İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Olmaz olsun

Ragıp Zarakolu

Şu ara elimde Literatür Yayınlarından çıkan, Umur Talu’nun insanlığın salgın maceralarını anlatan “Senin Adın Corona Olsun” adlı hayli çılgın kitabı var.

Ne kadar çok yol kesişmesi var insanlığın tarihinde, aynı zamanda yol ayrımı.

Umur Talu kökten gazeteci.

Recaizade Ekrem’den başlayabilir, Ercüment Ekrem Talu’dan devam edebiliriz. Murat Çelikkan ile kuzenliğini de ekleyebiliriz. Osmanlı’dan cumhuriyete kadar gazeteciliğin tarihi gibi bir şey. Ve cumhuriyetin farklı evrelerinin. Çok zengin bir tanıklık aynı zamanda kuşak boyu.

Murat Çelikkan’ın annesi de TRT’de Emil Galip Sandalcı ile çalışmıştı. İlk Emil Abiden duymuştum, ’80 darbesi sonrası, Mamak toplama kampına konulanlardandı Murat Çelikkan. ’80’lerin ikinci yarısızında Demokrat gazetesinin yeniden yayımlanması projesinde yolumuz kesişecekti. Ama tam çıkmak üzere iken, neredeyse bütün aydın kurucu kadro fazlasıyla yeniden heyecanla toparlanmışlıkla, siyasal iradenin “Kontrol edilemez” bulunması sonucu proje iptal olunmuştu.

Hani ne derler, “Küçük olsun benim olsun!”

Önce sadece haftalık bir dergi çıkarılabildi. Olsun siyasi iradenin kontrolünde ya! Ardından günlük gazete geldi ama, Birgün, hiç bir zaman Demokrat’ın geniş yelpazesini yakalayamadı. Cumhur Aytulun şimdi Demokrat anılarını yazıyor. İyi yapıyor.

Umur Talu da medyada epey ter döktü, gazeteceliğini yaptı, hayalindeki gazeteciliğin bu olmadığının rahatsızlığı içinde. Ama iş iştir.

Onunla ilkin Yeni Gündem gazetesinin hazırlık toplantılarında tanıştım diye hatırlıyorum.

Tarih bazen ne kadar en olmayacak yerlere savrulabiliyor. İnsanları da savuruyor, bir araya getiriyor ve dağıtıyor.

Adını taşıdığım dedem de, 1. Dünya Savaşının ortalığı kasıp savuran tifüs salgınından ölmüş, annem henüz bebe iken. İlleti Suşehrine dayanan Rus çarlık ordusundan kaçan muhacirlere Niksar Şehremini olarak yardımcı olmaya çalışırken kapmış.

O sırada, Niksar Ermenileri, tehcir yollarına düşürülmek üzere kentin aşağı Kelkit kıyısına inen orta yol üzerinde toparlanmış.

Annem, “Dışarıda Ermeniler, içeride biz ağlıyorduk” derdi.

Ninesi, bir kaç Ermeni kızını kurtarmış.

Niksar’da korkunç bir yağmur başlamış, dinmek bilmeyen. Sonunda Niksar kalesinde bir Ermeni kadının cesedi bulunmuş. Ancak onun gömülmesinden sonra yağmur dinmiş diye anlatırlar eskiler.

Niksar’ın yetiştirdiği büyük şair Bedreddin Aykın da, sağ kalmış yetimin oğluydu. Bedriye Hanım kasabanın en namazında niyazında olan kadınlarından biri idi. Eşinin ölümünden sonra, Niksar Müftüsü ile evlenecekti.

Sadakatini kanıtlamak için daha ne yapsın.

Ayşe Nur, İtalya’da Padova’da Vicdanlılar Bahçesinde adı konulduğunda, kanserin son evresindeydi. Gidemedi, konuşmasını yolladı, 2001 yılı aralığında. Orada Bedrettin Aykın’ın bir şiirini de kullanmıştı. Aykın daha ’89’lerde şiirinde “soykırım” sözcüğünü kullanma vicdanlılığını göstermişti. Şimdi Sireli Hrant da o bahçede.

Demokrat gazetesinin çıktığı sırada tanıdım Taner Akçam’ı, “Mehmet” olarak. Almanya ayağımız gibiydi. Yakın arkadaşı Helmut Oberdiek ise “kuryemiz”. Helmut, Belge’nin Yeni Sesler dizisinin ilk ve son Alman yazarı olacaktı, hem de Türkçe yazan!

Onu da koronadan değil, lanet kanserden yitirdik.

Soykırım da bir başka insanlığın en lanet hastalıklarından biri değil mi? En son tam da 1915 soykırımının 100. yılında yaşamadık mı Ezidi Soykırımı’nı?

Milliyetçi Cephe hükümeti de ’”70’lerin ortasına bir başka kırımı, siyasal kırımı başlatmıştı.

Taner Akçam genç bir ODTÜ’lüydü. Az arkadaşı vurulmadı. Bunlardan biri de Uzun Cumhur’du. Sağ kaldı. Şimdi Bill Gates’in Orta Doğu temsilcisi (Üniversite değil, coğrafi bölge!) Terör örgütünün mali sorumlusu olmakla suçlanmıştı.

Belki siyasal kırımdan sağ kalma yolunu açtı Soykırım Araştırmacısı Taner Akçam’ın. 30 yılını verdi soykırım olgusunun detaylarını adeta bir modern arkeoloji gibi kazmaya. Adeta bir dedektif çalışması insanlığa karşı işlenmiş bir cinayetin ve faillerinin.

Ama bütün bu detaylı, dipnotlu çalışmalar zor akademik olmayan okur için.

Bir zamanlar Fethi Naci 100 Soruda dizisi yayınlamıştı. Ben de İsveçli araştırmacı Vahagn Avedian’dan istemiştim, 100 Soruda Ermeni Soykırımı kitapçığı hazırlamasını. Hatta Attila Tuygan da tercüme etmişti. Yayımlamak kısmet olmadı. Nedeni, uzun hikaye!

Aras yayınları ne iyi yaptı gerekli ihtiyacı giderdi, Taner Akçam’ın “Ermeni Soykırımının Kısa Bir Tarihi”ni yayımladı (nisan 2021). Şimdi raflarda. İyi okumalar.

Umur Talu’nun kitabı “Senin Adın Corona Olsun” (Literatür Yayınları, eylül 2020) bir başka survivor olan, Cağaloğlu mektebinden yetişme Fahri Aral’ın katkısı ile daha da zenginleşmiş.

Onun Einstein’dan yaptığı alıntıyı aktarmalıyım “Bizim gibi fiziğe inananlar bilirler ki; geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek arasındaki farklılaşma, inatla kalıcı hale gelmiş bir ilüzyondan ibarettir.”…


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.