İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstanbul’da bambaşka bir dünya

Nükhet Everi

Bugün çökme tehlikesi haberleriyle gündemde olan Yerebatan Sarnıcı’yla birlikte İstanbul’u yeraltından keşfe çıkalım

Binlerce yıllık tarihi, eşsiz yapıları, Boğaziçi gibi doğal güzellikleriyle mutlaka görülmesi gereken şehirler listelerinin vazgeçilmezi İstanbul, ziyaretçilerini yalnızca bu güzellikleriyle büyülemekle kalmaz. İstanbul’un altında da öyle bir İstanbul var ki alır sizi bambaşka dünyalara götürür. Bizans döneminde yapılmış sarnıçları kastediyorum. Düşman saldırılarında şehir susuz kalmasın diye suları toplayıp bu sarnıçlarda biriktirirlerdi. Bugünlerde bu sarnıçların en önemlisi olan Yerebatan Sarayı çökme tehlikesi haberleriyle gündemde.

Yerebatan Sarayı, dünyada eşi emsali bulunmayan muhteşem bir yapı; dünyanın en büyük sarnıcı.

Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 6. yüzyılda yaptırılan bu sarnıç, suyun içinde yükselen 336 adet sütunuyla o kadar heybetli bir görünüme sahiptir ki, -hak ettiği biçimde- “Yerebatan Sarayı” diye adlandırılır. İmparatorun yaşadığı Büyük Saray’ın ve çevresinin su ihtiyacını sağlayan sarnıçlardan, Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra kısa bir süre daha yararlanılır, Osmanlı döneminde su sistemleri kurulduğunda bu sarnıçlar artık kullanılmaz.

Gezginler sayesinde

Avrupalı gezginler sayesinde Yerebatan Sarnıcı yeniden gündeme gelir ve Osmanlı döneminde bazı restorasyonlardan geçer. Cumhuriyet döneminde de ufak bir sandalla gezilebilen bu sarnıç, 1987’de temizlenir ve bir gezi platformu inşa edilir. Sarnıcın en dibinde bir köşede Medusa kafaları vardır. Tam bu noktada sonradan yapılmış bir duvar elbette herkesin dikkatini çeker. O duvarın arkasında yıkık dökük vaziyette duran 41 sütun bulunur. O kısım muhtemelen 18. yüzyıl sonlarında bir depremde çökmüştür. Yerebatan Sarayı’nın başka bir bölümünde 2017 senesinden bu yana bir restorasyon çalışması sürüyor ve sarnıcın geri kalan kısmı da gezilebiliyor.

Restorasyon açık yapılabilir

Şimdi bu çökme tehlikesi olduğu söylenen ve zaten çökmüş, günümüze kadar da böyle gelmiş kısmın restore edilip edilmeyeceği, edilirse nasıl ve hangi yöntemlerle restorasyon olacağı, bilim kurulu ve danışma kurullarının işi. Onlar bu konuyu tartışıp bir sonuca varır. Ama benim gönlüm ister ki şayet burada bir restorasyon yapılacaksa işlemler kapalı kapılar ardında gizli saklı yürütülmesin.

Aynen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde olduğu gibi interaktif bir restorasyon yapılabilir. Yani cam ya da saydam bir malzemenin arkasında uzmanlar çalışırken ziyaretçiler de bu çalışmaları görebilir. Fiziksel olarak bu mümkün. Duvarları dört metre kalınlığında ve günümüze kadar gelmiş, ne depremler görmüş bu yapının iyi bir restorasyonla eski güzelliğine kavuşacağına inanıyorum.

Yeni yılda seyahat dileyin

1963 yapımı James Bond filmi “Rusya’dan Sevgilerle” İstanbul’u ve gizemli atmosferiyle Yerebatan Sarayı’nı dünyaya tanıtmış ve sevdirmişti. Ama Yerebatan elbette çevredeki ve İstanbul’daki tek sarnıç değil! Yerebatan Sarayı’nın çok yakınında, Sultan Ahmet Meydanı’nda Binbirdirek Sarnıcı, biraz daha ötede Şerefiye Sokak’ta bulunan Şerefiye Sarnıcı, Sultan Ahmet Nakilbent Sokak’ta Nakkaş Halıcılığın içinde bulunan ve Büyük Saray’la ilgili olduğu düşünülen Nakilbent Sarnıcı, Bodrum Mesihpaşa Camii yanındaki Myrelaion Bodrumu ve Yavuz Selim’deki İpek Bodrum Sarnıcı diye anılan yapılar, İstanbul’un altındaki pek çok sarnıca yalnızca birkaç örnektir.

Turizm acentelerinin “Yer altı İstanbul’u” adı altında çok ilginç turlar düzenlediğini ve pek çok sarnıcın özel olarak açılıp ziyaret edilebildiğini biliyor muydunuz? Bence gezebildiğimiz günler geldiğinde böyle bir turu yapılacaklar listenize alın derim.

Yeni yıla girerken “seyahat” dilemeyi unutmayın.

Hepinize sağlık, mutluluk, huzur, bolluk ve bereket dolu güzel bir yıl diliyorum.


Milliyet Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.