İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Armağan Kargılı – ABD İnsan Hakları Raporu’nu bir de böyle okusak!

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
İktidar, ABD’nin hazırladığı rapor üzerine, “iddialar asılsız, yorumlar önyargılı, kabul edilemez” açıklaması yaptı. Öyle mi gerçekten de?

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl yayınladığı, insan hakları uygulamaları ve ihlallerinin değerlendirildiği rapor, 160 sayfadan uzun. Raporda örneğin Suriye’de Türkiye’nin hak ihlallerine de yer verilmiş. Bu yazıda ona girmeyeceğim.

İktidar, ABD’nin hazırladığı bu rapor üzerine, beklendiği gibi, “iddialar asılsız, yorumlar önyargılı, kabul edilemez” açıklaması yaptı.

Ana muhalefet, milli mesele saydığı böylesi konularda ya susmayı tercih ediyor ya da iktidara destek veriyor.

Şimdiye kadar onlardan bir yorum gelmedi.

Türkiye’deki hak ihlalleri, raporda örneklerle anlatılıyor.

Bu ihlallerin başlıcaları, en can alıcı şekilde tek bir cümleye sığdırılmış.

Yıllardır yaşanan hak ihlallerini tanımlamak için bu tek cümleye bakmak bile yeterli…

Ama, hepsi kendi iktidarları döneminde yaşanan bu hak ihlallerine ilişkin raporu hükümet, inandırıcı bulmamış.

160 sayfaya bile gerek yok, o en çarpıcı cümleye bakalım. Şöyle deniliyor Türkiye raporunda:

Önemli insan hakları sorunları şunları içeriyor;

– Cinayetler;

– Gözaltında şüpheli ölümler;

– Kayıplar;

– İşkence;

– Muhalif politikacılar ile eski milletvekili, avukat, gazeteci, insan hakları savunucuları ve ABD dışişleri görevlilerinin de aralarında bulunduğu 10 binlerce kişinin terörle ilişkilendirilmesi ya da yaptıkları barışçıl konuşmalar nedeniyle keyfi ve süresiz olarak gözaltında tutulması;

– Aralarında seçilmiş görevlilerin de bulunduğu siyasi mahkumlar;

– Yurt dışındaki kişilere karşı siyasi amaçlı intikam eylemleri;

– Yargı bağımsızlığıyla ilgili ciddi problemler;

– Gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehditleri, medya kuruluşlarının kapatılması, hükümet politikalarını veya görevlilerini eleştiren kişilere ve gazetecilere karşı açılan kovuşturmalar, sansür, bazı sitelerin engellenmesi, hakaret davaları yoluyla internet, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;

– Toplanma ve gösteri, dernek kurma özgürlüklerinin ciddi şekilde kısıtlanması;

– Bazı mültecilerin geri gönderilme vakaları;

– Kadınlara ve lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks kişilere ve diğer azınlık üyelerine yönelik şiddet….

Raporu hazırlayanlar için her bir cümle elbette araştırılmış, incelenmiş ve öyle yazılmış.

Türkiye’de yaşayanlar ya da bu ihlallerin öznesi olanlar içinse her cümle yani her ihlal bir hayat, kaybolan, yitip giden umutlar ya da bitmek tükenmek bilmeyen mücadele anlamına geliyor.

Her biri için örnek çok aslında. O zaman gelin, raporu bir de böyle okuyalım.

Raporda cinayetler deniyor, Diyarbakır’da Newroz alanına giderken polis kurşunuyla öldürülen Kemal Kurkut diye adlandıralım biz o cinayetleri.

Gözaltında şüpheli ölümlere de 15 Temmuz’dan sonra ihbar üzerine Ümraniye’deki evinde gözaltına alınan ve 13 gün boyunca gördüğü işkenceler sonucu öldürülen tarih öğretmeni Gökhan Açıkkollu diyelim.

