İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur…

Osmanlı’daki en eski halk müziği kayıtları bilimsel bir araştırmayla ortaya çıktı. İstanbul Türküsü olarak bilinen “Üsküdar’a gider iken”den Ravel bestelerine kadar pek çok eser Edison fonografıyla kayıt altına alınmış.

Osmanlı topraklarında alanda yapılan en eski halk müziği kayıtlarını yapan Hubert Pernot ve Felix von Luschan’ın konuyla ilgili çalışmaları ilk kez tüm detaylarıyla Türkçe literatüre girdi. Pernot’nun 1898-99’da Sakız Adası’nda Yunan dili araştırmaları kapsamında Rum köylülerden kaydettiği ezgilerin Bâbı Âli’den Fransız besteci Ravel’e uzanan hikâyesi çok ilginç. Luschan’ın arkeoloji araştırmaları için gittiği Zincirli’de Ermeni delikanlı Avedis’ten kaydettiği Türkçe halk şarkılarında tanıdık ezgilere, özellikle İstanbul Türküsü olarak bildiğimiz Üsküdar’a Gider İken’e rastlamak şaşırtıcı. Edison fonografıyla taşrada yapılan bu kayıtlarla dönemin müzik üretimi, ses arşivleri ve bilim-sanat ortamlarına dair her şey didik didik araştırılmış. “Fonograf Alanda-Erken Dönem Karşılaştırmalı Müzikoloji Çalışmaları ve Türkiye” başlıklı çalışma, bu güçlü içerikle ulusal ve uluslararası literatürde pek çok açıdan ilk olma özelliğine sahip.

Berlin, Fransa, Yunanistan ve Türkiye’yi içeren bölgedeki çalışmaları Türk okuyucusuyla buluşturanlar ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) İstanbul Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü’nden bir ekip. Bu ekipten araştırma görevlisi Nihan Tahtaişleyen sorularımızı yanıtladı:

‘DEVAMI GELECEK’

Pandemi döneminde böyle geniş kapsamlı bir çalışma nasıl yapıldı?

Kitabın fikir annesi Elif Damla Yavuz, ben ve Erdener Önder bir süredir yabancı araştırmacıların Osmanlı coğrafyası ve Anadolu köylerinde yaptıkları kayıtlar üzerine çalışıyoruz. 2019’da dünyanın en kapsamlı ve eski ses arşivi olan Berlin Fonogram Arşivi’nde 7 ay araştırma yaptım. Elif zaten yıllardır Alman araştırmacıların yaptığı çalışmalara hâkim ve yaptığı çevirilerle alana sürekli katkı sağlayan bir müzikolog. Ela Alpman, Divin Gençoğlan ve İdil Özcan da başlangıçta Fransızca ve İngilizce temel metinleri çevirmekle bu kitaba katkı sağlayacak iken hepimizin dizginlenemez merakıyla iş büyüdü. Berlin ve Paris’teki ses arşivleriyle görüşüldü, Yunanistan’daki akademisyenlerle ilişki kuruldu. Bulduklarımız sonucunda bu çalışmayı genişletmek ve kitaba dönüştürmek, literatüre katmak boynumuzun borcu oldu. Erdener de hem arşiv çalışan bir etnomüzikolog hem de Berceste Yayınevi sahibi olarak tam destek verdi. Yani temeli çok önceden atılmış ama salgın döneminde bir bölümü sonlandırılmış bir çalışma. Dahası da gelecek…

DİLİ SADE…

Kitabın başlığı akademik olduğu için uzman olmayan okuru korkutuyor ama dili sade ve sunulan belgeler çok etkileyici. Okur bu kitapta ne bulacak?

