Narod Siranuş Minasyan ile İzmir Ermeni toplumunu konuştuk. Minasyan, “İlk izlerine 1261 yılında rastladığımız İzmir Ermenileri, 1922 Büyük Yangın ile sadece kentteki varlıkları değil civar illerde ve yerleşim yerlerinde de maalesef yok olmuştur” dedi.
Berken Döner
DUVAR – Narod Siranuş Minasyan, İzmir Ermeni toplumundan geriye kalan değerli ailelerden birinin üyesi. İzmir ve Kıyı Ege üzerine önemli bir kütüphaneye sahip. Onunla ne zaman karşılaşsam hep İzmir konuşur. Ya nadir bir İzmir haritasına ulaşmanın heyecanını paylaşır -ki ayaküstü son karşılaşmamızda sınırlı sayıda basıldığını belirttiği ‘Osmanlı Dönemi İzmir Planları ve Haritaları’ kitabını almıştı- ya da İzmir’e ait bir efemeranın peşinde Kadıköy sahaflarını adımlıyordur. Öyle ya İzmir’de vaftiz olmuş, sevgili babası, uzun yıllar Bayraklı Saint Antuan Kilisesi’nde diyakon olarak din adamlığı görevinde bulunmuş. Gelin İzmir Ermeni toplumunu bir de Narod Siranuş Minasyan’dan dinleyelim.
Osmanlı idaresinde İzmir, Aydın Vilayeti İdari Başkenti olarak geçiyor. İzmir Ermenileri bu yapının içerisinde nerede yer alıyordu?
İzmir’in yakın zamanlara dek dayanan tarihinin en ayrıntılı ve geniş sunumları, güncel literatür verileri ve birçok yabancı gezginlerin kaleme aldıkları yazınsal hatıralar ve özellikle de liman şehri olmasından mütevellit ticari yazışmalar içerisinde genelde 16. yy’dan itibaren gözde bir görünüm gösterir. Körfez’in iki yanına açılmış kanatlarıyla M.Ö. 3000 yılında ilk yerleşim yeri olan Bayraklı’sıyla doğusunda Karşıyaka’sı (Cordelio) kıyı düzlükleri ile körfezin öte tarafında Hatay ( Mısırlı), Buca ( Bugia) ve Karataş (Melantia) Tepeleri ile, Kadifekale (Pagos Dağı) ve küçük dağsıraları ile çevrili bir kent konumuyla ‘Ege’nin incisi’dir. İzmir, 18. yy’dan başlayarak çokkültürlü demografik yapısı ile bambaşka bir görünüm sergiliyordu. Kendine özgü görünümleriyle farklı yapıları ve etnik kültürleri ile kenti oluşturan mahalleler de kentin simgesel görünümünü dışa vurmaktaydı. Günümüz Alsancak (Punta)’tan başlayarak Karataş’a doğru yola çıktığımızda Levanten (Frenk), Rum, Ermeni ve Türk mahalleleri tıpkı bir boyun süsünün zarif boncukları gibi sıralanırken, Kadifekale , Karataş, Hatay ve Güzelyalı (Klazomenia, Klizman) da bu süslemenin son ve ek halkalarını oluşturmaktaydı. İzmir Ermenileri ile ilgili ilk yazılı kayıtlara 1261 yılında Bizans İmparatoru Mihail Paleologos ile Cenova arasında imzalanan bir ticaret antlaşmasında rastlanır. İzmir Ermenileri’nin ilk yerleşim yeri olan Kadifekale, kentin en yüksek noktasıdır. Polonyalı Simeon’un ‘Tarihte Ermeniler’ adlı kitabında Kadifekale’de yaşayan Ermenilerin 100 hane olduğunu, biri kale içinde diğeri kale dışında olmak üzere iki kiliseye sahip olduklarını görüyoruz. 1500’lü yıllara doğru Kadifekale’den gelerek, Meles Nehri üzerine inşa edilen Kervan Köprüsü çıkışına yerleşen Ermeniler HAYNOTS yani (Ermeni Yerleşimi) Mahallesi’ni kurdular. 16. ve 17. yy’da yaşanan Celali İsyanları sonucunda Anadolu Nahçıvan, Karabağ ve Erivan’dan gelen yaklaşık 1000 aile ve yine 17. yy’da İran Hükümdarı I. Şah Abbas’ın Güney Kafkasya’da gösterdiği baskılar sonucu kaçarak İzmir’e gelen Ermeniler ile Haynots nüfusu artış göstermiştir. 18. yy’da yine özellikle Doğu Anadolu’dan gelen Ermeniler ile sayı daha fazla çoğalmıştır.
Smyrna’da Osmanlı Ermenileri ve Ermeni olmayanlar nasıl bir birliktelik içindeydi? Bu anlamda İmparatorluğun diğer kentlerinden hangi yönleriyle ayrılıyordu?
Günümüzde dahi kentsel düzen konusunda mümkün olmayan bir yerleşim düzeni içinde Türk, Levanten (Frenk), Rum, Musevi ve Ermeni Mahalleleri’nin, kendilerine özgü toplumsal, kültürel, dinsel yapıları vardı. Halklar günlük, sosyal anlamda özel bir devinim sergilemekteydiler. Gerçi liman ticaretinin ekseriyetle Batılıların tekelinde olması zaman zaman yerel halkla sorunlar yaşanmasına sebebiyet verse de zaman içerisinde bu sorunların karşılıklı anlaşmalarla giderildiği bilinmektedir. İzmir’in önemli bir liman kenti olması ticari anlamda etnik yapısı farklı olan insanların da birbirleri ile olan sosyal ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir. Şunu diyebilirim ki, farklı etnik ve kültürel yapılara sahip olan bu toplumların uyum içerisinde yaşamlarını sürdürmeleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’dan sonra bu hususta ikinci sırada yer almaktaydı.
