13.12.2020
Aykan Sever
TC’nin Güney Kafkasya seferinin ikinci etabıysa savaşın ganimetlerini toplama süreci. Bununla ilgili ilk adımlar geçen hafta Erdoğan’ın Bakü ziyaretin sırasında atıldı.
Türkiye’yi yöneten yeni Osmanlıcı zihniyet açısından Güney Kafkasya seferi bir kaç etaba bölünebilir. İkinci Karabağ Savaşı bunun ilk etabını oluşturuyordu. Bu başlıkta hedeflenenlerin tamamı yani Dağlık Karabağ’ın bütünüyle ele geçirilmesi gerçekleşmedi. Bu meseleyi zamana yayarak sürekli bir çatışma/tehdit/pazarlık unsuru olarak değerlendirecekleri düşünülebilir.
Erdoğan’ın bu hafta Bakü’de “zafer geçidi” sırasında “Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmış olması, mücadelenin bittiği anlamına asla gelmiyor.” açıklamaları ve Aliev’in zaman zaman dile getirdiği, bu hafta bir kere daha tekrarladığı Ermenistan topraklarının bütününü hedefleyen “oralar bize aittir” açıklamalarını da göz önünde bulundurunca ilk fırsatta yeni bir savaşı başlatmanın arayışına girmeleri ya da savaş tehdidiyle boyun eğdirme manevralarına girişmeleri mümkün. Maalesef bir çok şey “bu daha başlangıç” klişesini tekrarlamak zorunda kalacağımız seyirde.
TC’nin Güney Kafkasya seferinin ikinci etabıysa savaşın ganimetlerini toplama süreci. Bununla ilgili ilk adımlar geçen hafta Erdoğan’ın Bakü ziyaretin sırasında atıldı. Ganimetlerin asıl sahibi benim dercesine Erdoğan Azerbaycan ile imzalanan anlaşmaları; “BMC AZ Şirketi ile Azerbaycan Otoyolları Devlet Acenteliği Arasında Anlaşma Protokolü”, “BMC Otomotiv Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ile Bakü Ulaşım Başkanlığı Arasında Anlaşma Protokolü”, “Azerbaycan Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Geliştirilmesi Ajansı ile Türkiye Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Arasında Mutabakat Zaptı”, “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Medya Alanında Stratejik İş Birliğine İlişkin Mutabakat Zaptı” diye sıralamış.
Erdoğan “Bu anlaşmaların dışında, özellikle karşılıklı yatırımların artırılması hususunda, ticaret ve turizm alanlarında çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Karabağ’ın yeniden inşasında biz Türkiye olarak önemli bir rol oynayacağız….” diye devam edip “Aliev kardeşim” sırt sıvazlamalarıyla işi süsleyivermiş. Zaten bütün derdi de “bölgede barışı sağlamak” mış. Niye inanmıyorsunuz? Yaaa ne diyeyim sizin ruhunuzu fitne sarmış. Bakın aşağıdaki videoda vadedilen “barış”a.
Muhtemelen açıklanmayan anlaşmalar da vardır. Bu anlaşmalarda kim ne kazandı diye sormak elbette abes. Kazanan rejim ve rejimin payandası sermayedarlar olacak kuşkusuz. “Vatan uğruna ölenler”e ne mi oldu? Şimdilik böylesi sualleri zikretmek serbest ama onun da galiba sonu yakın. Bakınız “Medya Alanında Stratejik İş Birliğine İlişkin Mutabakat”. Sanırım bu başlık adından da anlaşılacağı üzere her iki ülkenin düşünce özgürlüğü üzerine yürüttükleri baskı politikalarını geliştirebilmek için yarattıkları yeni tecrübe paylaşım platformu diye özetlenebilir. Lüzumsuz görülen soruların üzerine siyah bant çekmek şimdi de her iki ülkede mümkün fakat bu kez soruların ağzınızdan çıkmasına da müsaade edilmeyebilir. Yoksa kim niye medya ile özünde askeri bir terim olan stratejiyi bir araya getirme gereği hisseder? Ya da ben mi durduk yere medyaya safiyane anlamlar atfediyorum, ne dersiniz?
