İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin vicdanı ve barış elçisi Kemal Yalçın

Birçok Ermeni, Rum, Süryani Kemal Yalçın’ın kitaplarını okuyarak Türklerle, Kürtlerle yeniden barışmıştır.

Fikret GÜNEŞ

Küstürdüm barışamam
Ayrıldım kavuşamam
Göz açtım seni gördüm
Yadınan konuşamam

Zaralı Ermeni Kirkor Ceyhan’ın annesinin söylediği bu seferberlik türküsünü çoğumuz biliriz, fakat bu türkünün nerde, niçin, ne zaman ve kimin için söylendiğini bilmeyiz veya bazıları bilmek istemez. Tıpkı bu türkü gibi daha binlerce beste, şiir, masal, öykü; han, hamam, kilise, cami, köprü ya da yerleşim yeri, dağ ve nehirlerin gerçek sahiplerini, isimlerini merak edip sormadık. Birileri kendi kafa yapısına göre tarihini, adını ve anlamını değiştirdi.

Yazar Kemal Yalçın 1992-1994 yıllarında Dortmund’da Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Eğitim Bakanlığının Gesamtschule Türkçe Öğretmenleri için açtığı Meslekiçi Geliştirme Kursu’na katılır. Kurs öğretmeni İstanbullu Meline Pohlman’ın Ermeni olduğunu öğrenir. Türkçe öğretmenlerine Türkçe dersi veren Meline dünyanın çeşitli yörelerinden edebi eserleri Türkçe öğretmenleriyle kurslarda işler.

Kurs bittikten sonra Yalçın bir gün Meline’ye:

“Neden bize bir Ermeni masalını, bir Ermeni şiirini, bir Ermeni öyküsünü anlatmadınız?” diye sorar.

Meline: “Anam siz sordunuz mu ki? Altı yıl bekledim. 150 öğretmene öğretmenlik yaptım. Bir tanesi çıkıp da bize Ermenice bir şiir oku, Ermeni masallarından bir örnek ver demedi,” der.

Kemal Yalçın bu konuşmadan sonra adeta sarsılır. Türkiye’de İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirmiş, felsefe öğretmeni olarak İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde çalışmış. Meslek hayatında sol, sosyalist düşünceleri savunmuş, Halkın Yolu adlı sol, haftalık bir gazetenin 1978-1980 yıllarında sahibi olmuş. 1975-1976 yıllarında Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) Genel Yönetim Kurulu Üyeliği ve TÖB-DER İç Anadolu Temsilciği yapmış, çeşitli sivil toplum kurumlarında görev almış, fakat Ermeni meselesini, Ermeni soykırımını öğrenmemiş. Kemal Yalçın bu duyarsızlığından kendi kendine utanır.

Bu olaydan sonra Yazar Kemal Yalçın 1994 yılından itibaren Türkiye’de Ermeni gerçeğini araştırmak için kolları sıvar.

1998 yılında Denizli-Honaz’da yaşayan aile meclisinde 1915 felaketinden kurtulmuş yaşlı Ermenileri aramaya gideceğini, Türkiye’yi dolaşacağını söyler.

Annesinden başka herkes, ağabeyleri, ablaları, yeğenleri karşı çıkarlar.

“Ermeni işi Rum işine benzemez! Başını belaya sokma, bırak bu işi!” derler. Yalnız annesi Yalçın’ı destekler ve cesaret verir:

“Ermeniler Allah’ın kulu değil mi? Onlar insan değil mi? Git ara bul, onlarla konuş!” der. Kemal Yalçın yollara düşer. Görüştüğü insanlar konuşmak istemezler; kimi “Bu civarda böyle olaylar hiç olmamış, hepsi yalan düşmanlarımızın tuzakları,” der. Bazıları da öğüt verir: “Fazla kurcalama bu işi!” derler.

Yalçın yoluna devam eder, hiç yılmaz. Amasya’dan başlayarak Taşova, Erbaa, Erzincan, Erzurum, Aşkale, Pasinler, Kars, Ani, Van, Malatya, Elazığ, Adıyaman, Kahta, Diyarbakır, Mardin, Midyat, Nusaybin, Hasankeyf, İdil, Gercüş, Ankara, İstanbul’da yaşlı Ermenileri bulur ve konuşur.

