İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İçimizdeki kara delik – Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Oşin Çilingir’in Aras yayınlarından çıkan “İçimizdeki Kara Delik”ten daha iyi bir niteleme olabilir mi, titan devletin ardında bıraktığı açık yaralar için.

Kurbansız yapamayan, dinsel kurban ritüeli ile yetinmeyen zorba bir devlet.

İbrahim, oğlu İsmail’i kurban etmek istedi Tanrı’ya.

Yok! Dedi Tanrı. Bu çok fazla! Takdir ediyorum bana olan bağlılığını. Kanıtladın bunu, oğlunu kurban etmene gerek yok! Ve en barışçıl hayvanı indirdi gökyüzünden.

Ama titan devlet, yetinmedi bununla, peş peşe, farklı olan halkları, grupları, kuşakları kurbanlaştırdı…

Genç kanı akıtmaya doymadı.

2015 yılında Ermeni halkının yitik insanları, yaşlısı genci, kadını erkeği, çocuğu genci bir ikonada kutsandı. Kurban değil martir/şehit ilan olundu.

Hani, Sarkis Dayday’ın dillendirdiği gibi, tehcir türkülerinden dolayı:

“Dini uğruna giden Ermeni”…

Yalçın / Oşin Çilingir’i yitirdik bedensel olarak, ama anısı bizimle yaşayacak hep.

Onu 1972 aralığında ilk tanıdığımda sadece Yalçın’dı. Selimiye’nin temerküz kampı tarzında oluşturulan, özel ahır koğuşlarında. Türün özel olarak hazırlatmıştı, Kızıldere sonrası operasyonlardan sonra.

NATO Generali Faik Türün, Kore savaşına katılmış, en militan antikomünist subaylardan biri idi.

Zaten bunun için sözde darbe mağduru Demirel’in partisi AP’den mebus seçilecekti.

Milliyetçi Cephenin küçük ama güçlü payandası ise yine bir başka eski zabitin, Türkeş Albayın MHP’si idi. ABD’de özel eğitimden geçen zabitlerden biri idi.

1944 yılında Nazi Almanyası yanlıları olarak gözaltına alınacaklardı ama, bu askeriyeden atılması için bir neden olmayacaktı Milli Şef için.

Albay Türkeş, 27 Mayıs darbesinin güçlü sesiydi. Ama 27 Mayıs’tan sonra bir darbe daha yaşandı. Cuntanın 14 üyesi tasfiye edildi ve ülke dışı sürgüne yollandı.

Darbe içi darbe… Aynı 9 Mart/12 Mart iç içe darbesi gibi.

Aynı 15/16 Temmuz iç içe darbesi gibi…

14’ler, cunta yönetiminin devamından yanaydı, cunta çoğunluğu ise iktidarın CHP’ye tesliminden.

Ama 14’lerin içinde de farklı farklı yönelimler vardı. Kimi Türk Baas’ı peşinde, kimisi Turan hayali peşinde. Onlardan bir tanesi ise, TİP açıldıktan sonra ona yönelecek, hatta Denizli’den TİP mebusu olacaktı. Tank Binbaşısı Muzaffer Karan. Sürgünde onun payına Oslo düşecekti.

Muzaffer Karan, 2006 yılında 90 yaşında öldü.

Yalçın Çilingir, 1972 yılında Muzaffer Karan ile mektuplaşmalarından dolayı tutuklanmıştı.

Mektup ile örgüt kurmak iddiası 12 Mart sıkıyönetiminin en ilginç dosyalarından biri olacaktı.

Yalçın, eşi ve eşinin mektuplaşmaları.

  1. koğuşta, Yalçın Çilingir, Oktay Etiman, Muzaffer Oruçoğlu, Emin Karaca, THKO’dan Osman Bahadır, Rasih Nuri İleri ve Mihri Belli’ci 16 Hazirancılar, TKPC/İşçi kesimi davası sanıkları birlikte kalmıştık.

İki katlı tek bir ranza vardı, duvar boyu, ahşap, temerküz kamplarındakini andıran. Diğer koğuşlar ile mutlak tecrit vardı. Komşu 6. koğuşta ise İdamlıklar kalıyordu, Parti/Cephenin ağır topları.

Koğuşlarda ciddi işkence sonrası sendromları yaşanıyordu. Bizim 5. koğuş en kolay baş etti bu sendromlarla, belki de emekçi ağırlığından dolayı.

Kalanlar doğrudan Ziverbey özel sorgu merkezinden geliyor, Selimiye’de özel tecrit hücrelerine alınıyor, daha sonra tecrit koğuşlarına aktarılıyorlardı.

Yalçın ile epey şakalaşmıştık, mektupla 3 kişilik örgüt iddiasından dolayı.

Hey gidi Selimiye Zindanı 5. Koğuş!

Yalçın’la yolumuz daha sonra 1980 yılında Demokrat gazetesinde kesişecekti. Ayşe Nur ile Yalçın, Hrant Dink ve kardeşlerinin iki kıtada kitapçı dükkanı açmasına yardımcı olacaktı. 1982 olmalı.

Ve sonra yolumuz Aras Yayınları ile AGOS’ta kesişecekti. Vicdanın yolu bir! Bence akıl kadar önemli.

Dkranekertli, Tıbravanklı Oşin Türkçeyi yazın dili olarak en iyi kullananlardı.

Keşke Ayrıntı Yayınları, Demokrat’ta çıkan harika yazılarını kitaplaştırsa.


https://www.evrensel.net/yazi/87935/icimizdeki-kara-delik

Yorumlar kapatıldı.