İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şükran Soner : Göçerlik, yağma kültürü-gökdelen, betonlaşma yıkımı..

Şükran Soner

Hafta ortası acil yıkılması zorunlu kooperatifimizin ilk bitişiğindeki apartmanda son kiracılar sabah taşındılar. Akşam döndüğümde bina kordon altına alınmış, perşembe sabahı içindeki değerlendirilebilecek malzemelerin sökümü çalışmaları başlatılmıştı. Beyin uyumuyor ya.. Uykudan içimi donduran gerçeklerle uyanıverdim..

DİSK’e bağlı Oleyis Sendikası’nın 5 bloktan oluşan binalarının inşaatlarının başından sonuna kadar duran yöneticileri, Mukbil Zırtıloğlu, Ali Kocaman, Nihat Turan..ışıklar içinde yatsınlar, az bulunur simge sendikacıların en namusluları, 12 Eylül’ün de en ağır mağdurları arasındaydılar. AKP’li kalan Fatih Belediye Başkanı’nın önerisi ile depremden ağır hasarlı yık-yap işinin müteahhidi ile yapılan toplantıda, başkan en küçük bir kaçak, ek yanlış yapılaşmanın söz konusu olmadığını kabul ettiği binada, galiba ortalama 350’şer bin lira daha ek ödemeler yapılacakmış, karşılığında ortalama 15 metrekare daha küçük dairelerin aynıları teslim edilecekmiş. Belediye, İstanbul’da örnekleri olan sosyal belediyelerin aksine, önerdiği müteahhit, zorunlu ek ödeme için borç alınacak banka üzerinden hiçbir denetim, sorumluluğu resmen üstlenmemişti.

Yaşandıkça öğrenildiği üzere, ancak İstanbul’da depremsiz kendiliğinden çöken binalar, Konya örneği en çarpıcı başka şehirlerimizdeki kendiliğinden çöken örneklerimiz var. Elazığ ile köylerinde ölümlü deprem yıkımları sonrası iktidarları siyaseten sorumluluk üstlenme zorunluluğunu yaşamışlar. Son örnekler İzmir çevresi ağırlıklı Ege Bölgesi’nden; lütfedilip üstlenilen can da yakmış kaçak ya da yasal enkaz yığınları sonrası, muhalefet belediyelerini devre dışı bırakma hedefli, merkezden el konulmuş cansiperane projelere sarılmış üzerinden etkili siyaset yapmaktalar.

Besbelli kaynakların tüketilmesinin ürünü yeni kaynaklar yaratma peşinde Ege-Akdeniz sahillerinden çok çarpıcı örneklerle, kıyılara, koylara kamulaştırma ile el koyma, yapılaşma, betonlaşma, imara açma yarışının köylülerin isyanlarına yol açan örnekleri ile yüz yüzeyiz.. Yağma, betonlaşma vurgunlarının sona gelecek gibi değil. İnatlaşma aracı yapılmış Kanal İstanbul’un inşaat yağması üzerinden rantı da önden gitmekte..


Uykuda çalışan beynimden gelen uyanmanın şoku ile hesap yapınca yataktan sıçrayacak kadar uyanıverdim.. Yasalara göre eksiksiz yapılmış binalarımızın ömrü; (1980’den günümüze 40 yıl olmuş) yani, Türkçesi ülkemizde çok yüksek olmayan ortalama insan ömrünün bile altında kalmış.. Abdülhamit dönemindeki İstanbul depreminin raporlarını, çarpıcı yıkımlarını Cumhuriyet okurları ile paylaşmıştık. İstanbul gibi fay hatarı üzerindeki bir kentte, vurgun-rant uğruna iktidarlarının önce belediyeler, sonrası ülke yönetiminde yaratılmış yeni tehditlerin boyutları devleşmiş konumlarda. İnanın son seçimlerdeki imar afları ile gelen sorunlar en hafifleri gibi görünüyor.

İstanbul’da rant inşaatçılığında gözlerin dolar üzerinden gördüğü vurgunlar yüzünden, yatay ve dikey suyun toprağa kavuşabileceği boşluklar hızla betonlaştırılarak, dere yatakları üzerine bile yüksek binalar dikilmiş olarak, eski gecekonduların yerine yangın, itfaiye araçlarının giremeyeceği dar sokaklar üzerine dikilen binaların kâbusunda geldiğimiz duruma bir bakar mısınız? Şişli’ye Karadeniz’den gelen rüzgârı bile kapatarak hava kirliliğinden beton yerine görünmez duvarlar örmüşüz. Eyüp tepelerinin çok yakın tarihlerin betonlaşmasında yeşili kalmamış çirkinliğini unutun, orta şiddetteki yağmurlarda çöken isnat duvarlarının ardından binalar da göçmekte..

17 Mart 1994’te İBB’nin başına geçen Tayyip Erdoğan, 2001’de AKP kurucusu, 2002’de tek başına iktidar oldular. İstanbul yatay ve dikey kaç kat büyüdü? 1980’de yasal yapılmış binanın ömrü 40 yıl kalabilmişse, göçerlik kültürümüzle sınıfta kalmakta olduğumuz, kent ve köy yapılaşmalarında işlenmekte olan suçlarla ne hallerdeyiz dersiniz? İçim sızlayarak geçmişten günümüze doğru yolculuk yapıyorum.. İşten atılmam, daha doğrusu 12 Mart’ta Nadir Nadi yönetimine yapılan darbenin sonunda, bana kucak açan İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde Teknik Güç’ün ilk sayılarında çalışırken, Ersin Arıoğlu genel sekreter olarak, binaların betonlarından, bir yandan da sabah inşaatları dolaşarak yaş betonlardan örnekler alıyordu..

Sonuçlar ürkütücüydü, raporları tartışılmazdı. Ancak yönetmeliklere yansımasına kadar yıllar geçti. Acı ders büyük Körfez depremi olmuştu. İster kentler, ister köylerde yeni yapılaşmalar için ders almada sınıfta kalmıştık. Osmanlı döneminden ayakta duran binalarda Ermeni, azınlık ustalara şapka çıkarmak gerek. Bizim yüz akımız Cumhuriyet döneminin yapılaşmasından sınırlı ayakta kalmış, yıktırılmamışlar da var. Köylerde ahşap ya da kerpiç evleri bırakınca yine çuvallamışız. 40 yılda çökebilen inşaat gerçeğimizle, depreme yakalanırsak vay halimize.


Cumhuriyet Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.