İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Sürgün Portresi: Ayşe Şan

‘Kadın, Dengbêji söyleyemez’ diyen bir aileden ‘Kürtçe şarkı söylemek yasaktır’ diyen bir devlete kadar baskının her halini iyi tanır Ayşe Şan. ‘Ölsem de Kürtçe şarkı söyleyeceğim’ diyen Ayşe Şan’ın kararlılığı hiç bitmez

Mehmet Elma/İstanbul

BenzerHaberler İçerik Yok

Kürtler için Êyşana Kurdi, Türkler için Ayşe Şan, Araplar için Êyşana Êli’ydi o… Egemen bütün zihniyetlere karşı savaşarak ayrıldı aramızdan. Acılarını, sanatını ve direnişini miras bıraktı tam 24 yıl önce bugün bizlere, yitik bir vasiyetle…

1938’de Diyarbakır’da Dengbêj bir babanın kızı olarak dünyaya gelir Ayşe Şan. Diyarbakır’ın o dönemki sosyokültürel şartları Şan’ın müziğini icra etmesi için elverişli değildir. Bu dezavantaj ve erken yaştaki evliliği onu devamlılığı olan bir sürgüne tabi tuttu. Müziğini kendi dilinde söylemesi kendisi için adeta bir görevdi. Bu görev Ayşe Şan’ın daha sonra 6 yıl kanserle mücadele etmesine ve vasiyetinin yerine getirilmemesine kadar sürecek olan amansız ve acımasız bir görev. Kürdün kaderi olan o sürgüne işte bu görev nedeniyle adım atar. Acıyı doğuran topraklardan, acıya gebe topraklara göç eder. Yani bir ülkeden, bir iç ülkeye. Sırasıyla Antep, İstanbul, Almanya, Bağdat ve İzmir’de yaşar. Ursula K. Le Guin’in “Sürgünde yaşamak için doğmuştum anlaşılan ve eve dönmenin tek yolu ölmekti’’ dediği cümle bile Ayşe Şan’ın sürgününü asla anlatmaya yetmeyecekti.

Aile, toplum ve devlet…

Dengbêji söyleyemez diyen bir aileden, Kürtçe şarkı söylemek yasaktır diyen bir devlete kadar baskının her halini iyi tanır Şan. İlerde, ‘ölsem de Kürtçe şarkı söyleyeceğim’ diyen Ayşe Şan’ın o kararlılığı ta sürgünün başlarına dayanıyor. Antep’e yerleşirken ilk iş bir terzi atölyesi kurup çalışmak oldu. Daha sonra Abdullah Nail Baysu’nun da yardımıyla Antep radyosunda Türkçe türküler söylemeye başladı. Kürtçe şarkı söylemek istediğini sıklıkla Baysu’ya ileten Şan 50’lerin sonlarına doğru İstanbul’da nispeten daha ‘ılımlı’ bir atmosferde ilk Kürtçe 45’lik plağını çıkarmayı başardı. Bu plakta bir taraftan geleneksel dengbêj parçalarını yorumlarken diğer taraftan kendi yaptığı parçaları da seslendiriyordu. Kürtçe’nin devlet dersinde ‘sakıncalı’ bir hal alması sonucu Şan’ın albümleri artık el altından satılmaya başlanmıştı.

Lê qederê malik şewityê

İstanbul’da her ne kadar ‘yasaklı ve sakıncalı’ olsa da Ayşe Şan Kürtçe ve Türkçe konserler verir. Ez Xezalım adlı parçası 1963’te çıkar ve Şan’ın tanınırlığı bu parçayla başlar. Ayşe Şan’ın bir yıl sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun artık geniş kitlelerce tanınmasını sağlar. 68’de yükselecek olan sesin gölgesi, yıllar öncesinden Türkiye’de yavaş yavaş hissedilmeye başlanmıştı bile. Kaotik bir hal alan ülkede Şan, çareyi Almanya’ya gitmekte bulur. Günümüzde 40-50 yaşlarında olan hemen hemen bütün neslin bildiği “Qederê” parçası ve hikayesi burada ortaya çıkar. Şan’ın 18 yaşındaki kızı Şahnaz yaşama veda eder ve Şan, Qederê parçasını yazar.

