İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransa’nın Ruanda Soykırımındaki Rolü Raporu Tartışma Yarattı

Arzu Çakır

PARİS — Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un talimatı üzerine kurulan 15 kişilik Tarihçiler Komisyonu’nun hazırladığı “Ruanda soykırımında Fransa’nın rolü” adlı rapor tartışma yaratmaya devam ediyor.

Komisyona başkanlık eden tarihçi Vincent Duclert’in adıyla anılan rapor, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın Ruanda politikasını eleştiriyor ve Mitterrand’ın “soykırımcılara destek veren çok vahim ve ezici bir sorumluluk” taşıdığını belirlediklerini açıklıyor. Ancak, Fransa’nın “doğrudan soykırıma katıldığı ya da işbirlikçi olduğuna dair bir kanıta ulaşılmadığı” sonucuna varıyor. Mitterrand’ın “kötü ve ideolojik bir bakış açısıyla, baskıcı ve yolsuz bir diktatör olan Juvenal Habyarimana’yı desteklediği” dile getiriliyor.

Soykırım sırasında Tutsi milislerine katılan ve 21 yıldır Ruanda Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Paul Kagame, sık sık Fransa’yı soykırımı desteklemek ve suç ortağı olmakla itham etti. Raporda ise, “İngiliz egemenliği altındaki Uganda’nın kışkırtmasıyla, Ruandalı Tutsiler’in Hutu iktidarına karşı çıktığı, Elysee Sarayı’nın Ruandalı Tutsiler’in yok edilmesine seyirci kaldığı, dönemin savunma bakanı ve birkaç diplomatın uyarısını da ciddiye almayarak, Elysee’de devlet kurumlarını dışlayan bir hücre oluşturup, Habyarimana yönetimine askeri ve politik destek verdiği” belgeleniyor.

Turkuaz Operasyonu ise Fransa hakkındaki şüphelerin artmasına yol açıyor. Fransa’nın, 100 gün süren katliamın ardından, “sivilleri koruma” iddiasıyla başlattığı Turkuaz Operasyonu’nda soykırım sorumlularını koruyarak Paris’e kaçmalarını sağladıkları iddia ediliyor. Soykırımdan sağ kurtulmayı başaran Ruandalı Tutsiler, “operasyonun soykırımcıları kaçırmak için yapıldığını” iddia ediyor ve Fransa’yı sert bir dille suçluyor.

Duclert Raporu’nu teslim alan Cumhurbaşkanı Macron, “Fransa’yı sorumlu ancak suçsuz” bulan raporu “memnuniyetle karşıladığını” açıkladı. Son derece titiz hazırlanan ve derin arşiv çalışması yürüten komisyonun, önemli pek çok gerçeği su yüzüne çıkardığını belirten Macron, “Rapor, Fransa’nın, Ruanda’da 1990-1994 yılı arasında yaşanan olaylarda oynadığı rolün anlaşılmasında önemli bir ilerleme kaydediyor. Bu raporun, Fransa ve Ruanda arasında geri dönülmez bir barışma sürecine giden yolu açmasını umut ediyorum” dedi.

Ruanda hükümeti ise Fransa’da “Ruanda soykırımının anma günü ilan edilen 7 Nisan” öncesi açıklanan raporla ortaya çıkarılan gerçeklerin yeterli olmadığını dile getirdi. Ruanda Dışişleri Bakanlığı’nın kısa açıklamasında, “Fransa’nın rolüne ilişkin ortak bir anlayışa doğru önemli bir adım olan bu raporu selamlıyoruz. Yakında bizim yayınlayacağımız raporun Duclert raporunu tamamlayacağı ve zenginleştireceğine inanıyoruz” denildi.

“Biz zaten biliyoruz”

Araştırmacı ve Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame’in eski danışmanı Jean-Paul Kimonyo’ya göre, Duclert raporunun sonucu, Ruanda raporunda sunulan unsurlarla uyuşmuyor. “Suç ortaklığı” unsurunun değerlendirme dışına itilmesini eleştiren Kimonyo, Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada, “Raporda yer alan aynı malzemeyi kullanarak oldukça farklı bir sonuca varabiliriz. Rapor, suç ortaklığı kavramının çok dar bir tanımını benimsiyor. Ancak soykırım niyeti paylaşılmadan da soykırıma suç ortağı olunabilir. Fransa’nın ne yaptığını söylemesini beklemiyoruz. Biz zaten biliyoruz” dedi.

Soykırımdan kurtulanların ve kurban yakınlarının kurduğu İbuka France derneğinin başkanı Etienne Nsanzimana, “Bu rapor, suç ortaklığı tanımını bir kenara atıyor. Ama buna rağmen gerçeğe doğru bir adım teşkil ediyor. Şimdi açıklama ve eylem bekliyoruz” dedi. Dernek üyesi Jeanne Allaire de “Mademki rapor Fransız devletinin bir dizi ağır ve ezici sorumluluğu olduğunu tespit etti, bir özür bekliyorum. Bir milyon kişi katledildi ve bunların arasında babam, kız kardeşim ve ailemin diğer otuz üyesi de var” diye konuştu.

