Celalettin Can’ın, Independent Türkçe için Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu ile yaptığı söyleşinin ikinci kısmı
Celalettin Can: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin ilgili devlet görevlileri hakkında ‘kavuşturmasızlık’ ve ‘soruşturma izni verilmemesi’ ne yapılan itiraz ve başvurular sonucu; Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi ’21 Mayıs 2014 tarihinde ve Anayasa Mahkemesi 17 Temmuz 2014 tarihinde devlet görevlileri hakkında Dink cinayeti nedeni ile etkili soruşturma yapılması ve iddianame düzenlenmesi, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi de 1 Temmuz 2014 tarihinde ‘devlet görevlilerinin Dink cinayeti nedeni ile soruşturulmaları gerektiğine’ yönelik kararlar almıştı.
Bu kararlar sonucu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Devlet görevlileri hakkında soruşturma başlatmış ve devlet görevlilerinden ‘şüpheli’ sıfatı ile ifadeleri alınmaya başlanmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilk olarak 4 Aralık 2015 tarihinde ve ikinci olarak 10 Mayıs 2017 tarihinde ağırlığı Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü ile Samsun İl Jandarma Komutanlığı görevlisi olmak üzere 77 kişi hakkında iddianame düzenlemişti ve 2016 yılında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama başlamıştı.
Gazetemizde dün yayımladığımız makalenin son bölümünü bu noktada bırakmıştık. Cinayette sorumluluğu olduğu iddia edilen devlet görevlileri hakkında iddianame düzenlemiş olması sizinde kabul edeceğiniz gibi önemli bir adım ama sonuç ne oldu?
Hakan Bakırcıoğlu: Evet önemli bir adım oldu iddianameyi hazırlama süreci sorunlu… Öncelikle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cinayete giden süreçte yaşananlar ve Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi.
Cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkarmaya yönelik soruşturma derinleştirilmedi. Oysaki cinayete giden süreçte yaşananlar ile cinayet arasında doğrudan bir bağ bulunmakta idi. Şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında ‘kovuşturmasızlık’ kararı oluşturuldu.
İkincisi, cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinildi ve kurum arşivlerinde inceleme yapılmadı. Başka bir ifadeyle, Cinayette sorumluluğu olan devlet görevlilerinin bir kısmı, hatta önemli bir bölümü cinayete dair soruşturmanın yürütümünde görev aldılar. Dolayısıyla soruşturma ve dava dosyalarına onlar istediği kadar bilgi ve belge gönderdiler ve beyanlarda bulundular.
Üçüncüsü, cinayette sorumluluğu olan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlilerini soruşturmadı. Yalnızca 2004 yılında İstanbul Valiliği’nde Hrant Dink ile görüşmeye katılan vali yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesini aldı ve Ergun Güngör ile Özel Yılmaz hakkında ‘kovuşturmasızlık’ kararı oluşturdu.
Dördüncüsü, cinayette sorumluluğu bulunan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bir kısım görevlisi hakkında iddianame düzenlemedi.
Beşincisi, elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçilerek karara bağlandığı açığa çıkarıl(a)madı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ‘kovuşturmasızlık’ kararına yönelik itirazımız ise Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Anayasa Mahkemesi ise 2019 yılında bu konular ile yapmış olduğumuz başvurumuzda ihlal kararı oluşturmadı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi ve oluşturan ‘kovuşturmasızlık’ kararları ile davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş oldu. Böylece bütünlüklü bir yargılamanın gerçekleşmesi olanağı kalmamış oldu.
Celalettin Can: Anlaşılan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava bitme aşamasına gelmiş. Son durumu açıklasak…
Hakan Bakırcıoğlu: İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2016 yılında başlayan dava, Mahkeme başkanı ile hakimlerin değişmesi nedeni ile birkaç farklı heyet tarafından görüldü. Son değişikliğe değin Mahkeme heyetleri tarafından müdahil taraf olarak taleplerimiz dikkate alınmakta iken, Mahkeme heyetindeki son değişiklik ile birlikte tutum değişikliği gerçekleşti.
Yeni Mahkeme heyeti, ilk olarak, önceki Mahkeme heyeti tarafından tanık olarak dinlenmesine karar verilen MİT görevlilerinin dinlenmesi kararından rücu etti (kararından döndü b.n). MİT görevlilerinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasından vazgeçilmesini gerektiren bir neden olmadığını belirterek, MİT görevlilerinin dinlenmesi kararına geri dönülmesini talep ettik fakat bu talebimiz reddedildi.
