Semra Somersan
Şu an benim için en acil, en dehşet, üzerinde durulması, asla peşinin bırakılmaması gereken, geçmiş ve bugünün pek az bilinen tarihi bağlamında yakın gelecek: Bir siyasi partinin yeniden kapatılacak, dokunulmaması gerekenlere yeniden dokunulacak olması
Kim tarihe cezalandırıcı olarak geçmek ister ki?
Bugün yaşananlar, cumhurun yüzde elli-yüzde altmışı için, ülke tarihinin uzun, cezalandırıcıların da hayata hükmettiği dönemlerinden biri: Vukuatı bol ve zorlu bir zaman (bunların geçmişteki sayısı az, süreleri de kısa değil). Son fasıl iki on yıla yakındır sürmekte.
Yeni yüzyılın başında doğanların hayatındaki bu fasıl, onları üniversite çağına getirdi. “Doğal olarak” yaşananları ancak kulaktan dolma öğrendiler; okuyacakları ilk/orta/lise kitaplarına da yansımayacak, çoğu gazetelerde okunamayacak. Malum…
Üst düzey cezalandırıcılar, muhtemelen, oralarda kahraman olacak. O “resmi” yerlerde, tarihin ancak güncele gülen yüzü yazılacak. Biliriz: Tarih dersleri, kitapları, tüm resmi tarih, her daim galiplerin olmuş; tarihi de, onlar ve temsilcileri yazmıştır.
Nüanslar, abartı ve indirimlerin yüzdesi değişebilir; ama her dönem, her ülkede bu böyledir desem yalan/yanlış bir şey söylemiş olmam. Eminim.
Ulus-devlet kavramı dünyada yerleşip yayılalı, bugünkü olgu sayıları da yaklaşık 203-212 arası bir sayıya ulaşalı, yani 1648 Vestefalya Antlaşması’ndan beri diyelim. (Bugün Birleşmiş Milletlere üye ulus-devlet sayısı 193. Ama halen BM’ye üye olmayan ulus devletler de var-ki bunların tam sayısı bir kaynaktan diğerine değişebiliyor.)
Tabii ki imparatorluk ve sultanlıklarda, krallık, tiranlık, feodal beylik veya dinsel iktidarlarda, hatta bazı demokrasilerde de bu böyledir. Tarihi kazananlar yazar; tarih, galiplerin tarihidir, her ne kadar, her daim istisnalar olsa bile, onları keşfetmek zor; tozlu taraflarda, kilitli depolarda, sandıklarda bulunabilir ancak.
Kendimize bakalım:
İster “milli devlet” kurulduktan, Cumhuriyet ile birlikte 1920-1927 arası kapatılıp açılan İstiklal Mahkemeleri, orada verilen idam kararları, Dersim-Tunceli olaylarında öldürülen 13 160 sivil ve 160 askerden (Vikipedi), 1937 yılında 74 yaşındaki Zaza Alevisi Seyit Rıza ve onunla birlikte idam edilen dört kişiden, 1934 Trakya olaylarından, ister 1942 Varlık Vergisi veya aynı yılın, Yirmi Kur’a İhtiyatlar olayından (amele taburlarından), 1960 darbesi idamlarından (Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan), 1964’te 12 bin Yunan uyruklu Rum’un sınır dışı edilmesinden, 1980 sonrası gözaltına alınıp işkence edilen 250 bin kişi ve 17 yaşındaki Erdal Eren ile beraber idam edilen 50 kişiyi hangi maarif kitabı, nasıl söz edebilir ki?
Ya da 1980 ve 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlere kurban edilen çoğu Kürt vatandaşından, tarla/köy yakma/boşaltmalarından, aç ve açıkta kalan 2.5-3 milyon Kürdün akıbetinden kaç kişi haberdardır? Kim yazabilir? Bunlar ve daha bilemediğimiz tarihin karanlık dehlizlerindeki benzer olaylar, herhangi bir resmi tarih kurumu dokümanlarına, ders kitaplarına veya resmi olmayan film, tiyatro, anı, roman, hikâye, piyes ve şarkılarına yansıtılabilir?
Çocuklar ancak biraz akıllanınca, biraz münafık bir ailede yetişiyorlarsa, rast gelirlerse ve/ya meraklı-kitap kurdu iseler ya da sıra dışı bir üniversitede okuyorsa geçmişi öğrenebilir.
Yurt dışında bir süre yaşamış hemen herkes bilir: Günün birinde bir tanışınız ya da Amerikalı profesörünüz soruverir “Ermeniler niye ta oralardan kalkıp ABD’ye geliyor? Şu 1915’te neler olmuştu bana bir anlatsana, lütfen.” Kem küm edip “Bilmiyorum” dersiniz. Gerçekten bilmediğinize inanamaz. Başlar kendi ailesinin uzun göçünü anlatmaya.
Yarın öbür gün bir daha oralarda, hatta daha yakınlarda bile dolanırsanız, bu sefer de Kürtlerin, Süryanilerin, Keldanilerin, Ezidilerin ve hatta Aleviler ile başka bilmem kimlerin başına gelenleri soracaklardır.
Tuğçe Tatari o kadar güzel yazmış ki, güncel açıdan benzer konulara değiniyor olmaktan mahcubum. Bu nedenle de epey utanarak yazıyorum, ama çaresi yok. Bu konuda da yazmazsam hiç yazmamalıyım.
Yapacak bir şey yok. Şu an benim için en acil, en dehşet, üzerinde durulması, asla peşinin bırakılmaması gereken, geçmiş ve bugünün pek az bilinen tarihi bağlamında yakın gelecek: Bir siyasi partinin yeniden kapatılacak, dokunulmaması gerekenlere yeniden dokunulacak olması.
Yapmayın. YAPMAYIN! Ülkenin, 83.6 milyonun akıl ve beden sağlığı ve huzuru için bırakın hep beraber, hepimiz rahat bir nefes alalım.
Yorumlar kapatıldı.