“Doğru yönde atılan bir adım”

Ruanda Vatanserverver Cephesi (RPF) milletvekili John Ruku-Rwabyoma da Fransa basınına yaptığı açıklamalarda, “Bu, Fransa’nın eski inkar tutumuna göre, doğru yönde atılmış bir adımdır. Ben ve çok sayıda Ruandalı için rapor tamamlanmış değil. Çünkü biz tarihi biliyoruz, burada neler yaşandığını biliyoruz. Ruanda hükümetinin vereceği raporu merakla bekliyorum. Bazı insanlar eylemlerinden sorumlu tutulmalıdır. Tazminat olasılığı da araştırılmalıdır” ifadelerini kullandı.

Mitterrand’ın bakanları konuştu

Duclert Raporu’nda sık sık adı geçen soykırım döneminde Elysee Genel Sekreterliği yapan, eski Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine, “Fransa’nın suç ortaklığını dışlayan dürüst raporu selamladığını ancak Mitterrand’a yönelik sert eleştirilerden dolayı üzüntü duyduğunu” söyledi.

1992’den 1993’e kadar François Mitterrand yönetiminde Sağlık Bakanı olan Bernard Kouchner, soykırım sırasında Ruanda’yı ziyaret ettiğini belirterek, uyarmak için iki kez François Mitterrand’ı aradığını ancak Mitterrand’ın kendisini dinledikten sonra ‘abartıyorsun’ dediğini anlattı.

Macron Kigali’ye gidecek

Duclert raporu, iki ülke arasındaki diplomatik yakınlaşma çabaları sırasında yayınlandı. Cumhurbaşkanı Macron ilişkilerin normalleşmesi için, bu yıl Kigali’ye gideceğini açıkladı. Ancak, soykırımda Fransa’nın rolüne ilişkin gözler, Ruanda hükümetinin önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen raporunda.

Ruanda Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana’nın, 6 Nisan 1994’te uçağına yapılan saldırıda ölmesinin ardından 7 Nisan’da başlayan soykırım, 1 milyona yakın Tutsi’nin ve destekçilerinin ölümüne yol açtı. Soykırımcı olduğundan şüphelenilen birçok kişi 1994’ten sonra Fransa’ya sığındı. Bazıları Paris’te tutuklandı; ancak Yargıtay aralarında Ruanda Cumhurbaşkanı’nın dul eşi Agathe Habyarimana’nın da olduğu Ruandalılar’ın ülkelerine iade edilmelerini reddetti.

Kigali 2008’de, Fransa’nın soykırımdaki rolü hakkında çok tartışmalı bir rapor yayınladı. Mucyo Komisyonu raporunda, Fransa’yı 1992 gibi erken bir tarihte Hutu milislerinin oluşumuna katılmakla suçladı ve askerlerinin katliam ve tecavüzlere katıldığını iddia etti.

Fransa’da 32 ayrı suç duyurusu

Ruanda Sivil Partiler Birliği, Fransa’da 32 ayrı suç duyurusunda bulundu. Örgüt özellikle BNP-Paribas bankasını, Hutu milislerinin silah alımını finanse etmekle suçluyor.

Bir başka suç duyurusu ise François Mitterand yönetiminde, Elysée anti-terör hücresinin eski bir üyesi olan Yüzbaşı Paul Barril hakkında. Barril, Ruanda rejiminde özel güvenlikçi olarak Hutu rejimini desteklemekle suçlanıyor.

Bir diğer suç duyurusunda da çok tartışılan Turkuaz Operasyonu hedef alınıyor. Fransa ordusu, 1994’ın Haziran ayı sonunda Bisesero tepelerinde yüzlerce Tutsi’yi terk ederek katledilmelerine sebep olmakla suçlanıyor.

Ruanda raporu ne diyor?

Fransa’nın Ruanda politikasının, “politik, diplomatik, askeri, idari, entelektüel ve ahlaki bir felaket, François Mitterand’ın ve danışmanlarının sahip olduğu ve devletin diğer birimlerine de dayattığı bir ideolojik körlük” olduğu ileri sürülüyor.

Raporda, “Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın Juvenal Habyarimana ile olan şahsi dostluğu ve devlet kurumlarını devre dışı bırakarak tepeden yönetimi nedeniyle asıl sorumluluğu taşıdığı” vurgulanıyor.

“Fransa, Hutular’a ve onun liderine siyasi ve askeri destek sundu. İngiliz hakimiyetindeki Uganda tarafından kışkırtıldığı ileri sürülen Tutsiler’e karşı, iktidarı destekledi. Hem dost hem de Fransızca konuşan bir rejimi korumak istedi” ifadeleri raporda yer alıyor.

