***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
|
Okan Müderrisoğlu
Diyebilirsiniz ki “muhalefetin seçim istemesinden daha doğal ne olabilir?” Doğru. İktidar iddiası taşıyan muhalefet, tabii ki seçim talebini dile getirebilir. Ama bizdeki durum farklı. Bir süredir CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nda tezahür eden, dilek ve temennilerin ötesine geçen bir üslup söz konusu. Üstelik, geleceğe dair özel motivasyon, hatta aşırı özgüven içeren profil de dikkati çekiyor. Sanki bildiği bir şey var da altyapısını hazırlıyor izlenimi veriyor. Ve bu faaliyetini, bizzat kurguladığı erken seçim senaryosu üzerinden ürettiği argümanlarla da perdelemeyi deniyor. Hepimiz biliyoruz ki… Ülkenin asli gündemi vakitsiz seçim değil, mutlak geçim! Ayrıca… AK Parti’nin 19 yıllık tarihi boyunca, zamanından önce yapılan seçimler, bir siyasal mühendislik faaliyeti olarak tasarlanmadı. Aksine, AK Parti siyasal kriz yaratan şartları milletin iradesine başvurarak düzeltmeyi istedi ve bunu da başardı. Ve nihayet… MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de dün ifade ettiği gibi… “TBMM’de seçim kararı alınması için ihtiyaç duyulan çoğunluğa sahip olmadan, Cumhurbaşkanının da bu konuda net tavrının bilinmesine rağmen, ‘Sonbaharda seçim olabilir’ demek Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal huzurunu hançerlemek isteyenlere hizmettir!” Tekraren belirtelim ki… Mesele, muhalefetin erken seçim isteğinden ziyade, o ittifak bloğunun iştahını kabartan iç ve dış aktörlerin ajandasında gizli! TECRÜBE KONUŞUYOR… ‘STRATEJİK HEDEF’ UYARISI! Türkiye-AB ilişkileri bağlamındaki yazım ve ülkemizin “stratejik hedeflerine” dair tespitlerim üzerine, siyasi tecrübesiyle eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek aradı. Çiçek, stratejik önceliklerin hükümetlere özgü veya siyasi bir mesele olmadığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mutlaka üzerinde durması, uyanık olması gereken hassas başlıkları içerdiğini anlattı. Ve üç hususa işaret etti: 1- En büyük stratejik hedef, bu zorlu coğrafyada ilelebet var olabilmek için iç barışın ve toplumsal huzurun korunmasıdır. 2- Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, 40 ülkenin Meclis’i tarafından kabul edildi. Türkiye olarak ‘Bu konu, parlamentoların işi değildir, tarihçilere bırakalım’ diyoruz. Ancak Ermeni diasporası, ‘Bizim tezlerimizi dünya kabul ediyor, daha araştıracak ne var ki?’ söylemi ile yeni bir pozisyon alıyor. Ve tabii ki Karabağ’daki son gelişme de kinini artırıyor. Bu iddiaları çürütmek ve Türkiye’nin haklı konumunu anlatmak için özel bir kuruma ihtiyacımız var. Yakın Tarih Araştırmaları Merkezi veya Adil Hafıza Enstitüsü gibi. Unutmayalım, Ermeni tarafının kurgusu, gelecek nesillerimizi tazminat yükü altında bırakacak kadar da derinlikli! 3- Holokostu Anma İttifakı’nda Türkiye, şu an gözlemci üye. Yunanistan ise dönem başkanı. Bu sıfatı ile sözde Pontus soykırımı iddiasına zemin bulmaya çalışıyor. Türkiye, asıl üye olmalı ki hem dönem başkanlığını üstlenebilsin hem de bu tür diplomatik oyunları bozabilsin. |
Yorumlar kapatıldı.