Fevzi Ayber, Ahmet Demirdöğen’in Kalan Yayınlarından çıkan “Dersim’de Bir Köy Kozluca” kitabı üzerine yazdı.
Fevzi AYBER
Kalan Yayınları tarafından basımı yapılan “Dersim’de Bir Köy Kozluca” oldukça kapsamlı bir çalışma… Devrimci mücadelenin içinde uzun yıllar emeği olan, bunun bedelini ödeyen Ahmet Demirdöğen bir tarih öğretmeni… Gözaltılar, cezaevinde geçen tutukluluk yıllarından sonra öğretmenlikten uzak kalmıştır. 1977 genel seçimlerinde sosyalist bağımsız milletvekili adayı olduğu dönemde, seçim çalışmasına bizzat katılan ve bu coğrafyada uzun yıllar bulunan birisi olarak merakla çıkmasını beklediğim kitabını bir çırpıda okudum. Okudukça, bir belgeselin içinde adeta, yeniden dolaştım Dersim dağlarında.
KAYNAK SOVYET ARAŞTIRMACILAR
Genelde Kürdistan ve özelinde Dersim’in tarihi, etnografisi, sosyolojik yapısı ve kültürü üzerine birçok yazılı ve görsel çalışmanın olduğunu biliyoruz. Özellikle Nikitin, Minorski gibi Rus araştırmacılar (Sovyetler Birliği döneminde Menteşaşvili vb.); İngiliz ve Fransız tarih araştırmacıları özel önem vermişlerdir. Ülkemiz ve yakın coğrafyamızın aydın ve entelektüel araştırmacı ve yazarlarının da birçok çalışmaları yaygın bir şekilde okunmaktadır. Yazar bunların bazılarından ve Türk Tarih Kurumu gibi merkezlerin arşivlerinde bulunan belgelerinden yararlanmış. Bunlardan birçoğu, genelde Kürdistan’ın ve Kürt halkının, özelinde ise Dersim halkının değişik dönemlerine dayanan tarihini ve mücadelesini gün yüzüne çıkaran ürünleridir. Bazıları oldukça değerli çalışmalardır.
Ama öte yandan, kendisini araştırmacı ve tarihçi diye tanımlayanların bir bölümü ise, ideolojik bakışların dolgusu olan yazılı kaynaklar üretmiştir ve hâlâ üretiyorlar. Yazar bu çalışmalardan da söz ediyor ve bir kısmından yararlanıyor. Ancak eleştirel süzgeçten de geçirerek… Kendi araştırmalarında, özen gösterdiği ‘objektif olma’ kriterinden uzaklaşmıyor. Kitapta sergilediği anlatılarında, kimi yazılı kaynakların tartışmalı belirlemelerine yanıt veriyor bir bakıma. Çünkü Dersim üzerine problemli anlatıların da farkındadır. Söz konusu problemli iki eğilime bir parantez açmak gerekiyor:
Birincisi; devletin Osmanlı’dan başlayan, cumhuriyet döneminde katı bir devlet politikasına dönüşen ırkçı/milliyetçiliğin ve dinsel gericiliğin çizgisidir. Ki, ortaya çıkardıkları her çalışmada ya devletin görevlendirilmiş bürokratlarının (Ali Kemali vb. gibi) iddiaları; ya da başında “Prof.” yazanların (Yusuf Halacoğlu ve benzerlerinin) “bilimsellik” adı altındaki etnik ve mezhepsel asimilasyoncu politikaların zeminini güçlendiren uydurma yapıtları bu örneklerden bazılarıdır. İkincisi ise; Kürdistan’ın tarihini ve Kürt halkının tarihsel, etnografik, sosyolojik, kültürel vb. olgularını; ‘ezilen ulus milliyetçiliğinin’ ve ‘ezilen inanç mezhepçiliğinin’ duygusal baskılanması ile eğip bükerek tartışmalı hale getiren ve objektif olmaktan da uzaklaşarak milliyetçi/mezhepçi duyguların etkilerini yansıtan yapıtlardır.
PROBLEMLİ ANLATIMLARDAN UZAK
“Dersim’de Bir Köy Kozluca” kitabı, bu tür problemli anlatımlardan uzak bir bakışa sahip… Esası, tarihsel ve etnografik temaları içerse de; bir köy monografisi olarak ele alınmıştır. Kozluca köyünün etrafında geziniyor. Fakat Munzur ve Munzur’un kollarının geçtiği vadilerin yerleşim alanları, Fırat’ın önemli su kaynaklarından olan Peri Irmağı’nın geçtiği vadi ve bu vadide bulunan Kiğı ve diğer yerleşimler güzergahı, Elazığ merkezi ve bazı ilçelerinin kırsalını kapsamına alan geniş coğrafyayı birçok yönü ile yansıtıyor. Tarihine ve etnografik toplumsal yapılanmasına odaklansa da yazar; hırçın olduğu kadar insanın benliğini bir mıknatıs etkisiyle içine çeken doğasını, her canlıya barınma olanağı sunan çekiciliğini, her taşında ve her karış toprağında yaşanmışlıkların sırlarını sarmış-sarmalamış bambaşka bir dünyada geziniyorsunuz.
