Kirvem,
Bir zamanlar, yani yaklaşık yarım asır önce kimi yurttaşlarımız açlıktan guruldayan karınlarını doyurmak ya da işsiz, güçsüz oldukları için boş tencerelerini hiç olmazsa suya tirit bir çorbayla kaynatabilmek umuduyla el alemin kapılarını ister istemez aşındırıp, ardından da “gavur” ellerinde çalışmak için yola revan olunca, kelime hazinemize “Alamancı” deyimi katıldı…
Her biri binbir umutla yüklendikleri tahta bavullarıyla gittikleri bu diyarlarda, genellikle temizlik işlerinde, maden ocaklarında, fabrikalarda çalışıp çabalayıp, daha sonraları yaz aylarında tatil için yurda dönerken, çocuklarına özellikle “çikolata” getirmeyi ihmal etmezken, bu kez de kelime dağarcığımıza “gurbetçi” deyimini kazandıracaklarını nereden bilebilirlerdi ki!
Yaban ellere, gurbet diyarlarına başlayan bu göçlerin ardından zamanla oralarda kalıp yerleşen yurttaşlarımızın yanı sıra, keza kimi vatandaşlarımız da, “Gurbet içimde bir ok, her şey bana yabancı” şarkısı eşliğinde memleketlerine dönmeyi tercih ederken, ilk işleri uçaklardan iner inmez öncelikle “vatan” topraklarına ayak bastıkları için asfaltları öpüp böylece mutluluklarını bu yolla sergiliyorlardı…
Oysa, vakti zamanında, “iş ve işçi bulma kurumu”nun kapılarında yatak yorgan yatıp veya sabahın kör karanlığında girdikleri kuyruklarda çile çeken bu “garibanlar”ın tümü, bunca eziyet sonrasında nihayet ellerine tutuşturulan sayfalar dolusu damgalı, mühürlü, resmi evraklarla “Gavuristan” diyarlarının yolunu tutarken, sevinçlerinden neredeyse havaya uçuyorlardı…
Bu arada her zamanki gibi köprülerin altından akıp giden sularla birlikte yavaş yavaş devran değiştikçe, bu kez de memleket sathındaki tüm mahallelerde bir “milyoner” yaratılacağını bir nevi “tellal” gibi dillendirip duran yetkili ağızların bu bapta verdikleri müjdeleri sabırla bekleyip bunun umuduyla oyalanıp durduk ama, bunca zamanın ardından, şimdilerde, yani neredeyse yetmiş yıldan beri gele gele, yuvarlana yuvarlana milletçe gelip tosladığımız bu zaman diliminde geriye dönüp baktığımızda; bir vakitler “Umut garibin ekmeğidir” atasözümüzden yola çıkıp; iş, aş, ekmek peşinde “el kapıları”nda rızklarını arayan “Alamancı” ya da “gurbetçi”lerin belki de büyük bir çoğunluğu bu kırtıpil alemden göçüp “öte yakaya” çoktan ulaştılar ama, öte taraftan şimdilik bu “yaka”da, bu diyarlarda seksen üç milyonu sollayan nüfusumuzla sözde “birlik ve beraberlik” içinde yaşarken, acaba işimiz, gücümüz, halimiz ahvalimiz hangi telden çalıyor, bunu da istersen haftaya konuşalım Kirvem!
Yorumlar kapatıldı.