“…Lê qederê malik şewityê wele

tu tim yaxa min bernadî

Te darê çuqûrê daye ser piyê min

sêwiya xwedê

Ji welêt derxistime malxerabê te

ez gerandime war bi war yar”

Bağdat’ın Sesi ve Arif Cizrawi…

Ayşe Şan’ın yaşadığı derin baskıya bir de sürgünde evlat acısı eklenir. 70’lerin sonlarına doğru Türkiye’ye geri döner Şan. Artık birçok şey eskisi gibi değildir Şan için… İstanbul’da yaşamı umduğu gibi gitmez. 80’ler bütün kızgınlığı ile Türkiye’yi esir almış ve bu durum Kürtçe şarkı söylemek isteyen Ayşe Şan için büyük bir engel teşkil ediyordu. Bütün baskılara rağmen Şan hala Kürtçe söylüyor ve direniyordu. Şan’ın bu ısrarı tehditlerin ve baskıların artmasına neden oldu. 1979 yılının sonlarında artık Şan için Bağdat’ın yolu gözükmüştü.

M. Arif Cizrawi, Tahsin Taha gibi bilinen seslerle tanışma fırsatı da yakalayan Şan, Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Êyşana Eli adıyla sesini duyurmaya başlar. O dönemin Hêwler Valisi’nin daveti üzerine Hêwler’e giden Şan orada birçok konser verir. Ayşe Şan’ın yaşamından çok etkilenen M. Arif Cizrawi onun için, ‘le le le waye, eyşane le waye, çav biçuke le waye..’ gibi birçok eser seslendirmiştir. Bir süre Bağdat’ta müzik çalışmalarını yürüttükten sonra tekrar Türkiye’ye dönme kararı alır Şan, çocuklarıyla beraber İzmir’de yaşamaya başlar.

Her dilden şarkılar

Ayşe Şan’ın nasıl bir müzisyen olduğunu anlayabilmek için dönemin ünlü Halk Müziği sanatçılarından Nezahat Bayram’ın şu anektodu çok önemlidir: “Ayşe Şan ile beraber sayısız konserler verdik. Sevilen bir sesti… O, konservatuvarlı olmamasına rağmen, pek çok konservatuvarlı sanatçının okuyamadığı türküleri çok rahat ve düzgün bir şekilde okurdu… Sadece Türkçe okumazdı. Kürtçe, Farsça, Arapça ve Rum türkülerini de çok güzel yorumluyordu…’’

Rumca şarkı okuması üzerine ise bir konser anısını anlatan Bayram, Şan’ın nadir bir kişilik olduğunu şu sözlerle anlatıyordu: “Yine kalabalık bir sanatçı kadrosuyla, Türk ve Yunan sanatçılarla ortak bir konser verecektik. Konser alanına ben ve Ayşe Şan aynı arabayla gittik. Yolculuğumuz süresince, Ayşe Şan bir şeyler ezberliyordu… Merak ettim, sordum: ‘Ayşe, ne ezberliyorsun böyle, yoksa yeni bir türkü mü derledin?’ Ayşe Şan ise bana; ‘Yok Naze, konser vereceğimiz yerde Yunanlılar da olacakmış, mahcup olmayayım diye bir Rum halk türküsünü ezberliyorum’ dedi. Ezberlediği türküyü konserinde okudu… Çok büyük alkış almıştı… Dönemin Yunan Belediye Başkanı, sahneye gelerek Ayşe Şan’ı tebrik etmişti… Ayşe Şan için türkülerin dini, dili, ırkı yoktu… Sanatında hiçbir zaman ayrım yapmazdı… Bütün türküleri severek ve hakkını vererek okurdu…’’

Bir yıldız kaydı

Ayşe Şan; Sürgün, acı, direniş ve eşsiz bir sesin sahibi olarak 18 Aralık 1996’da 6 yıl savaştığı kanser hastalığına yenik düşerek İzmir’de sonsuzluğa uğurlandı. Dönemin Hevi Gazetesi “Bir Yıldız Kaydı…” manşetiyle Şan’ı son yolculuğunda unutmayan bir haber ile baskıdan çıkmıştı…

Yine dönemin önemli Kürt müzik gruplarından Koma Dengê Azadî sanatçılarından Gani Cansever yıllar sonra bir anma yazısında Şan için şu cümleleri kurup ‘kayan yıldız’ı’ anlamamızda yardımcı olacaktı.