Evet, akademik bir çalışma ama korkutucu değil. Biz daha çok 20. yüzyılda Avrupa’da ses arşivlerindeki bilim ve sanat ortaklıklarını, Türkiye’nin bu ortaklıktaki yerini gösteren bir fotoğraf çektik. Bu fotoğrafta her okuyucu, kendine göre bir detay görecek ve istediği çerçevede bu bilgileri kullanabilecek. Dili de sade. Müzikolog olmayanların da müzikle ilişkisini başka bir boyuta taşıyabileceğimize inanıyorum. Türkiye’de ilk kez yayımlanan eski halk müziği notalarını gören müzisyen dostlarım, iyi birer tarih okuyucusu olan arkadaşlarım hatta sosyolog, arkeolog ve arşiv çalışan sanatçılardan da olumlu dönüşler aldık. Arşiv kayıtları, notalar, fotoğraflar, Osmanlıca, Fransızca, Almanca ilk elden belgeler, kitapta çok malzeme var… Okuması zor olmasa da okuyucuyu bilgi bombardımanına tuttuğumuz için arada soluklanmak gerekebilir.

Osmanlı topraklarındaki halk müziği kayıtlarını neden Türkiye’deki arşivlerde değil de yabancı arşivlerden buluyoruz?

Ne yazık ki Türkiye’de koleksiyonuna kolayca ulaşabileceğimiz kurumsal bir ses arşivi yok. İlgili kurumlar Avrupa’daki gibi yeterli devlet desteğine sahip değil ya da isteksiz ve içe kapalılar. Bu malzemeye erişmek istediğinizde girişiminiz olumsuz sonuçlanıyor. Yine de ticari şirketler, kişiler üzerinden hareket ederek bazı arşiv kayıtlarını yayımlayabiliyor. Bu konuya dikkat çekmek için Berlin, Viyana ve Paris’teki ses arşivleriyle ilgili detaylı bilgi aktardık kitapta. Avrupa, ses arşivlerini tarihsel insanlık hazinesi olarak görüyor. Türkiye’de de bu bilinci ön planda tutmak gerek.

Diğer taraftan Türkiye’de uzun yıllar başka dillerdeki halk müzikleri kayıtları göz ardı edildi. Rumca, Ermenice, Kürtçe, Süryanice gibi bu toprakların zenginliğini gösteren ezgilere dair kayıtlar hep yabancılar tarafından yapıldı, Avrupa ve Amerika’daki arşivlere taşındı. Farklı dillerde olsa da halk ezgileri bu topraklarda yaşayan kültürlerin buluştuğu ortak bir payda. Bu sebeple Sakız Adası’nda Pernot’nun yaptığı Rumca kayıtlar ve Luschan’ın Zincirli’de yaptığı Türkçe ve Kürtçe kayıtları tarihimize işlemek önemliydi. “Üsküdar’a Gider İken’in geniş bir coğrafyadaki dolaşımını görmek şaşırtıcı, onu 12 yaşındaki Avedis’ten dinlemek keyif verici aynı zamanda…

‘GERİ DÖNÜŞLER ÖVGÜ DOLU’

Nasıl geri dönüşler aldınız?

Bizim alanımızda çalışmalarıyla literatüre katkı sağlayan hoca ve meslektaşlarımızın hepsinden gerek yazılı gerek sözlü olarak övgü dolu geri dönüşler aldık. Berlin Fonogram Arşivi’nin yönetimi, Almanya ve Amerika’da arşiv çalışan bazı müzikologlar yayının ardından yeni önerilerle geldi, kitabı Türkçe de olsa kurumsal ve kişisel arşivlerine aldılar. Türkiye’nin önde gelen üniversite ve kütüphaneleri de kitabı hemen edindi. Değerli klasik kemençe üstadı Derya Türkân en çok heyecanlanan müzisyenlerden oldu. Beni en çok şaşırtan ise konuya uzak olduğunu düşündüğüm caz müzisyenleri dostlarım Çağrı Sertel ve Eylül Biçer’in ilgisi oldu. Özellikle kitabın içinde yer alan ve ilk kez yayımlanan notaların, tarihin derinliklerindeki sesleri bugüne taşıyor oluşu icracıları epey heyecanlandırıyor. İsteyenler kitabı bercesteyayinevi.org adresinden online edinebilir. Çok yakında bu kitaptaki detaylardan başkaca sesli ve yazılı kaynakları müzikseverlere ve akademi camiasına sunacağımızı da eklemek isterim.


Cumhuriyet Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.