İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İnsanlığın aydınlık ve karanlık yüzü

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Mine Söğüt

1915 yılında, bu coğrafyada yaşananların gölgesi üzerimize düştükçe hep aynı tartışmaların girdabına kapılıyoruz.

Dağılmakta olan bir imparatorluğun altında kalmaktansa üstüne çıkmak ve kendi devletini kurmak için farklı kimlikler altında savaş verenlerin gaddarlıklarını yarıştırıyoruz.

O dönem kimin kimi daha çok katlettiğine dair kanıtları birbirimizin üzerine fırlatıyoruz.

Terminolojik bir manevrayla dünya politikalarını bir gerip bir gevşeten iktidarların gelgitlerine kapılıp şovenist savunmalar ya da şovenist saldırılarla birbirimize dalıyoruz.

İnsanlığın ilk günden bugüne kadar iştahla sahiplendiği kan davası aklını ve mantığını bir bayrak gibi devralıp gelecek nesillere taşımaktan başka bir seçeneğimiz yokmuş gibi davranıyoruz.

TARİHTEN DERS ALMAK

Uzak ya da yakın tarihindeki savaşlardan hiç ders almayan…

Silahsızlanma diye bir derdi epeydir olmayan…

Dünya barışı gibi bir hayali nicedir kurmayan insanlığın, soykırım kavramı üzerinden yarattığı bir hukuk ve ahlak etrafında ürettiği politikalarla şekillenen vicdanımız yüzünden…

Aslen vicdansız bireyler olarak yaşamaya ve vicdansız devletler kurmaya inatla devam ediyoruz.

Soykırım kavramı üzerine sayfalarca yazılar yazabilir ve neyin soykırım sayılabileceğini neyin sayılamayacağını kavramlar üzerinden günlerce, yıllarca, yüzyıllarca tartışabiliriz.

Dünyadaki Ermeni lobisinin gücünü ve sinsi hesaplarını deşifre etme enerjimizle, bu topraklarda yaşamış olan onca Ermeni yurttaşın resmi tarihe kaydedilmeyen gerçek ve ağır hikâyelerini deşifre etme enerjimizi birbirimize karşı silah olarak kullanabiliriz…

Geçmişle hesaplaşmanın ve gelecekle hesaplaşmanın hesabı üzerinden hiç bitmeyen bir alacak verecek gerilimi yaşayabiliriz…

“Kim kimin malının üzerine nasıl kondu?”, “Kim kimi bu topraklardan şöyle ya da böyle neden kovdu?” diye ağız dolusu argümanla birbirimize girişebiliriz.

BİZ VE SİZ

Çünkü hepimiz “Biz” ve “Siz” diye bir şey olduğuna inanıyoruz.

Hem de çoğumuz tek tanrıya inandığı ve Âdem’le Havva masalına hemen kandığı halde.

Çünkü ikinci masalda bize hemen Habil ile Kâbil’i anlattılar.

Kıskançlık yüzünden birbirine düşen kardeşlerin hikâyesinden yazılmaya boşuna başlamaz o kutsal kitaplar.

Eşiği, kadim inancın, insanın acımasızlığına ve savaşçılığına dair anlattığı masalların desteğiyle kolayca aştıktan sonra…

Artık mutlak barıştan ve birbirimizle hesaplaşmak yerine savaşla hesaplaşmaktan bahsedebileceğimiz farklı bir dünya kuramayız.

Kardeşin kardeşi öldürdüğü bir başlangıcın üzerine inşa edilen hukukun ve ahlakın çizdiği çerçeveye hapsettiğimiz aklımız ve vicdanımız…

Hangi tarafta olursak olalım asla temiz kalamaz.

Evet, dün bu topraklarda ve başka başka topraklarda insan insana korkunç şeyler yaptı.

Kimi sistematikti, kimi gelişigüzel.

Yarın da bu topraklarda ve başka başka topraklarda insan insana korkunç şeyler yapacak.

Kimi sistematik kimi gelişigüzel olacak.

Tarih de savaşları hep kazananlar ve kaybedenler üzerinden belirlenen maddi değerlerle yazacak.

Geçilen demokrasiler, aşılamayan bürokrasiler, azalan topraklar, çoğalan topraklar, ulaşılan denizler, ele geçirilen boğazlar, verilen tavizler, tanınan tavizler, yapılan pazarlıklar, yapılamayan anlaşmalar, yeraltındaki ve yerüstündeki kaynaklar, oradan oraya gidip gelen şirketler, paralar, pullar, altınlar…

Bu hengâmede ölen, kaybolan, sakat kalan, deliren, gizlenen, kinini, öfkesini nesillerden nesillere bir illet gibi aktaran insanlar…

Tarihe yine insan değil, sadece rakam olarak kaydolacaklar.

Ve savaşlardan alınması gereken gerçek dersler bu yüzden asla alınamayacak.

Ders kitaplarına, hamasi kahramanlık hikâyeleri yerine savaşlarda yaşanan gerçek acıların hikâyeleri yazılmayacak.

Kötü adamla iyi adamın tarifi bambaşka bir yerden yapılmayacak.

Dünya, kimliği ne olursa olsun karşısındakini düşman olarak görmeyi reddeden ve barıştan ve yaşamdan ve bir arada var olabilmekten yana davranan bir avuç insanın görkemli heykelleriyle donatılmayacak.

Ve insan, yaşamın anlamını parada değil, doğada aramak gerektiğini kolay kolay hatırlayamayacak.

O yüzden…

Her birimizin aydınlık yüzü, bir türlü mutlak barışa dönemiyor; iktidarların ve devletlerin hoyrat tekmeleriyle mütemadiyen kanıyor da kanıyor.


Cumhuriyet Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.