Yalnızca bu bölgede de değil, yakın coğrafyadan Horasan’a kadar ufkunuzu genişletiyor; Anadolu’nun birçok yerleşim alanına sizi götürüyor. Diğer yörelerden bu coğrafyaya gelenlerin birlikte taşıdıkları dilleri, inançları, kültürleri, gelenek ve görenekleriyle; bu toprakların Ermeni, Kürt, Zaza halklarının dilleri, inançları, kültürleri, gelenek ve göreneklerinin iç içe geçişinin örneklerini buluyorsunuz. Karşılıklı evrimsel asimilasyon sürecinin nasıl yaşandığını, mezarları ve günümüze taşınan kültürel ritüelleri ile hatırlatıyor. Doğudan ve güneyden gelerek bölgeye egemen olmuş Türkmen, Türk, Arap, Sasani; ya da batıdan ve kuzeyden Anadolu’ya girerek bu topraklarda egemenlik kurmaya çalışan kavimlerin geride bıraktıkları izler ve kalıntıları kitapta yer almaktadır.
Takdim yazısında “Bir zamanlar toprağın uyanışıyla uyanan insanları vardı. Fecir vaktinde kalkıp köy damlarını yayıklarıyla süsleyen ve yayık sesleriyle güneşi doğuran kadınları vardı (…)Tanrısıyla sitemkar inançları vardı. Hayatı, Kırmançki okuyan dilleri vardı. (…) Acılarına, korkularına ve tekinsizliğin yalnızlığına inat keyfe keder halleri, toprağına ve dağlarına işlenmiş umutları vardı” diye başlayan kitap; sizi her yönüyle Dersim’in gizemli coğrafyasında gezindiriyor. Bu gezintide, kimi zaman hüzün, kimi zaman öfke, çoğunlukla iliklerinize kadar sizi içine çeken yoksulluk, insan bedeninin taşıyamayacağı kadar ağır yoksunluk ve bunun yol açtığı acılarla yüzleştiriyor.
İNSANA ÖZGÜ OLUMSUZLUKLAR DA VAR
Bu yoksulluk ve yoksunlukların içinde, “Yaşamı sürdürebilme zorunluluğunun” yol açtığı birçok yerel yağmacılık ve gasp olaylarının gerginlikleri, küçüklü büyüklü aşiret ve kabile çatışmalarının örnekleri ile irkiliyorsunuz. Kitap sizi, Dersim insanına özgü en güzel örnekleri ile buluşturduğu gibi; yine insana özgü olan diğer olumsuz yaşanmışlıklara da tanık ediyor. Yine kitabın birçok bölümünde; aşiretler arası çelişkileri (Temelinde mülkiyet ilişkilerinden kaynaklı olan) kullanan her dönemin iktidarlarının/muktedirlerinin, “Devlet egemenliğini tesis etme” adı altında sergiledikleri birçok tezgahın ve katliamın örnekleri ile karşılaşıyorsunuz. Bunlar, öznel yorumlar katılmadan ve eğip-bükülmeden en yalın anlatımıyla ve belgeleriyle kitaba yansıtılmış.
Okuyucuyu çokça etkileyecek yaşanmış acılarla dolu öyküler, yörenin kültürel zenginliğinin bir parçası olan ağıtlar, inançlar ve inançların yön verdiği öykülerden örnekler bolca var. Ekonomiden toplumun sosyolojik şekillenmesi sürecine, gelenek göreneklerinden kültürel değerlere kadar bir toplumun tarihsel oluşumunu günümüze taşıması açısından da değerli bir çalışma olmuş. Akademik ya da profesyonel bir araştırmacılık arayanlar açısından eleştirilecek yanları vardır mutlaka. Buna söz söyleyecek olanlar Dersimlilerdir ve bu alanda çalışma yürütenlerdir kuşkusuz.
Dersim’e aşina ve bu tür üretimlere meraklı bir okuyucu olarak, kitabın dilini akıcı buldum. Ayrıca anlatımının sıkıcı olmadığını da söyleyebilirim. 700 sayfa olan bu kitapta yoğun bir emek var. Dersim’i bilen, orada yaşayan, Dersim’i merak eden ya da bir şekilde Dersim anısına sahip olan her okuyucunun, okudukça haz alacağı bir çalışma olmuş.
Yorumlar kapatıldı.