***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
|
Bitlis Hâdisesi’nin bir sebebi yine Kürdleri görmezlikten gelen 1914 yılı Yeniköy Antlaşması idi.
20 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan kentinde başlayan Lozan Barış Konferansı’nın ilk görüşmeleri bir hayli uzun ve tartışmalı geçmişti. İngiliz ve Türk delegeleri azınlıklar sorununu ırk ve dil üzerinden değil, din yani müslim-ğayr-i müslim kategorisi üzerinden ele alarak çözmüş ama Musul meselesinde bir uzlaşmaya varamamışlardı. 23 Ocak 1923 tarihine gelinirken Musul konusunda görüş ayrılıkları hala devam ediyordu: “İsmet Paşa; TBMM hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerindir de. Kürtlerin gerçek ve meşru temsilcileri meclise girmişlerdir… Lord Curzon; Kürtler, Türklerden farklıdır. Ordaki etnik gruplar, Türkiye ile birlikte yaşamak istemiyorlar. Musul bölgesinden hiç milletvekili yoktur. Ankara meclisindeki Kürt vekilleri kim nasıl seçmiştir, halkoyu ile seçilen tek bir vekil var mıdır? Bu insanlar, doğrudan atamayla seçilmişler. Dil bile bilmedikleri için meclis çalışmalarına katılamadıkları herkesin malumudur… Kürdistan’da bir plebisit yapıldığını düşünelim. Kürtler ve Arapların büyük çoğunluğu okur-yazar olmayıp nasıl oy vereceklerini bilmeyecekerdir…” Taraflar, Musul’daki demografik yapıyı da değerlendirmiş ve İngiltere, Türk tarafın paylaştığı verilerin yanlış, eksik olduğunu vurgulamıştır. Türkiyedeki Kürdleri rahatlıkla gözardı ederken Musul’daki hassasiyetlerinden dolayı daha reel davranıp Kürd nüfusun en kalabalık nüfus olduğunu ve Türklerle özdeşleştirilemeyeceklerini ifâde eden Curzon; “Haftanın her günü bir Kürdü bir Türkten ayırsbilirim. Kör değilsem, onları karıştırmam.” Demiştir. (Bkn; Seha Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanakları, Belgeler, C:1, Kitap:1, YK Yayınları. Bkn; Lazarev, Emperyalizm ve Kürt Sorunu, Özge Yayınları.) Lozan’ da bunlar yaşanırken gelişmeler Ankara’dan da dikkatle takip ediliyordu. Kürt milletvekilleri meclis oturumlarında sık sık Kürt-Türk kardeşliğini savunuyor, Musul’un Kürdlere ait olmakla beraber Kürdlerin, İngilizler yerine cihad arkadaşları olan Türklerle yola devam edeceklerini hamasî nutuklarla ifâde ediyorlardı. Bitlis milletvekili Kürd Yusuf Ziya Bey, hem Lord Curzon hem de Mustafa Kemal aleyhtarı dindar bir kişilikti. “Lozan’da Lord Curzon, bizzat bizlere Kürd arkadaşlarımıza tecavüz, taarruz, hakaret ediyor. Buna murahhaslarımız mealesef gerekli cevabı vermemişlerdir… Curzon, Kürdistan’dan gelen mebusların M.Kemal Paşa tarafından tayin edildiğini söylüyor. Kürd arkadaşlarımız için cahil ve Kürdleri temsil etmiyor diyor… Beyanatın ifâde ettiği hakareti bütün manasıyla bu kürsüden reddediyorum. Arkadaşlar! Burada millet meclisinde M.Kemal Paşa’nın tayin ettiği mebuslar, uşaklar yoktur… Curzonlar, bu milleti M.Kemal Paşalarla tanıyorlarsa pek ziyade aldanıyorlar… Paşa Hazretlerinin ne fazla bir yetkisi, ne fazla bir kudreti ne de dedikleri gibi mebusları tayin edecek bir yetkisi vardır. (O da Ankarada mebustur, bir mebustur, bravo sesleri, alkışlar)” (25 Ocak 1923, TBMM Zabıt Ceridesi, cilt 26, s.505-506) Lozandaki birinci tür görüşmelere 4 Şubat 1923’te ara verilir. Yaklaşık üç ay süren bu arada bir taraftan İngiltere ile ğayr-i resmi görüşmelerle bir hayli mesafe alınırken diğer taraftan Ankara’da ilginç gelişmeler yaşanır. Birinci meclisin ateşli muhaliflerinden Trabzon vekili Ali Şükrü Bey 27 mart 1923’te bir su-i kastla öldürülür. Mustafa Kemal ise 1 Nisan’da birinci meclisi lağv edecek seçim kararı alır. Böylece; 23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla açılan çok renkli birinci kurucu meclis, 15 Nisan 1923’te son oturumunu yaparak tarihe karışır. Muhalif olan Bitlis milletvekili Yusuf Ziya gibi vekiller tasfiye edilmiştir. Artık; Mustafa Kemal’in belirlediği yandaş vekillerle dolu, Lozan’ı da onaylayabilecek, yeni ikinci meclis hazırdır. (1923, Nisan-Mayıs) Lozan”da ikinci tur görüşmelere 23 Nisan 1923’te tekrar başlanır ve üç ay sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde TC’nin kurucu antlaşması imzalanır. TBMM, 23 Ağustos 1923’te onaylarken devrin süper gücü Birleşik Krallık’ın anlaşmayı onaylaması için tam bir yıl beklenmiştir. Halifeliğin 