Haklısınız. Ne Sevag geri geldi, ne Hrant ne benim atalarım ne de şu anda dünyada yaşayan diğer milyonlarca Ermeni’nin ataları…Her şey ‘Bir daha asla olmasın’ diye…
ABD Başkanı Joe Biden soykırım dedi. Hemde tırnaksız…
Beklenen oldu, birkaç gündür önemli basın yayın organları sözde kongredeki kaynaklardan sızan haberlerle Türkiye’yi Amerika’nın Ermeni soykırımının tanınacağına hazırlıyordu.
Biden nasıl Rusya’yı arayıp yaptırımların geleceğini bir gün önce bildirdi ise, diplomasinin gereğini yaptı ve Erdoğan’ı arayıp “Soykırım diyeceğim” dedi.
Biden yaşlı olduğu kadar deneyimli bir siyasetçi. Daha 1981’de senatörken soykırım suçları kanun tasarısını verdiğinden bu yana fikirleri değişmedi. Obama yönetimi Medz Yeğern dediğinde de kendisi ABD’li Ermenilerin soykırımı anma etkinliklerinde önde protokolde oturuyordu.
Biden bu sözleri söyledikten sonra geri adım atmayacak kadar da deneyimli. Sözünü tutan bir siyasetçi olarak Erdoğan’a yaptığı tek iyilik açıklamasını yazılı yapmış olmak. Video mesaj çok daha büyük tepki çekecek ve daha büyük bir yara verecekti Erdoğan’a.
Öte yandan Biden’ın Türkiye’ye yaptığı en büyük iyilik ise 106 yıl geçmiş ve hala adalet bekleyen Amerikalı Ermenilerin kendi topraklarından sürülürken ve öldürülürken yaşadıklarını tanıyarak Türkiye’ye senin yapamadığını ben yapıyorum. Şimdi sıra sende mesajını alttan alta vermek oldu.
‘Doğru zamanı’ gelmişti
Türkiye uzun süredir diplomatlarını (‘Monşerlerini’) çekip yerlerine doğrudan Saray’a bağlı siyasetçiler atayarak büyük diplomatik hatalar yapıyordu. Büyükelçilerin sık sık yurt dışındaki Ermenilerle iyi ilişkiler kurduğu bilinir.
Örneğin Los Angeles’ta ya da Fransa’da Marsilya’da diplomatlarla Ermeniler arasında her 24 Nisan öncesinde “Yarın sizin oraya gelip adalet talep edeceğiz protesto var.” cümlelerinin kurulduğu anlar yaşanmış ve duyulmuştur.
Çoğu halen Türkiye’ye gidip gelen Ermeniler hem şimdi yaşadıkları ülkelerde adalet talep eder hem de Türkiyeli diplomatlar ile iyi ilişkiler kurabilirlerdi. Çünkü bu diplomatlar konuşma dilini bilirdi.
Paris’te bilmemkaç sene önce bir büyükelçinin sofrasında, ben hayatımda ilk kez gördüğüm bıldırcını hangi TC damgalı çatalla yiyeceğimi düşünürken bana ‘Gazeteciler bir günde harcanır bu memlekette!’ diyerek diplomatik uyarı verebilecek bir dile ve benimle aynı masaya oturabilecek kalıba sahip olabiliyordu. Keza Brüksel…
Türkiye, yöntemi ve içeriği tartışmalı olsa da bu karşılıklı tartışma dilini bırakıp da iktidar ortağının AK Kurtlarını çeteler gibi Ermenilerin, Süryanilerin, Asurilerin, Keldanilerin, Kürtlerin ve daha birçoklarının üzerine salmayı bir dış politika olarak benimsediği gün Biden’ın, Macron’un, Merkel’in ve diğer birçok liderin konuştuğu dilden vazgeçmiş oldu.
Zaten hatırlarsanız son birkaç yılda yurt dışındaki liderlerden ‘Türkiye’nin anladığı dil’ temalı açıklamalar sıklaştı.
Zira ‘Ortak bir dil yoktu’.
Erdoğan Libya, Suriye ve Karabağ’da nasıl cihatçıları ve paralı askerleri kullandı ise dünyaya da ‘Konuşmak yerine bildiğim dili, yani savaşı kullanacağım’ mesajı vermiş oldu. Savaş taşeronluğunun sonu diplomasinin ölümü oldu.