Zorla Müslümanlaştırılan Ermenilerle konuşur. 1942 yılındaki Varlık Vergisi uygulamasından dağılan, mağdur olan ailelerle konuşur. Aşkale’ye giderek yerli halktan Gayrimüslimlerin çalışma kapları hakkında bilgi toplar. Ne yazık ki yerli halktan çoğu bilgi vermek istemez.

Yasak, bin kiliseli Ani harabelerini gezer. Bin sene önce inşa edilen şehrin geride kalmış, yıkık, harabe mimarisine hayran kalır.

Birçok insan karşılarında bir Türk yazarını görmelerine hem üzülür hem sevinirler. Tıpkı Meline Pohlman’ın dediği gibi:

“Bugüne kadar kimse bize ‘Siz kimsiniz, neler yaşadınız?’ diye sormadı.” derler.

Kemal Yalçın esas adı “Zaruhi” olan Amasya’nın Filingirler adlı bir Alevi köyünde yaşayan “Safiye Güner” adlı yaşlı bir Ermeni kadını bulur. Safiye Güner aslının Ermeni olduğunu, asıl adının “Zaruhi” olduğunu torunlarından bile gizlemiştir. Zaruhi ilk kez Kemal Yalçın’ın yanında torunlarına Ermeni olduğunu, esas adının Zaruhi olduğunu ağlayarak açıklar ve bir soruyla başlar hayatını anlatmaya:

“…Yangın yeri nedir bilir misin? Bir ev yanar, kül olur, kavrulmuştur çiçekler…Rüzgârlara savrulur gözünden bile sakladığın insanlar, canlılar. Bir de yangından kurtulan çoluk çocuk, öteden beri vardır. Yangın kokusu, korkusu geçmez yıllarca üzerinden… Sen hiç orman yangınını gördün mü? Nasıl yanar yemyeşil çamlar, otlar? Toprak nasıl çatlar? Kozalaklar nasıl çıldırır? Karanlıkta iz izlersin, yangından kaçmak için kendini yakan kozalaklar… Kozalaklar kaçayım derken yayarlar yangını… Tek tük ağaçlar, çalılar, çamlar kalır kapkara, kömürleşmiş yangın yerinde… Yeşermez uzun zaman yanan dağlar. Yeşerse bile eski hali kalmaz… Pınarlar kurur, sular kesilir… Çok emek ister yangın yerlerinin yeniden yeşermesi… Sabır ister, sevgi ister…”

Kemal Yalçın, Zaruhi gibi daha birçok “kılıç artığı” Ermenilerin başından geçen olayları, acıları, sürgünleri, Seninle Güler Yüreğim adlı kitabında romanlaştırır.

1914 yılında yapılan son Osmanlı İmparatorluğu nüfus sayımına göre, şimdiki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde toplam 16,5 Milyon insan yaşıyordu. Bunların yaklaşık dört milyon kadarı Hıristiyan idi, Müslüman olmayan insanlardı. Ermeni, Rum, Süryani, Nasturi, Ezidi, Levanten, Musevi idi.

Aradan 107 yıl geçti. Türkiye’nin nüfusu 85 milyon oldu. Eğer kıyımlar, soykırımlar, sürgünler olmasaydı, insanlar huzur içinde yaşamış olsalardı günümüzde Türkiye’de 15-20 milyon kadar Hristiyan, Müslüman olmayan insan olması gerekirdi. Halbuki günümüzde Türkiye’de tüm Hristiyanların, Müslüman olmayanların toplam sayısı 100 binin altına düşmüştür.

Bu tespit Yalçın’da derin bir kırılma yaratır. Çok renkli, çok kültürlü, çok milliyetli, çok inançlı olan Anadolu’nun bu kavim insanları ne oldu, nereye gittiler, neden ve ne zaman Anadolu’yu terk ettiler?

Bütün bu sorulara cevap aramaya çalışan Yalçın bu insanların peşine düşer. Önce mübadele sonucu Yunanistan’a sürülen Rumları bulur, onlarla konuşur. Daha sonra Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Anadolu’dan göç etmiş Ermeni, Süryani, Rum, Ezidi, Kürt, Türk, Arap insanlarla konuşur. Onların acılarını, çilelerini ve umutlarını kâğıda döker.