Cansever birlikte çıktıkları bir konserde yaşanılanları şöyle anlatıyordu: “Ayşe Şan’la hemen provalara geçtik. Ona, türkülerini nasıl tanıdığımı göstermek için, meşhur (Delalê Lorke) türküsüne başladım. Tonunu da iyi yakaladığımı duyunca, kendisine çok yakışan altın dişlerini göstererek tatlı tatlı güldü ve hemen başladı:

Ali Paşa mahallesinde, delalê lorke/ Lorke oynar güzel kızlar, xanimê lorke/ Ez qurbana gulya sorkê, delalê lorke. Genel bir şark zenginliği sesiyle, küçük egzersizler yaparak odanın içinde volta atarken, birden, hiç sazı beklemeden bir Mahzuni türküsüne girdi:

Hudey, Hudey Hür aşkına/ Yol verin gitsin şaşkına/ Adaletsiz padişahın/ Canavar girsin köşküne…

Şaşırmıştım. Şaşkınlığımı hemen anlamış ve gelip saçlarımı okşamıştı. Onun böyle toplumsal konularda gönderme yapan türküler okuduğunu hiç duymamıştım. Çok sevinmiş, coşmuştum. Bu kısa provadan sonra konser başladı. Hiç ara vermeden iki saat süren bir konser verdi. Dinleyici kalkıp, kalkıp oturuyordu. Coşkulu bir konser olmuştu.”

Yasaklı dilin sesi

Bugün klasik haline gelmiş birçok önemli Kürt şarkısını müzik folkloruna kazandıran Ayşe Şan, özellikle Kürt müziğinin yasaklı olduğu dönemlerde okuduğu Kürtçe-Türkçe karışık şarkılarla, Türk dinleyiciler arasında da yaygın bir isimdi. Özellikle, Kürt yoğunluklu illerle Türkiye metropol şehirleri arasında çalışan yolcu otobüslerinde adeta bir “müzik köprüsü” görevi yapıyordu… Halk arasında popülerleşmiş en yaygın şarkılarından biri, sözleri Aşık Şenlik’e ait “Sallana sallana tu ji wir da hatî/ Aşkın ateşinden dilê min ketî/ Dilber söz vermiştin tu çima nehatî/ Yabancı değilem kurê xalê te me” dizeleriyle başlayan Kürtçe-Türkçe karışık şarkıydı.

Sürgün hiç bitmedi

Ayşe Şan, çok istediği, “Welate Me Diyarbekir” eserinde de dile getirdiği o memleket hasretini asla bitiremedi. Sürgün anca ölünce biter diyen Le Guin’i haksız çıkarıyordu bu durum. Kürdün sürgünü ölünce de sürüyordu… Şan’ın Diyarbakır’a defnedilme vasiyeti ailesi ve akrabaları tarafından yerine getirtilmedi. Ayşe Şan, çileli yaşamına ve baskılara rağmen mücadelesini verdiği dili ve sanatıyla hala Kürt müzisyenlerinin yoluna ışık olmaya devam etmektedir.

1982 yılında çıkardığı ve sözleri de kendisine ait olan “Garibin Çilesi Mezarda Biter” albümünde belirttiği gibi “Garibin Çilesi Mezarda Biter” sözü Ayşe Şan için geçerli değildi. Ölümünden sonra bile üzerindeki baskılar sona ermedi. Ailesi ve akrabaları Ayşe Şan’ı erkeklerle beraber şarkı söylediği için ‘affetmemişlerdi’…

Ayşe Şan, Êyşana Kurdi ve Êyşana Eli’ye saygı ve minnetle…


Yeni Yaşam Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.