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılmasını mı beklediler yoksa kendi iç sorunlarından mı kaynaklıydı gecikmenin sebebi tartışılır ama neticede İngilizler, antlaşmayı 1924 Nisan’ında meclislerine taşıyıp ancak 16 Temmuz 1924 tarihinde onaylayabildiler. Tüm tarafların onay belgelerini Paris’e bildirmesinden sonra antlaşma 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Emperyal yüzüyle 16 Mayıs 1916 Sykes-Picot ve 10 Ağustos 1920 Sevr’le ortak yönleri olan Lozan Antlaşması ile uluslararası emperyalist güçler, kendi çıkarlarını merkeze alarak Kürdistanı fiili olarak dört parçaya bölmüş ve yeni Kemalist Cumhuriyete de onay belgesi vermişlerdir. Bu antlaşmanın verdiği rahatlıkla paralel olarak Teşkilat-ı Esasiye Kanunu denilen ve tam 97 yıl önce bugün 20 Nisan 1924’te yürürlüğe giren 1924 Anayasası’nda Kürde ve Kürdçeye yer verilmemeğe cüret edilmiştir. Gerçeği; Devletin dini 1928’e kadar İslâm olarak kalacak ve fakat yeni devletin ismi Türk, dili Türkçe ve tüm vatandaşları da Türk olarak kabul edilecektir. Madde 2: Türk Devletinin dini İslam, başkenti Ankara ve dili Türkçe’dir. Madde 88: Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur. Türk’ün zor zamanlarında; Malazgirt’te, Çaldıran’da, 93 Harbi’nde, Birinci Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı’nda hep yardımlarına koşan Kürdler, Lozan ve 24 Anayasasıyla birlikte büyük bir haksızlık ve vefasızlıkla karşı karşıya kaldılar. Türklere getirdiği-götürdüğü tartışılır ama bugüne dek çözülmemiş ve gittikçe faturası ağırlaşan Kürt Sorununu, Ortadoğu’ya miras bırakan uluslararası antlaşmadır Lozan! Başta Mustafa Kemal olmak üzere Kemalist kadro; 22 Ekim Amasya Protokolünü, birinci kurucu meclisin 10 Şubat 1922 Kürt Özerkliği kanun tasarısını, İzmit Basın Toplantısı’nda ve daha nice telgraf ve mektuplarda Kürtler için dile getirdikleri özerklik vaadlerini çabuk unuttular. U dönüşü yaparak Kürtlere özerklik statüsü gibi vaadlerinden çaydılar. Verilen sözlerin kritik zamanların birer manevrası ve Kürdleri oyalama taktiğinden ibaret olduğunu ispatlayan sert inkârcı politikalara saptılar. Zafer sarhoşu Müslüman avam Türkler ise, çok hızlı gelişen süreci sağlıklı analiz edemiyor, çokça e(k)meklerini yedikleri Kürdlere sırtını dönmekte beis görmüyor, onları inkâr eden yeni sisteme bir şekilde sahip çıkıyorlardı… Yeni rejimin özellikle 1925 Şêx Said Hadisesini adeta “lütuf” görüp ondan sonra Kürdlere reva gördüğü nice zulümlere, haksızlıklara ve asimilasyon politikalarına Türkler; büyük oranda kör, sağır ve dilsiz kesilerek hep devletin yanında yer aldılar. Yüz yıllarca cephe yoldaşları, din kardeşleri olan Kürtlere borçluydular ve borçlarına hiç bir zaman erdemlice, İslâm hukukuna veya evrensel insan hakları kriterlerine göre yaklaşmadılar..! İçi doldurulmamış, hukuki bağlayıcılığı olmayan kardeşlik retoriği ile, belgesiz, süslü vaadlerle aldatıldıklarının farkına varan ve büyük hayal kırıklığı yaşayan savaş yorgunu Kürdler; dağınık ve parçalı sosyolojileriyle, iyice zayıflamış, cılız iç dinamikleriyle sürece nasıl cevap vereceklerdi? Vaktiyle; Şeyh Ubeydullah Ayaklanmasının bir sebebi de Kürdleri takmayan 1878 Berlin Antlaşması idi. Bitlis Hâdisesi’nin bir sebebi yine Kürdleri görmezlikten gelen 1914 yılı Yeniköy Antlaşması idi. Şimdi çok daha kötü ve karanlık bir süreç gelişmiş ve Birinci Meclisin feshi ile siyâset dışı bırakılan Kürtlerin fazlaca yapabilecekleri bir şey kalmamıştı. 1921’de kapatılan Kürdistan Teali Cemiyeti gibi legal bir örgütlenme ve 1921 Koçgiri Ayaklanması gibi silahlı bir başkaldırı deneyimleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kürdistan coğrafyasını dört parçaya bölüp Kürdleri, dünyada nüfusu en fazla olan statüsüz halk derecesine düşüren Lozan Antlaşması’na ve Kürdü inkâr eden 24 Anayasası’na nasıl bir tepki vereceklerdi? Hem de ne içeri dediğimiz Türk ve Ermeni toplumlarından ne de dışarı dediğimiz Rus ve İngiliz gibi süper güçlerden hiç bir yardım görmeden..! Adı kısaca (Rexistina) Azadî olan Civata Xweserîya Kürd yani Kürd İstiklâl Komitesi ile bir cevap daha verilmek istendi. Fakat bu cevap daha gelişimini tamamlamadan provoke edildi. Çoğunluğunu Kürdistan Teali Cemiyeti üyelerinin oluşturduğu bu illegal yapılanma devlete çok da gizli saklı kalmadı… |
Yorumlar kapatıldı.