Duruşmada, Mahkemenin MİT görevlilerinin bilgilerine başvurulmamasına yönelik aldığı kararın yargılama ile cinayetin tüm yönlerinin açığa çıkarılmasının amaçlanmadığı sonucunu doğuracağını, mahkemenin bu tutumunun müdahil taraf olarak tarafımızca da bu şekilde değerlendirileceğini de beyan ettik.
16 Eylül 2020 tarihli duruşmada Genelkurmay Başkanlığı’na yazı yazılmasına, yazılacak yazıda 22 Şubat 2004 tarihli basın açıklaması yapılmasının neden ve nasıl karara bağlandığının, bu yazı ile ne amaçlandığının, MİT Müsteşarının Genelkurmay Başkanlığı’ndan kim tarafından arandığının, Hrant Dink ile görüşülmesinin neden istendiğinin ve Hrant Dink ile yapılan görüşmede ne amaçlandığının sorulmasını talep ettik, bu talebimiz de Mahkeme heyeti tarafından reddedildi.
Yine 16 Eylül tarihli duruşmada Hrant Dink cinayeti tasarısı ve Yasin Hayal’in faaliyetleri ve Mcdonalds eylemi ile bilgisi olan 6 kişinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasını talep ettik ve bu talebimiz de diğer taleplerimiz gibi reddedildi.
Kovuşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerimizi reddeden Mahkeme heyeti tarafından dava dosyası esas hakkındaki mütalaasını hazırlamak üzere Cumhuriyet Savcısına tevdi edildi ve bu kararı ile Mahkeme delil toplama sürecini sonlandırdığını ile dava dosyasındaki delil durumuna göre karar oluşturacağını ortaya koydu.
Cumhuriyet Savcısı tarafından da 14 Aralık 2020 tarihinde dava dosyasına esas hakkındaki mütalaa sunuldu.
İstanbul C. Başsavcılığı tarafından cinayetin önemli birkaç boyutuna dair etkili soruşturma yapılmamıştı ve düzenlenen iddianameler de bu nedenle bütünlüklü bir yargılamayı olanaklı hale getirmemişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin son heyeti tarafından Hrant Dink cinayeti yargılamasının sınırlarının ve kapsamının belirlenmesine yönelik bir tutum alındı ve Mahkeme cinayeti bir bütün olarak, tüm yönleri ile tartışmayacağını ve yargılamaya konu etmeyeceğini ortaya koydu.
Davanın kapsamını ve sınırlarını belirlemeye çalışan, cinayeti tüm yönleri ile yargılamaya konu etmeyeceğini ortaya koyan Mahkemenin oluşturacağı kararının müdahil taraf olarak bizim için de davaya duyarlı olan toplum kesimleri için de ikna edici olmayacağını bu tarih itibari ile beyan etmekteyiz.
Celalettin Can: Anlaşılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iddianameyi hazırlama sürecinde cinayetin gerçek faillerinin açığa çıkması için sonuç verici bir soruşturma yapmamış, hatta cinayet sürecine bütünlük içinde bakmaktan sakınmış ve bunun bir sonucu olarak kimi önemli şüphelileri iddianameye etmemiş…
Hele de cinayette sorumluluğu olan devlet görevlilerinin bir önemli bir bölümünün cinayet soruşturmasının yürütmesinde yer almaları ki çok muhtemel onların gönderdiği bilgi, belge ve ifadelerin iddianamenin yönünü belirlemiş olduğu çok muhtemel…
Mütalaa ve savunma aşamasında biraz sıkıntı verecek mahkeme Heyeti üyelerini, çoğu kez Mahkeme heyetini değiştirmek çok bilinen güç hukuku oyunudur. Onun da gereği yapılmış.
Müdahil Avukatlar son bir çıkış yaparak cinayet sürecinin son bir gerçek dökümü üzerinden Hrant Dink’e adalet arayışını tamamlamak istemişler ama tüm bu talepleri reddedilmiş…
‘Cinayeti yargılamanın sınırlarını ve kapsamını belirleyerek’ aslında mahkeme ‘cinayeti bir bütün olarak, tüm yönleriyle yargılama konusu yapmayacağını’ ifşa etmiş ve Hrant Dink davasını tarihe havale ederek kendince bitirmiş…
Bitti mi, bitmez!
Hrant Dink’i katleden irade daha cinayetin gerçekleştiği gün maşeri vicdanda mahkûm oldu…
Ve Hrant Dink’e adalet arayışı, herkese adalet arayışının meşalesi oldu çünkü…
Adaletli ve yaşanılır bir toplum idealiyle…
Teşekkürler Hakan Bey…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar kapatıldı.