Görünmeyen anlaşmalar kısmında ise muhtemelen gaz ve petrolle ilgili başlıkların yanı sıra askeri iş birliği adı altında işgali pekiştirmek için TSK’nin Azerbaycan’da varlığını artıran aynı zamanda silah satışlarını da kapsayan mutabakatalar yapılmış olması ihtimali var.
Bölgede işgali pekiştirmek için üçüncü etapsa, “altılı platform herkes için kazan-kazan imkânı” “Eğer Ermenistan bu süreci olumlu istikamette geliştirecek olursa, biz kapalı olan kapılarımızı da Ermenistan’a açarız.” laflarıyla sunulan aynı zamanda Rusya ve Batı (özellikle ABD ile) bölge halkları üzerinden pazarlık yapmanın aracı olan süreç. Burada açık olan bölgede TC’nin işgalinin pekiştirilmesi ve genişletilmesi hedefi. Altılı Platform (Rusya, Türkiye, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Ermenistan) diye sunulan formül şimdilik Rusya ve İran’ı içerse de zaman dahilinde ABD ile yapılacak pazarlıklar doğrultusunda onların dışlanabileceği hatta özellikle İran’a karşı bir zemine dönüşme ihtimali güçlü. Nitekim bunun ilk işaretleri “Aras Türküsü” kriziyle(1) açığa çıktı.
Burada biraz konuyu dağıtmaya göze alarak kısaca size Fas-İsrail arasındaki yakınlaşmadan bahsetmek istiyorum. Geçen hafta başka Arap ülkelerinden sonra Fas da İsrail’i tanıdı. Buna karşılık ABD Başkanı Trump’ın da Fas’ın Batı Sahra’daki hak iddiasını tanıdığı açıklandı. Filistinlilere soran yok da peki Batı Sahra’da yaşayan, bağımsızlık isteyen belki de kısa bir süre sonra gelişebilecek askeri işgal sırasında öldürülecek olan insanlara soran oldu mu? Diyeceğim özetle jeopolitik çekişmeler içerisindeki hesaplar halkların beklentilerine, özlemlerine göre yapılmıyor. Bunu görerek değişmeye/değiştirmeye pekala başlanabilir. Örneğin “Batı’dan medet ummak” başlıklı yazı(2) bu durumu bence Ermeniler açısından iyi özetliyor.
Padişahın kızına talip olanlar
Erdoğan’ın Bakü çapulu sırasında “Bugün Nuri Paşa’nın Enver Paşa’nın ruhlarının şad olduğu gündür!” diye buyurmasını paradigma değişimi diye yorumlayanlar hatta bir ara siyasal islamcılara dair kendi kurdukları boş fantezilere uymadığı için isyan edenler oldu.
Ben işi Keloğlan’a havale ettim. Malumunuz Keloğlan hikâyelerinden birinde çeşitli zorlukları aşarak padişahın kızına talip olur. Muhtemelen başka halkların masallarında da vardır benzer örnekler. Bu tarz öykülere çeşitli simgesellikler yüklenebilir. Ya peki bu talip olma kısmı gerçek hayatta olduysa? Enver Paşa bunun muradına eren örneği M. Kemal’se kabul edilmeyip saraya damat olamayanı. Yaşarlarken bir birlerinden nefret ettikleri söylenir bu ikilinin. Fakat bana sorarsanız saraya damat olma isteğinin arkasında yatan iktidar sahibi olma arzusunda ortaktırlar. Bugün Turancı-Kemalist-İslamcı çizgilerin Bakü’de buluşuyor olması tesadüf değil. Birleştiren şey geçmişte de var olan ama bugün konjonktür nedeniyle kendini rahatlıkla açıkça sergileyen bir emperyal güç-iktidar olma isteğidir. Malumunuz hiç bir iktidar da yalansız ve kansız olmaz.
Türkiye hakim devlet aklının içeride Ermenilere/Kürtlere dönük siyaseti, onları yok etme pratiklerinin yanı sıra şiddet de kullanarak dönüştürmek ve millet-i sadıka haline getirmek diye özetlenebilir. Bunu ne kadar becerdiler ayrı mesele ama şu an Ermenistan’a bakışlarında da maalesef bu türden hükümranlık hayalleri var. Ermenistan’ın varlığını yüzyıl önce yapılmış bir “hata” olarak görenlerin bugünkü tercihleri kuşkusuz bir tesadüf değil.
