümüşsuyu’ndan aşağı doğru inerken sağ kolda bütün ihtişamıyla yer alan tarihi Azaryan Apartmanı…
Ne zaman önünden geçsem bu bina bana kendimi buruk, kırık, mahçup bir tarih yolculuğuna çıkmış gibi hissettirir.
Büyük bir acı bir aileyi buradan, İstanbul’un kalbinden, Romanya’ya, oradan New York’un en zengin mahallelerine götürmüştür.
Durun, bilmeyenler ya da unutanlar için biraz anlatayım…
Siyasetin bu sert, bu agresif ortamından bir süreliğine sıyrılalım.
‘İnsan’ı hatırlayalım. Hepimizin ortak paydası olan ‘insan’ı…
Yıl 1915.
Talat Paşa’nın kara kaplı defterinin üçüncü bölümünde yer alan, bizzat kendisi tarafından yazılan bilgilere göre 24 Nisan’dan itibaren tehcir edilen Ermeni sayısı 924.158 kişiydi.
Yani 1 milyondan sadece 75.842 kişi daha azdı.
Bunu, 1915’e dair resmi tezle aynı doğrultuda düşünen köşe komşum tarihçi Murat Bardakçı “Talât Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi” isimli kitabında da aktarır.
24 Nisan 1915’te başlayan bir süreçte İstanbul’dan Sivas’a, Edirne’den Diyarbakır’a yüzbinlerce Ermeni, ailelerinden ve evlerinden zorla çıkarılarak topraklarından göç etmeye zorlandı.
Birçoğu yolda katledildi. Önemli bir bölümü ise göç koşullarında seyahat halinde öldü.
Katledilenlerden biri de dönemin çok yönlü aydınlarından Kirkor Zohrab’tı.
Mebusluğun yanı sıra yazar ve hukukçu şapkası da vardı Zohrab’ın.
Tam bir İstanbullu idi. Dönemin Başvekili ve tehcir kararının mimarı Talat Paşa ile yakın arkadaştı.
24 Nisan’da ilk tutuklanan Ermeniler arasında yer alanlardan değildi Zohrab.
Hatta tutuklananların bazıları ile ilgili aileler yardım istemek için kendisine gelmişler o da aileleri rahatlatmış, yardımcı olmaya çalışmış, yol göstermişti.
Kendi başına gelecekleri aklının ucundan bile geçirmedi Kirkor Bey.
14 Mayıs tarihinde çıkarılan Tehcir Kanunu gerekçe gösterilerek 21 Mayıs’ta tutuklandı.
Tutuklanmadan bir saat önce gittiği yemekte yakın dostu Talat ile karşılaşmış, 1915’in mimarı İttihatçı Talat Paşa lokantadan ayrılırken Zohrab’a sarılarak veda etmişti.
Fakat yemeğin ardından Azadyan Apartmanı 3. kattaki dairesine girmek üzere iken tutuklandı Zohrab.
Bir daha bu güzel binayı, sevgili eşi Klara’yı ve çocuklarını hiç göremeyeceğini bilmeden apar topar götürüldü.
Diyarbakır’da Divan-ı Harp önüne çıkarılmak üzere trene bindirildi ve yolda öldürüldü.
Zohrab 1915’te aynı akıbeti paylaşan binlerce Ermeni yurttaşımızdan biriydi.
Ailesi Avrupa’ya göçtü. Kızı Dolores Romanya’da zengin Yahudi Liebmann ailesinin oğlu Henry ile tanıştı, evlendi ve ABD’ye taşındı.
Columbia Üniversitesi’nde ailesi adına burs programı başlattı. Ölene kadar babasının acısını taşıdı ve kendini hayır işlerine verdi.
Bugün Dolores Zohrab Liebmann’ı New York’ta herkes hayırsever bir Ermeni zengin olarak anar.
İşte ABD’ye uzanan kederli öykü Gümüşsuyu’ndaki o Azaryan Apartmanı’ndan başlar…
BİZE MAĞDURLARI KUCAKLAMAK YAKIŞIR
Biz Türkler de Balkanlardan ve Kafkaslardan Anadolu’ya zorunlu sürgün yaşarken korkunç acılar çektik. Binlerce Türk katledildi.