Onlarla beraber tarihin karanlık derinliklerine giderken çoğu zaman ağlar, çoğu zaman hüzünlenirler. Günlerce uykusu kaçar. Nasıl bir dünya bu, nasıl bir Türkiye bu? Nasıl bir insanlık? Bütün bunlar kimin adına, neden yapılmış? Sorular sorular…

Konuştuğu Anadolu’nun Evlatları karşılarında bir Türk yazarını gördüklerinde duygulanırlar, ağlarlar, Kemal Yalçın’a sarılarak “Gel seni bir kucaklayayım. Sen İstanbul kokuyorsun, sen Midyat kokuyorsun. Sen bizim oralısın!” derler.

Yalçın bütün bu çalışmalarını Emanet Çeyiz, Seninle Güler Yüreğim, Sarı Gelin- Sari Gyalin, Kardeşlerim Var Uzakta, Anadolu’nun Evlatları, Hayatta Kalanlar, Süryaniler ve SEYFO, Süryani Halk Kahramanı Şemun Hanne Haydo ve Tek Kanatlı Kartal adlı kitaplarında yayınlar.

Kemal Yalçın’ın kitapları İngilizce, Almanca, İtalyanca, Ermenice, Arapça, Farsça, İspanyolca, Yunanca, Kürtçe, Süryanice, Hollandaca olmak üzere birçok dile çevrilir.

Kemal Yalçın Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde dört ayrı barış ödülü alır.

Yalçın Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kanada’da, Ermenistan, İsrail, Ürdün, İsveç, İsviçre, Fransa, Hollanda, Belçika gibi dünyanın birçok ülkesinde okumalar yapar, konferanslar verir.

Kemal Yalçın’ın Seninle Güler Yüreğim kitabı Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Karina Kocayan tarafından tiyatroya uyarlanır.

Oyun gösterildiği her yerde büyük bir ilgi görür. Yalçın başta New York, Las Vegas, Los Angeles olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Ermenistan’da Vanadzor, Yerevan, Gümrü şehirdeki gösterilerde hazır bulunur.

Yazar, orada oyunu gözyaşlarıyla izleyen insanların o katliamı tekrar yaşadığına tanık olur. Onlar kendi acılarını büyük bir cesaretle dile getirdiği için Yalçın’a teşekkür ederler. “Şimdiye kadar Türklerden nefret ederdim. Sen bir Türk olarak bizi yazdın sana teşekkür ederiz!’ derler. Yalçın’ı evlerine davet ederler. Beraber yolculuk ederler, Yalçın’a tercümanlık, rehberlik ederler. Amerika’dan Ermenistan’a kadar uzanan bu yolculukta Yalçın tekrar elde ettiği izlenimleri, gözlemleri bir araya getirir ve Tek Kanatlı Kartal adlı yeni kitabında yayınlar.

Tek Kanatlı Kartal kendini okutuyor, adeta eski bir dostunu sohbete, kahve içmeye davet edercesine okumaya davet ediyor. Bu kitapta insan ilişkileri, dostlukları okudukça insan kendini Anadolu’nun kadim kültürlerinin derinliklerinde buluyor. Güzelliklerin, dayanışmaların yanında acıları, vefasızlıkları ve sürgünleri okudukça, Anadolu’nun o katliam coğrafyası bir filim gibi insanın gözlerinin önüne seriliyor.

Kıtalararası bu uzun yolculuk anında Yalçın bir daha farkına varır ki Anadolu’dan kaçan, kaçırtılan Anadolu’nun bu evlatları gittikleri ülkelerde, yangından kaçan kozalaklar gibi hâlâ yandıklarının farkına varır. Bulundukları ülkelerde mal, mülk, çocuk, torun sahibi olmuşlar fakat hâlâ bir tarafı eksik dururlar, bir tarafını Anadolu’da bırakmışlar. Şimdi yaşadıkları ülkelerde tek kanatlı kartal gibi yaşamaktadırlar. Doğup büyüdükleri toprakları hiçbir zaman unutmamışlar, o topraklar gece gündüz aklından hiç çıkmamıştır. Anadolu’da çok büyük işlere imza atmış gerek komşularına gerekse ülkesine; başta kültür, sanat, mimari, sanayi gibi birçok hizmette bulunmuşlardır.