Dağlık Karabağ, Suriye’den taşınan paramiliterler …
Dağlık Karabağ’ın Ermeniler’de kalan kısmına sivil halkın dönüşleri sürüyor. Alt yapı tamirat çalışmaları, mayın temizliği, yaşamı normalleştirme uğraşları kesintisiz devam ediyor.
Bu arada Azerbaycan yönetimi Rus-TC ortak gözlem merkezinin Ağdam’da kurulacağını açıkladı.
Ermenistan-Azerbaycan arasında ise esir takası başladı. Geçen hafta üç Ermeni asker iade edildi. Bunun sürmesi bekleniyor.
Bu arada Karabağ Savunma Ordusu tarafından yakalanan bölgeye paramiliter güç olarak getirilen Suriye vatandaşları Yusef Alabet Al Haci ve Muhhrab Muhammad Al Shkheri’nin esir değişimi kapsamında iade edilmeyeceği yargılanacakları açıklandı.
Suriye’den bölgeye taşınan paramiliterler başlığında nihayet uluslararası basın ciddiye aldı ve geçen hafta Ed Butler imzalı bir haber yayınlandı.(3) Savaşın daha başlangıcında bu iddialar dile getirilirken “neden ve niye şimdi olayın üzerine gidiliyor” sorularını bir kenara bırakırsak bence haberde anlatılanlar yeterince Türkiye, Azerbaycan ve başkalarının niyetlerini sergileyecek ölçüde veri barındırıyor. “Kanıt yok” diyerek gerçekte devletlerinin zihinsel sınırlarında kalmayı ve konformizmi yeğleyenlerin ne menem bir durumda olduklarını da afişe etmeye yetiyor.
Not: Cuma akşam saatlerinde Dağlık Karabağ hattında yeniden çatışma haberleri geldi. Cumartesi günü ise Ermenistan kaynakları “12 Aralık’ta Azerbaycan tarafı, Artsakh Cumhuriyeti’nin Hin Tağlar ve Khtsaberd yerleşimlerine yönelik taarruz operasyonlarına yeniden başladı.” açıklamasını yaptı. Rus kaynakları ise “Rus barış gücü, Dağlık Karabağ’ın Hadrut bölgesinde ateş açılması olayının ardından, çatışmanın taraflarına ateşkes rejimine tam uyulması çağrısı” yaptığı belirtildi.
Ermenistan siyasal krizden çıkış yolunu bulabilecek mi?
Ermenistan’da 17 muhalefet partisi salı gününden itibaren Paşinyan’ın istifası talebiyle “sivil itaatsizlik” eylemleri başlattı. Zaman zaman Paşinyan’a destek eylemleri de yapılıyor. Muhalefetin yoğun kitleselliğinden henüz söz edilemez. Zamanla ne kadar etkili olurlar şimdiden kestirmek zor. Fakat özellikle ekonomik alanda ülkeyi rahatlatacak önlemler alınmaz ve kayıp askerlerin ailelerine somut yanıtlar verilmezse zamanla hoşnutsuzluk büyüyebilir. Ayrıca polisin göstericilere karşı saldırgan tutumu dikkat çekici. Her gün onlarca kişi gözaltına alınıyor, yaralananlar olduğu görülüyor. Bu açıdan Paşinyan hükümetinin tutumunun geçmişteki iktidarlardan çok farklı olmadığını söylemek fazla abartılı olmaz.
Paşinyan koltuğunu bırakın kaybetmeyi, tartışmayı, yeniden halkın onayını alıp, meşru bir biçimde devam etmeyi dahi göze alamıyor. İktidar denilen musibetin ruhu böyle galiba, insanı düşmanına bile benzetebiliyor…
(1)https://bianet.org/bianet/dunya/235902-iran-erdogan-in-okudugu-siir-sebebiyle-buyukelciyi-cagirdi
(2)http://www.agos.com.tr/tr/yazi/25027/batidan-medet-ummak
(3)https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55261530
İlk yorum yapan siz olun