Kayıpların hangisini saymalı, İstanbul Keldani Kilisesi Papazı Remzi Diril’in, Şırnak Beytüşşebap’a bağlı Kovankaya köyünde yaşayan ve geçtiğimiz günlerde cansız bedeni bulunan 65 yaşındaki annesi Şimoni Diril ve hala bulunamayan 71 yaşındaki babası Hurmüz Diril adını verelim kayıplara da.

İşkence vakaları saymakla bitecek gibi değil ama perşembe günü Kadıköy’deki Boğaziçililer eyleminde polisin gençlerin boğazlarını sıkmasını dünya gördü. Bu işkence değilse neydi?

Gözaltında tutulan 10 binlerce muhalif diye kastedilen isimleri saysak yerimiz yetmez, simge olduğu için Selahattin Demirtaş diyelim ona da…

Aralarında seçilmiş görevlilerin de bulunduğu siyasi mahkumları da Diyarbakır’ın belediye başkanı Gültan Kışanak adıyla analım.

Yurt dışındaki kişilere karşı siyasi amaçlı intikam eylemlerinden birini geçtiğimiz günlerde CNN Türk’te katıldığı bir programda Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin itiraf etti. “(PKK’nin) Avrupa’daki unsurlarına bir şey yapmamız gerekiyor. Yani daha evvelden Paris’te yapıldı ama” dediğinde hem Sakine Cansız ve arkadaşlarının cinayetini itiraf ediyor hem de yeni intikam cinayetleri için çağrı yapıyordu.

Yargı bağımsızlığıyla ilgili ciddi problemleri, Ahmet Altan’ın yargı kararıyla serbest bırakılıp Sarayın kararıyla yeniden cezaevine konulmasıyla somutlaştıralım.

Gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehditlerini de yakın tarihli olması nedeniyle Levent Gültekin’e saldırı, hükümet politikalarını veya görevlilerini eleştiren kişilere ve gazetecilere karşı açılan kovuşturmaları, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Boğaz’daki arazisine yaptırdığı kaçak yapının belediye tarafından yıkıldığı haberlerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, “Altun’u terör örgütlerine hedef göstermek” suçundan soruşturma başlatması örneği ile konuşalım.

Sansür için, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Maliye Bakanlığı’ndan istifasını haber yapamayan emir komuta medyasının durumunu örnek verelim.

Toplanma ve gösteri, dernek kurma özgürlüklerinin ciddi şekilde kısıtlanması için de bu akşam haberlerine bakalım yeter.

Kadınlara, lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks kişilere ve diğer azınlık üyelerine yönelik şiddetkonusunda İstanbul sözleşmesinin iptal edildiğini sadece söylemek bile yeterince çarpıcı ama LGBTİ cinayetlerini iptalin hemen ardından İzmir Bornova’da öldürülen trans Mira Güneş, kız çocuğu cinayetlerini ve bu cinayetlerin üstünün örtülmesini de Rabia Naz diye adlandıralım.

Mültecileri geri gönderme konusunda Türkiye’nin komşuları da yeterince sorunlu olduğundan bu konuya girmeyelim ama Türkiye’deki mültecilerin durumunu da Adana Ceyhan’da bıçakla öldürülmüş halde yol kenarında bulunan 21 yaşındaki hamile bir Suriyeli olan İslim’in adıyla analım.

Şimdi hala bu mesele milli meseledir, ya da Türkiye’nin iç işleridir kimse karışamaz diyebiliyor mu acaba ana muhalefet?

Ya da iktidarın dediği gibi, “İddialar asılsız, yorumlar önyargılı” mı gerçekten de?

Her cümlede anılan ihlallerle, bir değil üç değil, binlerce insanın yaşamının elinden alınması var aslında.

Öyle kuru kuru açıklamalar yapmak ya da bunları yok saymak kolay ama cesaretiniz varsa Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan’ın, Kemal Kurkut’un annesi Sican Kurkut’un gözlerine bakıp da söyleyin “iddialar asılsız” sözlerini.

Ya da kafanızı kumdan çıkarıp bakın bakalım o gözlere.


Artı Gerçek

Yorumlar kapatıldı.