***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
|
ABD ile Türkiye arasında pek çok konuda fikir ayrılıkları olduğu zaten biliniyordu. Fakat yine de Biden’ın mevcut sorunlara bir yenisini ekleyerek ilişkileri onarılmaz bir noktaya taşıması son ana kadar beklenmiyordu.
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Joe Biden’ın 20 Ocak’ta başkanlık görevine gelmesiyle birlikte Türkiye-ABD ilişkilerinde adeta yeni bir dönem başladı. İki ülke arasında F-35 projesinden Türkiye’nin çıkarılması, ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) yaptırımları, S400 meselesi, ABD-Yunanistan ortak tatbikatı, Karabağ’da yaşananlar, İsrail-Yunanistan savunma antlaşması, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) silah satışını serbest bırakması, ABD’nin Suriye’deki terör örgütlerine sağladığı destek, FETÖ konusu, Kuzey Irak ve Libya’daki gelişmeler gibi pek çok konuda fikir ayrılıkları olduğu zaten biliniyordu. Fakat yine de Biden’ın mevcut sorunlara bir yenisini ekleyerek ilişkileri onarılmaz bir noktaya taşıması son ana kadar beklenmiyordu. Biden 24 Nisan’da 1915 olaylarını anmak için yayımladığı mesajda “soykırım” ifadesini kullandı. Biden’ın bu ifadeyi kullanmasında Ermeni diasporasının Biden yönetimine, Harris ve Pelosi’ye yönelik iç siyasette uyguladığı baskının ve diasporanın ekonomik gücünün önemli bir etkisinin olduğu anlaşılıyor. Joe Biden’ın 1981 yılında Ronald Reagan’dan sonra 1915 olaylarını ilk defa soykırım olarak niteleyen ABD başkanı olmasında birden çok faktör etkili oldu. Burada her şeyden önce Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Nancy Pelosi’nin ısrarlı tavrı ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in etkisine dikkat çekmek gerekiyor. ABD’de ve tüm dünyada Ermeni diasporasının gerek 1915 olayları gerekse diğer birçok konuda yıllardan beri ne kadar etkin bir faaliyet sürdürdüğü herkesin malumu. Ermeni diasporasının iç ve dış siyasi gücü kadar ekonomik gücünün de olduğu unutulmamalı. Biden’ın bu ifadeyi kullanmasında Ermeni diasporasının Biden yönetimine, Harris ve Pelosi’ye yönelik iç siyasette uyguladığı baskının ve diasporanın ekonomik gücünün önemli bir etkisinin olduğu anlaşılıyor. ABD’de zaten daha önce 50 eyaletin 49’unda, Kongre’de ve Kongre’nin üst kanadı olan Senato’da 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyan kararlar alınmıştı. Ancak iç siyaset bağlamında bu kararın alınmasında, Biden’ın seçim çalışmaları sırasında Ermeni diasporasına vaatlerde bulunmuş olmasının etkisi büyük. Bu adım her ne kadar ABD basınında Biden’ın “insan hakları konularına verdiği önemin bir göstergesi” olarak sunulsa da, temelde bu açıklamada iç siyasi çıkarların önemli etkisinin olduğu aşikâr. Bu açıdan konuya bakıldığında, ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’ye yönelik bu tarz bir kararı almış olması, hâlihazırda zaten kötü olan ilişkilerin onarılamaz bir yara almasına yol açmış oldu. Bu kapsamda ABD basınında Türkiye ile ilişkilerin test edildiğinin ifade edilmesi ise ayrı bir hezeyan. Kararın alınmasındaki bir diğer önemli husus ise Karabağ Savaşı sırasında yaşanan gelişmelerdir. Bilindiği üzere ABD Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nda yer alıyor olmasına rağmen, otuz yıldır sorunun çözümü konusunda herhangi bir inisiyatif almamış ve sorunun çözümünde bir ilerleme sağlanamamıştı. Karabağ Savaşı sırasında da ABD sürece çok dâhil olmamış, bu durum Ermeni diasporası tarafından rahatsızlıkla karşılanmıştı. ABD bu süreçte başkanlık seçimini öne sürerek tarafsızlık politikası uyguladığını iddia etse de, aslında Rusya’nın politikaları neticesinde devre dışı bırakıldığı görülüyordu. Bu nedenle savaşta Ermenistan’a istediği desteği veremeyen ABD’nin, bu açıklamayla Ermenistan’a “diyet borcunu” ödediği ifade edilebilir. Mektupta yer alan ifadeler ne anlama geliyor? Ayrıca “Konstantinapol” ifadesi ve 1915 tarihinin kullanılması bazı kesimler tarafından Türkiye’nin hassasiyetlerinin gözetildiği şeklinde yorumlansa da bunun gerçeklikle bir ilgisi bulunmuyor. Nitekim bu mektupta önemli olan, soykırım sözcüğünün kullanılmış olması. Ayrıca unutmayalım ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda görev alan kadronun büyük bir kısmı Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde etkin olan Türk aydınlarından oluşuyordu. Bu nedenle mektubun “ABD Türkiye’yi değil Osmanlı’yı suçluyor” şeklinde algılanması doğru değil. Bu tutum ABD’nin mektubu kaleme alırken ne kadar kurnazca bir diplomasi yürütmeye çalıştığının da en bariz örneği. ABD bu ifadelerle Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlamadığını ima etmiş olsa da bu tutum gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hem tarihi hem de hukuki olarak Osmanlı Devleti’nin ardılıdır. Açıklamada İstanbul yerine Konstantinapol isminin kullanılması da bu kapsamda oldukça problemli bir husus. Türkiye Ermenilerinin konuya bakışı nasıl yorumlanmalı? Maşalyan’ın açıklamasındaki “10 yıllardır bu konunun parlamentoların gündemine taşınmasının yarattığı gerginlikler, iki halkın yakınlaşmasına hizmet etmemektedir; tersine hasmane duyguları kışkırtarak barışmanın gecikmesine yol açmaktadır” ifadeleri ise sorunun çözümü konusunda Ermenistan’la normalleşmenin elzem olduğunu bir kez daha gösteriyor. [Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Ankara Üniversitesi öğretim üyesidir] |
Yorumlar kapatıldı.