İhsan Çaralan
ABD Başkanı Joe Biden, “1915 Ermeni Soykırımı”nın anma günü olan 24 Nisan’da yaptığı konuşmada, bu katliamın “Ermeni Soykırımı” olduğunu söyledi.
Böylece Biden, 1915’in yıl dönümünde, ABD başkanlarının “soykırım” deyip dememelerini “kritik eşik” sayan Türkiye hükümetlerinin bu eşiğini aşmış oldu!
1915’te, önce Ermeni aydınlarının sürülmesi ve önemli bir bölümünün ağır koşullarda hayatlarını kaybetmesi, devamında 1.5 milyon Ermeni’nin; kadın erkek, yaşlı, çocuk, hasta, sağlıklı, suçlu suçsuz demeden, sadece “Etnik kimliğine bakılarak” Anadolu’dan Lübnan’a sürülmesi, bu sürgün sırasında yüz binlercesinin hayatını kaybetmesi, sağ kalanların doğdukları topraklara bir daha dönemeyip dünyanın dört bir tarafına saçılmalarıyla tarihe geçen bu insanlık dramı; elbette ki “büyük facia”, “katliam”, “Büyük Felaket”, “soykırım” her nitelemeyi hak etmektedir.
TÜRKİYE, ‘1915’TE NE OLDU’ İLE NEDEN YÜZLEŞMEK ZORUNDA?
Bu büyük insanlık dramını inkar etmek, “Gerçeklerle yüzleşmek”ten kaçmak; “tarihsel koşullar”, “İki tarafın da büyük acılar yaşayıp kıyımlara uğradığı savaş koşullarında yaşanmış bir trajedi”, “Sorun siyasetin değil tarihin konusudur. Ne yaşandığını tarihçilere bırakalım” ya da “Bizim ecdadımız soykırım yapmaz, siz kendi soykırımlarınıza bakın!”… tutumunda ısrar etmek, her geçen gün, 106 yıldır taşınan bu ağır yükü daha da ağırlaştıracaktır.
Çünkü, “soykırım” olup olmadığı tartışılan bu “yük”, Türkiye’nin kendi tarihleriyle yüzleşmesi, ülkeyi yönetenlerin, şoven milliyetçi ve din üstünden siyaset yapan odakların iddialarının aksine, geçekte tartışılan sadece 106 yıl önce yaşanmış bir facia değil, bugün;
1 Türkiye’de çeşitli etnik kökenden halkların bir arada nasıl yaşayacağı, kaderlerini nasıl tayin edebilecekleri, barış içinde nasıl bir yaşam kurup, geleceklerini nasıl güvence altına alabilecekleri, bağımsız, laik ve demokratik bir Türkiye’nin nasıl inşa edilebileceği,
2 Sadece Türkiye’nin içi ile de sınırlı değil, Türkiye’nin bölgesinde halkların, farklı ulusal ve inanç kimliğine sahip ulusların kardeşleşmesi ve barış içinde, emperyalistlerin bölgeye müdahalelerine karşı birleşmiş bir güç olarak mı yoksa, emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin çıkarları uğruna, din-mezhep, milliyetçilik,.. adına birbirini boğazladığı, bir dünyada yaşayıp yaşamamasıyla ilgilidir.
SORUN ‘YÜZLEŞME’ OLUNCA MUHALEFET DAHA İLERİ ATILIYOR
Eğer Türkiye, 1915’in sonrasında bu faciayla yüzleşmeyi başarsaydı;
*Bugün Hrant Dink’in katledilmesi davası, bütün sorumluları apaçıkken 14 yıl sürdürülüp, gerçek suçluların “Cezasızlığa mahkum edildiği” bir dava olmayacaktı. Hatta ne Hrant Dink katledilecek ne de ASALA cinayetleri olacaktı!
*Türkiye’de ve bölgede bir savaşa, katliamlara, kırımlara yol açmadan, “Kürt sorununun demokratik çözümü” mümkün olabilecekti!
*Türkiye yeni Osmanlıcı, yayılmacı dış politikanın bataklığına çekilemeyecek, bölgede barışın, halkların kardeşliğinin ülkesi olabilecekti.
*Ve elbette Türkiye’de; şoven milliyetçi ve ihvancı İslamcılık üstünde yükseltilen tek adam yönetimi, kendisine dayanak yapacağı ideolojik zemini bulamayacaktı!
İlk bakışta abartılı gelebilecek bu saptamalara dikkat çekmekteki amaç, elbette ki; “Öyle olsaydı böyle olurdu” tartışması üstünden bir “tarih yazıcılığı” değildir.
Tersine bugün; AKP iktidarının “terörle mücadele” adı altında sınır ötesine askeri harekat yapmaya varan “yayılmacılığı”na destek veren CHP; İYİ Parti ve Millet İttifakı etrafındaki partilerin, Biden’ın “soykırım” açıklamaları karşısında da aynı azim ve kararlılıkla iktidarın sözcülerinden daha yüksek sesle bağırmaları, sadece iktidarı teşhirle sınırlı bir tutum olmasının ötesinde iktidarla milliyetçilik yarışında savruldukları yerin işaretidir.
MİLLİYETÇİLİK YARIŞI, İKTİDARIN TARTIŞMAYI KENDİSİ İÇİN LÜTFA DÖNÜŞTÜRMESİNE YARAR
Elbette ki emperyalistler Ermenileri sevdikleri, onlara yapılan zulme çok üzüldükleri için değil, bölgedeki çıkarlarının gereği olarak kullanmak için Ermenilere yapılan zulme karşı çıkar gibi görünüyorlar. Ama burada, Türkiye’nin demokrasi güçlerinin, sorunun bu yanına dikkat çekmeleri yetmez. Bundan daha fazla olarak sorunun ırkçı-milliyetçi ve dinci odakların, “Afedersin Ermeni” diye söze başlayanların, muhaliflerini “Gavurun kılıcını kullanıyor” diye vatan haini ilan edenlerin ideolojik platformunun altındaki halıyı çekmenin bir dayanağı olduğu için de “1915’te yaşananlarla yüzleşme” çağrısı ne afaki ne de 106 yıl önce olmuş bir facianın anılmasından ibarettir.
Tersine bu tartışma, bugün; tek adam yönetiminin, “terörle mücadele” adı altında her tür muhalefeti ezmeyi amaçlayan iç politikasının ve Türkiye’yi bölgedeki çatışmaların teşvikçisi ve bölge halklarının kaderini tayin hakkının üstündeki “Demokles Kılıcı”na dönüştürülen yeni Osmanlıcı dış politikanın, Türkiye’yi emperyalist finans odaklarının himmetine muhtaç hale getiren ekonomik politikalarının tartışılmasının önemli bir yanıdır.
Demokrasi güçleri kadar, tek adam yönetimine karşı mücadele eden güçler, sorunu böyle anladıkları ölçüde bu tartışmadan güçlenerek çıkabilecektir. Aksi halde, Biden’ın 106 yıl önce yaşananlara bugün “Ermeni soykırımı” demesini tek adam yönetimi, Biden ve ABD’ye karşı değil ama muhalefete karşı mücadelesinde “Allah’ın lütfu”na çevirmekte, fazla zorlanmayacaktır.
Sorunu, iktidarla milliyetçilik yarışına indirgeyerek kolay rant sağlamak isteyen “muhalefete” duyurulur!
Yorumlar kapatıldı.