Yerinden yurdundan edilmenin nasıl bir şey olduğunu, Ermenilerin yaşadıklarını en iyi biz Türkler anlamalıyız.
Onlar çok çok büyük bir acı yaşadı…
Bu acı ile yüzleşmeli ve tarihi yerli yerine koymalıyız.
Şüphesiz 1915 ortamında Ermeni milliyetçisi çetelerin büyük zulümleri vardı.
Ama Ermeni milliyetçisi çetelerin mezaliminin faturasını Talat Paşa ve İttihatçı zihniyetin Ermeni halkına kesmeyi amaçladıklarını da kabul etmeliyiz.
TALAT PAŞA SAVUNULAMAZ
Talat Paşa savunulamaz. Çıkardığı Tehcir Kanunu ve katledilen Ermenilerin ölümleri meşrulaştırılamaz.
Gazeteciler, din adamları, sanatçılar, iş insanları… Binlerce Ermeni yurttaşımızın ailelerinden koparılarak yollara sürülmesi birçoğunun yolda katledilmesi biz Türk milletinin omuzuna yüklenecek bir suç değildir.
Bu sorumluluk dönemin İttihatçı hükümetine aittir. İttihatçılar bana göre de bir insanlık suçu işlemiştir.
Ancak 106 yıl sonra bugün o İttihatçı zihniyet maalesef Talat Paşa üzerinden Ermeni vatandaşlarımızı hala öldürmekle tehdit edebiliyor.
BİZ SOYKIRIMDAN KAÇAN YAHUDİLERE KUCAK AÇMIŞ MİLLETİZ
Biz büyük bir milletiz. Ermeni tehciri sırasında bu insanlık dışı karara karşı çıkan milyonlarca kişiye ev sahipliği yapmış, 2. Dünya Savaşı’ndaki Yahudileri koruyup kollamış, Avrupa’dan kaçanlara kucak açmış, hatta üniversite kurdurmuş bir cumhuriyetin çocuklarıyız.
O Yahudilerin önde gelenlerinden Profesör Philipp Schwartz, Yahudi soykırımından kaçarak Türkiye’ye gelen ilk isimlerdendi.
İstanbul Üniversitesi’ni Türk Hükümeti’nin daveti üzerine o ve bir avuç arkadaşı kurdular. Schwartz’ın güncesini 2003’te Almanca’dan Türkçe’ye ‘Kader Birliği’ başlığıyla ben çevirmiştim.
Sevgili dostlar Talat Paşa ve Hükümeti bu ülkenin bir parçası olan Ermeni kardeşlerimizi katleden kararlara imza attılar. Bunun doğurduğu acıyı anlamaya çalışmalıyız.
Türk milleti bunu yapmıştır denmesini kabul etmiyorum.
1915’te Türk milletinin yüzde 95’inin Ermenilere yönelik verilmiş tehcir kararından bile haberi yoktu.
Fakat elbette İttihatçı hükümet bu karara imza atmıştır. Talat Paşa bunun baş sorumlusudur.
1915’te Ermeni kardeşlerimizin yaşadığı acıları anlamaya çalışmak, o acılara ortak olmak bizi küçültmez. Aksine büyütür.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN YIKTIĞI TABUDAN GERİ ADIM ATMIYOR
Recep Tayyip Erdoğan bu acıları anlayarak ilk kez taziyelerini ileten lider oldu bu ülkede.
2014’te yayınlanan taziye olumlu anlamda devrimci bir adımdı.
Her kelimesi düşünülmüş mükemmel bir metindi.
7 yıldır her 24 Nisan’da bu özgüvenli ve empatik tavrını sürdürüyor Tayyip Bey.
Yani aslında 2014’te yıktığı tabuya asla geri dönmüyor. Geri adım atmıyor.
Türkiye ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açtığı bu insani yoldan giderek sağlıklı bir yere gelebilir.
ABD ya da Avrupa devletleri hangi hesapla konuşursa konuşsun. Onların ne dediğini asla dikkate almamalıyız.
Bu acı bu topraklara ait. Büyük bir devlet olan Türkiye’ye o acıyı anlamak ve mağdurları kucaklamak yakışır.
Yorumlar kapatıldı.