Rapora göre, rejimle askeri işbirliği o kadar açık ki soykırımın patlak vermesinden sonra da Hutular, sarsılmaz ortağı Fransa’dan silah talep etmeye devam ediyor. 15 Nisan 1994 tarihli Askeri İstihbarat Müdürlüğü’nden (DRM) alınan bir belgede, “Ruanda’nın Paris Büyükelçiliği’nin savunma ateşesi tarafından, İsrail ve Polonya’da satın alınan silahların taşınmasında özel mühimmat ve yardım talebi” yer alıyor. Ancak raporda, belgelere ulaşılamadığı için, 7 Nisan’da istenen bu silahların Fransa üzerinden Ruanda’ya aktarıldığını “kesin olarak açıklamanın imkansız” olduğu belirtiliyor.

Ancak 25 Nisan tarihli bir Dışişleri Bakanlığı notunda, Ruanda’nın yeni bir silah talebi olduğu belirtiliyor ve bu çok hassas sorun üzerine, pek çok gri alan bulunduğunu belirten tarihçiler, bunun kendi araştırma sınırlarını aştığını belirtiyor.

Rapordaki önemli olaylardan biri, hiyerarşi veya “paralel” yapı kelimesi. Raporda, “François Mitterrand’ın Ruanda dosyasına el koyması, olağan karar alma bağlantılarında görünen bakanlıkları ve yönetimleri atlatacak kadar ileri gidiyor. Düzensiz idari uygulamaların, paralel iletişim ve hatta komuta zincirlerinin, angajman kurallarının ve yasal prosedürlerin, sindirme eylemlerinin ve memurların veya ajanların, tahliye işlemlerinin varlığını gösterdi. Fransız devletinin demokratik ve kurumsal yüzünün arkasında, ne birinin ne de diğerinin sorumluluğu olmayan uygulamalar ortaya çıkıyor” denildi.

Cumhurbaşkanı’na bağlı çalışan “özel genel kurmay temsilciliğinin” operasyonel yetkisi olmadığı belirtilen raporda, “Ruanda dosyasında bunun tam tersi oluyor. Karanlık bir güç uygulaması söz konusu, iz bırakmayan sözlü talimatlar, Elysee askeri danışmanlarının doğrudan aktör haline geldiği, bu konuyla ilgilenmesi gereken kurumları devre dışı bırakan paralel eylemler şüphesiz sorun teşkil ediyor” ifadeleri yer aldı.

Dönemin pek çok önemli yöneticisinin suçlandığı raporda, “Cumhuriyetçi demokrasi ilkelerini savunduğu” vurgulanan eski Savunma Bakanı Pierre Joxe övgü alıyor. Rapora göre, Ruanda politikasını eleştiren az sayıda dış istihbarat birimi, “Uganda’nın Tutsiler’i desteklediği yolunda kesin bilgiler olmadığı, Habyarimana’nın demokratikleşme söylemlerinin inanılır olmadığı” uyarısında bulunuyor.

6 Nisan 1994’te Ruanda cumhurbaşkanının uçağına yapılan saldırıdan sonra Dış İstihbarat servisi DGSE, hızla “Tutsiler’i ve onlara destek veren güney Hutular’ı öldüren sorumluların listesini” paylaşıyor. DGSE, 2 Mayıs’tan itibaren Habyarimana’nın uçağına yapılan saldırının “kesinlikle FPR tarafından olmadığını” bildiriyor ve 11 Mayıs’ta gücün tamamen en aşırılık yanlısı Hutu grubunun kontrolu altında olduğu uyarısı yapıyor. Turkuaz Operasyonu başlamadan önce de “Fransa için tehlike büyük, katliam yapan Ruanda hükümetinin suç ortağı olarak görülme riski var” deniliyor.

Ancak alanda görev yapan ajanların geçtiği bütün bu uyarılar, Elysee Sarayı’nca görmezden geliniyor. Bu uyarıları yapan ve tarihçilerin raporda büyük saygıyla söz ettikleri ve ”az sayıdaki özgür bilinçle hareket eden” Dışişleri bürokratı Antoine Anfré veya misyonun başkanı General Jean Varret gibi isimler ya işten çıkarılıyor ya da dikkate alınmıyor.

Raporda, “Ruanda krizi Ruanda için bir felaket, Fransa için de bir yenilgiyle sonuçlanmıştır. Fransa Tutsiler’in soykırımında suç ortağı mı? Soykırım desteğiyle güç birliği yapma arzusunu kastediyorsak, arşivlerde bunu gösteren bir kanıta rastlamadık. Fransa devleti, soykırım sırasında, onu yürüten geçici hükümetten kopmakta yavaştı. Geç düzenlenen Turkuaz operasyonu birçok hayat kurtarsa da, ilk haftada yok edilen Ruanda’daki Tutsi’lerin büyük çoğunluğunu kurtarmakta gecikti. Bu nedenle ağır ve ezici bir dizi sorumluluk oluşturur” ifadeleri yer alıyor.


VOA

Yorumlar kapatıldı.