İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Emre Kongar : Seni düşman göreni savunmanın zorluğu

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
25 Nisan 2021 Pazar

İnsanları bir araya getiren, grupları kaynaştıran, kitleleri seferber eden en önemli duygu, “korkudur”.

Daha açık bir deyişle, “düşman korkusudur.”

Dolayısıyla iktidarlar, siyasal/ideolojik gruplar ancak “ortak düşman” yaratarak ayakta kalırlar.

Düşmanlıklar için kullanılan kimlik farklılıkları, aslında somut olarak çıkar çatışmalarına dayalıdır!

Yani “düşmanlık” kimliğe dayalı, kimlikler arasında gibi görünür ama esas olarak “ortak çıkar çatışmalarından” “menfaatı paylaşma kavgalarından” kaynaklanır.

(Son AKP-FETÖ örneğinde olduğu gibi.)

***

“Düşman” kavramı, dünya üzerindeki sömürü ilişkilerini sürdürmekte çok önemli bir role sahiptir:

Sovyetler çökmeden önceki “Komünizm” kimliğinin “birleştiriciliği”, “ayrıştırıcılığı” ve Türkiye’de de yaşanan “düşman belirleyiciliği” bunun en güzel örneklerinden biridir.

Bu “kimlik savaşları” ve “düşman yaratma” süreçleri, bir ülkedeki çeşitli siyasal/ideolojik gruplar ve/veya iktidarlar tarafından da aynı biçimde kullanılır:

“Vesayet rejimi”, “Jüristokrasi”, “Darbeciler”, “Hainler”, “Dinsizler” adı altında düşmanlar yaratılır ve böylece grubun birlikteliği güçlendirilir.

***

Sevgili okurlarım, ben ömrüm boyunca, gerek genel olarak, din, dil, ırk ve siyasal/ideolojik kimliklerinden dolayı, gerekse özel olarak, bana yaptıkları haksızlıklardan, hainliklerden, attıkları kazıklardan dolayı, kimseyi düşman bellemedim.

Ama beni düşman belleyen, ne yaparsam yapayım, ne kadar dostça davranırsam davranayım, onların da haklarını ve hukuklarını ne kadar korursam koruyayım, bana karşı düşmanlıktan vazgeçmeyen, beni sürekli olarak düşman gibi gören ve öyle davranan çok kişi ve grupla karşılaştım.

Daha da kötüsü, kendilerini benimle aynı kimliğe sahip görenler tarafından, beni ve benim gibileri düşman görenlerin de haklarını, hukuklarını savunduğum için ağır biçimde eleştirildim, hatta suçlandım.

Bütün bu eleştirilere karşı daima Demokrasiye, Hukuk Devleti’ne ve Tarihsel Gerçeklere sığındım:

Ben kişilerle, insanlarla uğraşmam; ne kimseyi suçlarım ne de kimseyi savunurum:

Sadece Demokrasiyi, Hukuk Devleti’ni ve Tarihsel Gerçekleri savunurum.

***

Demokrasi ve Hukuk Devleti bağlamında, Türkiye’nin, AİHM ve AYM kararlarına uyması gerekliliğini savunuyorum.

Ne Ahmet Altan’ın ne Selahattin Demirtaş’ın ne de Osman Kavala’nın avukatıyım…

Ama her üçü hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmasından yanayım, çünkü Demokrasiyi ve Hukuk Devleti’ni savunuyorum.

AİHM kararlarına Ahmet Altan konusunda uyulurken, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş konularında uyulmaması yanlıştır.

Onların da derhal tahliyeleri gerekmektedir.

***

Ermeni soykırımı iddialarının tarihsel gerçekler açısından yanlış olduğunu düşünüyorum.

Bunu da uzun uzun “Tarihimizle Yüzleşmek” adlı kitabımda anlattım.

Olay bir soykırım değil, Ermeniler ile Müslümanlar (Türkler ve Kürtler) arasında yaşanmış olan, kökü yüzyıllara dayanan bir karşılıklı kırım (mukatele) niteliğindedir.

Aman dikkat edelim:

Türkiye’deki Ermeniler bizim kardeşlerimizdir ve azınlık oldukları için, hakları, canları, malları, güvenlikleri, özel bir dikkatle korunmalıdır.

Hrant Dink olayının acısı hâlâ yüreklerimizde çok tazedir.

***

Sevgili okurlarım, ben, beni düşman görenlerin haklarını da savunurken, onlardan aynı davranışı görmeyeceğimi bilecek kadar da deneyimliyim; üstelik hem ülkemi hem de insanları iyi tanıyorum.

KHK’lilerin haklarını savunurken, Fethullahçıların bana saldırmalarını gayet doğal karşılıyorum.

Ahmet Altan’ın düzgün yargılanması gerektiğini savunurken, Birinci Silivri Trajedisi Dönemi’nde, iftiralarıyla binlerce kişinin hayatını karartan, Cumhuriyetin en önemli kurumlarını çökerten, pek çok değerli kişinin ölümüne neden olan FETÖ’cülerin ve onlara destek veren İkinci Cumhuriyetçilerin (sözde liberal solcuların) beni düşman bellediklerini ve bana karşı düşmanca davrandıklarını biliyorum.

Çünkü biliyorlar ki onların da haklarını, onlardan yana olduğum için değil, tam tersine, onların yıktıkları Hukuk Devleti’nden yana olduğum için savunuyorum.

***

Özetle, benim hiçbir gruptan, hiçbir kimlikten, hiçbir beklentim yok:

Sadece Demokrasiyi, Hukuk Devletini, Tarihsel Gerçekleri savunuyorum.

Bunlara karşı çıkanların ve bana saldıranların kendi mahallelerindeki siyasal/ideolojik sapmaların kurbanları olduğunu düşünüyorum.

Bu nedenle beni herkes de eleştirse, bu tutum ve davranışımı değiştirmeyeceğimi biliniz!


Cumhuriyet Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.