Neyse bu dersi Baskın Hoca’dan (Oran) almak gerekir…
Haddimi bileyim.
Birilerinin buna dur demesi an meselesiydi.
Biden’ın 24 Nisan açıklaması ile bence Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı seçilmesi öncesindeki ABD ziyareti sonrasındaki yükselişi gibi çöküşü de başlamış oldu…
Tepişen filler anlaştı
Bu dönemde insanlar buluşamadıkları için fikir terapileri en iyi sosyal medyada oluyor… Yazımda birkaç alıntı yapacağım.
İlki Kemal Bozkurt’tan:
‘ABD, Karadeniz’e gemilerini göndermekten vazgeçti, Rusya Ukrayna sınırından askerlerini geri çekti. Filler aralarında bazen anlaşır ve kimsenin rol almasına izin vermez.’
Çok doğru. Rusya-ABD çekişmesinde Türkiye kendine pay çıkaracağını beklerken. Ukrayna’ya sattığı SİHA ve İHA’ları kullanamadan hem Ukrayna’ya hem Türkiye’ye ders verilmiş oldu.
Şimdi gerginlik yükseledursun. İşin tarafı İngiltere geçtiğimiz hafta Uygur Türkleri’ne yapılanı soykırım olarak tanırken Türkiye’den bir adım daha önde olduğunu gösterdi.
Dünyada artık Türkiye ile ekonomik veya askeri ilişkisini bozmak istemeyen ülkeler dışında soykırıma soykırım demeyen ülkelerin sayısı giderek azalırken tepişen filler anlaştı.
Sırada inkâr yasaları var
Türkiye’den Avukat Arno Kalaycı’nın iki önemli tespitine katılmamak mümkün değil:
1) Soykırımdan kurtularak ulaştıkları Amerika’nın yurttaşı olan Ermenilerin, yaşadıkları ülkede Soykırımın tanınması için verdikleri mücadelenin karşılık bulmasını önemliydi.
2) Türkiyeli çoğu sosyalist, emperyalist Amerikan başkanı kadar olamadı.
Peki şimdi ne olacak?
ABD’de yıllardır soykırımın tanınması için mücadele veren Amerika Ermeni Ulusal Kongresi Washington DC Başkanı Aram Hamparian hiç çekinmeden sorumu cevaplıyor:
“Şimdi Türkiye’nin inkârlarına, adaleti engellemesine son vermeye ve ardından bu suçun adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesine yönelik süreci başlatmayı hedefliyoruz.”
Amerika Ermeni lobisi böyle diyor. Peki hukuki açından neler geliyor? Harvard Üniversitesi’nden Uluslararası Hukukçu Harout Ekmanian’a kulak vermekte fayda var.
Ekmanian baba tarafından bir Kobanili. Suriye’deki savaş sonrasında ülkesini bir daha dönememek üzere terk etmiş olarak Ermenistan’da bir dönem gazetecilik yapan Türkçe’yi birçok diasporalı gibi özünden yani ailesinden öğrenen bir hukukçu şimdi. Üç nesilde üç kere yerinden edilmiş ve kök salınmasına izin verilmemiş bir Batı Ermenisi.
Harvard Üniversitesi’nden ışık saçan bir uluslararası hukukçu Ekmanian’a göre:
“Uluslararası hukuk açısından bir şey değişmez ama Amerika’da değişir. Mesela Turkiye’ye karşı açılan ve açılacak tazminat ve benzeri davalarda bu açıklama önemli bir rol oynar. Çünkü artık bir devlet siyaseti / tavrı haline geldi.”
Federal düzeyde ABD’deki bazı hakimler bugüne kadar devlet politikasına karşı olduğu için gelen davaları red edebiliyordu. Şimdi artık bunun da önü açılmış oldu.
Ekmanian devam ediyor: “Uluslarası hukukta ABD’nin soykırımı tanıması bir şeyi değiştirmez belki çünkü ABD taraf bile değil ama Uluslararası siyasette büyük bir etkisi olacaktır. İlişkilerini iyi tutmak isteyen ülkeleri Soykırımın tanınması konusunda teşvik edecektir.”
Kısa ve uzun vadede
Bu tanınma ile Türkiyeli Ermenilere ne olacak?