Kınalıadalı Setko Seter Tek Kanatlı Kartal’da anlatıyor: “Benim babam çok işler yapmış, fakat bunların en önemlisini söyleyeyim: Babam İstanbullulara temiz içme suyu verebilmek için mühendis olarak çok çalışmış. Taksim’deki Sular İdaresi binalarını babam yenilemiş ve geliştirmiş. Belgrad Ormanları’ndaki su bentlerinden İstanbul’a gelen su borularını yerleştirme projesini gerçekleştirmiş. Bu nedenle İstanbulluların içtiği her bardak temiz suda babam Aram Seter’in emeği ve hatırası vardır…”

Dünyanın dört bir yanına dağılmış kolu kanadı kırık Anadolu’nun evlatlarının çocukluğu İstanbul’un bir mahallesinde ya da Mardin’in bir dağ köyünde geçmiş. Bağlarını bahçelerini, dere sularını; okul arkadaşlarını, öğretmenlerini; komşuları Ali amcayı, Ayşe teyzeyi hâlâ unutmamışlar.

Anadolu’nun bağrından koparılanlar kendilerine uzanan bu dost elinin kıymetini bilmiş, Anadolu’dan hiç kopmadıkları, hâlâ İstanbullu, Zaralı, Amasyalı, Midyatlı olduğunu söylemişler.

Kimileri “Ben ölürsem beni memleketimde toprağa verin!” diye Yalçın’a vasiyette bulmuştur.

Kemal Yalçın onlara verdiği sözü tutarak bazılarının cenazelerini Türkiye’de toprağa verilmek üzere onları yolcu etmiş, bazılarının vasiyeti üzerine küllerini getirip İstanbul Boğazı’nın sularına bizzat kendisi serpiştirmiş.

Kemal Yalçın katliamlardan kurtulan, daha sonraki süreçte doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalan insanları dinleyerek, onların hayat hikâyelerini yazarak bir dostluk köprüsünü kurmuş.

Kemal Yalçın Anadolu’nun Evlatları’nın başlarına gelenler hakkında toplam 7000 sayfa kadar yazmış ve yayınlamıştır. Bu konuda en çok yazan ve yayınlayan yazar Kemal Yalçın’dır.

Kemal Yalçın’ın dediği gibi: “Geçmişi bilimsel olarak aydınlatmayan milletlerin bugünleri de gelecekleri de karanlık kalır. Geçmişin tarihe mal olmuş büyük yıkımları, kanlı olayları yok saymak, unutturmak bireylerin ve toplumun ruh sağlığını bozar. Doğru olan ön yargısız, niyetsiz özgür bir kafa, özgür bir bilim, özgür bir vicdanla kendi geçmişiyle yüzleşebilmek ve hesaplaşabilmektir.”

Birçok Ermeni hayatında ilk defe bir Türk ile tokalaştığını, konuştuğunu beyan etmiştir. Birçok Ermeni, Rum, Süryani Kemal Yalçın’ın kitaplarını okuyarak Türklerle, Kürtlerle yeniden barışmıştır.

Kemal Yalçın bir barış elçisi olarak Türkiye toplumuna büyük bir hizmette bulunmuştur ve bulunmaktadır.

Sinop Boyabatlı Ermeni Halk Âşığı Agop Yıldız’ın dediği gibi “Kemal Yalçın yazdığı kitaplarla Anadolu’nun Evlatları’nın dertlerine derman olmuştur. Kemal Yalçın Türkiye’nin vicdanı haline gelmiştir.”

Ben de Kemal Yalçın’ın kitaplarını okuyarak rahatladım, umutlandım. Geçmiş bugünün önsözüdür. Kemal Yalçın bugünlerin önsözünü yazmıştır. Dilerim bu kitaplar Anadolu’nun Evlatları’nın ortak acılarının dinmesine yardımcı olur.

Kalemine, yüreğine, vicdanına sağlık Kemal Yalçın!

Türkiye ve dünya seninle birlikte daha güzel!

İyi ki varsın!

Kısa bilgi:

Fikret Güneş Almanya’da, Moers şehrinde yaşamaktadır. Uzun yıllar Moers Alevi Kültür Merkezi’nin başkanlığını yapmıştır. Dersim, Maraş ve Çorum katliamları hakkında belgesel kitaplar yazmıştır. Avrupa Türkiyeli Yazarlar Gurubu ATYG üyesidir.


Artı Gerçek

Yorumlar kapatıldı.