Türkiye’deki Ermenilerin zihinsel ve duygusal olarak uzun süredir önemli bir baskı altında olduğu gerçeğini kimse yalanlamıyor sanırım. Türkiye Ermeni Patrikhanesi soykırımı bugün Büyük felaket olarak tanımlıyor, vakıf ve yerel yöneticiler ‘karar bizi üzüyor’ demek zorunda kalıyor.
Belki de gerçekten inanıyor olabilirler.
Artık bir diasporalı Ermeni olarak şunu söyleyebilirim ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar ‘sıkıyı görmeden’ hiçbir ilerici adım atmadı.
Hep bir dış baskı olmalıydı. Çünkü devlet kendini ‘dış mihraklara’, ‘savaşlara’ ve ‘lobilere’, ‘işgalcilere’ göre tanımlıyordu.
Tüm dünya Türk’e karşı, ve bir Türk dünyaya bedel siyasetinin kendine vücut bulması ancak bu şekilde sağlanıyordu.
Dolayısı ile Türkiye’de yaşanabilecek olan olumlu veya olumsuz bir adım yine ancak bu ‘dış’ gelişmelerle mümkün olabilir.
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Payan’ın dediği gibi “106 yıldır Ermeni soykırımı inkar edildiği için bu mesele başka meclislerin, başka devlet başkanlarının konusu olmaya devam etmektedir.”
Ne yazık ki Garo haklı. Ama haklı olduğu bir başka nokta daha var. “Ermeni soykırımı bu topraklarda gerçekleşti ve adaleti de ancak bu topraklarda Türkiye’de sağlanabilir”
İşte bu adaletin sağlanabilmesi için 2021, 24 Nisan’ında bir uyarı flşeği yaktı Türkiye iktidarının ‘ortak’ dediği ABD. Umalım bu fişeğin ışığını iktidardakiler görebilir.
Bu açıklamanın Türkiye Ermenileri üzerinde etkileri de kaygı verici.
Kısa vadede nefret söyleminin hatta nefret saldırılarının artacağını sonrasında sönümleneceğini ve soykırımı tanımış diğer dünya ülkeleriyle ilişkilerin normale döndüğü gibi normalleşeceğini düşünenler var.
Bir yanda da Biden’ın açıklamasının ardından hastane ziyareti sonrasında canlı yayına ABD’ye parmak sallaması beklenen Erdoğan’ın sessizliği sebebiyle işin sönümlenmesinin bekleneceği görüşü hakim.
Soykırım telefonu sonrasında Irak’taki operasyonların şiddetlenmesi Türkiye’nin bir ikinci soykırıma hazırlandığı görüşünde olanlar da var.
Biz her ihtimale karşı nefret söylemlerine hazılıklı olalım. Belki birkaç kilisemizin ve okulumuzun duvarına nefret yazıları yazılacak yine…
Ermeni mahallelerinde mehter marşlarıyla geçilecektir muhtemelen…
Karabağ Savaşı sırasında olduğu gibi ‘bizim’ ve ‘onların’ Ermenileri ayrımına gidilecek…
Ama uzun vadede Türkiye’nin tarihi ve suçu ile yüzleşme konusunda olumlu ve gelecek nesilleri ‘benlik travmasından’ , ‘inkarcı suçlu’ konumundan kurtarabilecek bir uyarının çanları çaldı bugün.
Dedi de ne oldu? Diyenlere.
Haklısınız. Ne Sevag geri geldi, ne Hrant ne benim atalarım ne de şu anda dünyada yaşayan diğer milyonlarca Ermeni’nin ataları…
Mücadele bitmedi.
Her şey ‘Bir daha asla olmasın’ diye.
Yazımın son paylaşımı da Tatavla’dan Vartkes Hergel’den gelsin:
Bunları biliyor muydunuz?
Tüm Türkiye’deki Ermeniler’i misal İstanbul, Türk Telekom Galatasaray Arena’ya sığdırabilirsiniz.
Tüm Dünya Ermenileri’nin toplamı ise başkent Ankara’nın nüfusu bile etmiyor.
Oysa ki son Osmanlı sayımında (1893) toplam nüfusun %17,34 ‘ü Ermeniler’den oluşmaktaydı.
Dikkat diğer azınlıklar bu rakama dahil değildir.
O sayımda gayrimüslim sayısı toplamın % 41,67 ‘sine ulaşmaktaydı.
Sahi Ermenilere (ve diğer azınlığa) ne oldu?
Yorumlar kapatıldı.