Baba tarafınızdan İzmirli’siniz. Sizin için bu kentin öneminin oldukça fazla olduğunu biliyoruz. Aileniz de Haynots’da mı yaşardı?
Ermeni toplumunun bir arada ikamet ettiği Haynots, 1500’lü yılların başlarında 8000 nüfus ile kurulmuş. Haynots Mahallesi zaman içerisinde kendi kurum ve kuruluşlarına kavuşmuş. İlk yapımının 17. yy’da olduğunu bildiğimiz ve 1668 yılında deprem sonucu hasar gören, 1845 İzmir Yangını’ndan sonra restore edilen, aynı zamanda İzmir Ermeni Toplumu’nun dini ruhani reisliği ve katedrali olma özelliğine sahip olan Surp Isdepanos Kilisesi bu mahalleye görünümünü veren önemli yapıların başında gelir. 1801 yılında inşa edilen ve görülen lüzum üzerine 1879 yılında tekrar yapılan ve bahçesinde Hayırsever Hovhannes ve Hagop Ispartalıyan Kardeşler’in heykelleri olan ve Derder Sokağı’nda ana giriş kapısı bulunan Surp Krikor Lusavoriç Hastanesi de bu mahallededir. Üstelik Osmanlı Dönemi’nde kurulan ilk Ermeni Hastanesi olma özelliğini taşır. 1799 yılında açılan ve 1825 yılında Avedis Ekizyan ve Krikor Baboyan’ın maddi destekleriyle daha büyük bir bina olarak inşa edilen Surp Mesropyan Erkek Okulu , 1820 yılında eğitim hayatına başlayan, fakat 1845 yılında Büyük İzmir Yangını’nda yanan, 1849 yılında Hovsep Çelebi Yusufyan tarafından taş bina olarak yeniden inşa edilen Surp Hıripsimyants Kız Okulu, Surp Hıripsimyants Kız Okulu öğrencilerinin kurduğu Hıripsimyants Anaokulu da mahallenin değerli yapılarındandır. Öyle ki bu yapılar sayesinde Haynots, Ege Ermenileri’nin merkezi konumunda olan bir yer. Ne yazık ki Haynots 1845 Büyük İzmir Yangını’ndan nasibini almış, mahallede bulunan 900 evden geriye sadece 37’si sağlam kalmış. Söz konusu yangın esnasında Surp Mesropyan Okulu ve Surp Isdepanos Ermeni Katedrali de yanmış, arşivler yok olmuş. Yangın sonrası İstanbul’dan gönderilen iki mimar ‘Mahalle’yi yeniden şekillendirerek, eski canlılığına kavuşmasını sağlamışlar. Şunu da belirtmek isterim ki İzmir Ermenileri sadece Haynots’ta değil Bornova, Göztepe, Karşıyaka, Konak, Karataş, Ödemiş, Bayındır, Bergama, Kınık ve Cumhuriyet döneminde Aydın iline ilçe olarak bağlanan Kuşadası’nda da ikamet etmekte olup, bu yerlerde de okul ve kiliselere sahiptiler.
İşte bu Haynots Mahallesi Surp Isdepannos Katedrali’nde 10 Kasım 1916 yılında Minasyan Ailesi’nden Hagop ve Hovhannesyan Ailesi’nden Zaruhi dünya evine girerler. Bu evlilikten 1917 yılında Krikor isimli bir çocukları olur. Dedem Krikor’un babası olan Hagop Dedem’in Haynots’ta bir evi ve bakkal dükkanı varmış. Kendi hâllerinde yaşayıp giden aile büyüklerim 1919 yılının Türk-Yunan geriliminde oldukça sarsılmışlar. Hagop Dedem çok huzursuzmuş. Daha büyük acıların yaşanmasından korkarak, kenti terk etmeleri gerektiğini düşünmüşler. İstanbul Kadıköy’e yerleşmişler. Kadıköy’e yerleşmelerinde sonra iki oğulları daha olmuş, Haygaram ve Minas. Dedem Krikor, Özel Aramyan İlkokulu’ndan mezun olmuş. 1939 yılında aslen Yalovalı ama 1919 Şam doğumlu Babaannem Siranuş Aleksanyan ile evlenmişler. Bu evlilikten Babam Hagop ve Halam Hilda dünyaya gelmiş. Babaannem Osmanlı Tiyatrosu sanatçılarından Harutyun-Siranuş Aleksanyan çiftinin torunlarından. İsmini Büyükannesi Siranuş’tan almış. İzmirli Krikor Dedem’in seneler sonra Kadıköy’de, bir zamanlar İzmir Sporting Club’da Minakyan Kumpanyası ile çeşitli tiyatro oyunları sergileyen Harutyun – Siranuş Aleksanyan çiftinin torunları Siranuş ile evlenmesi tesadüf mü? Dört yaşımda ata memleketim İzmir’de vaftiz olmamın benim için değeri çok büyük. Vaftiz edildiğim günün her anını hatırlıyorum. Bugün Babaannem Siranuş’un ismini ikinci isim olarak ben taşıyorum. Hagop Dedem’in ve Zaruhi Büyükannem’in İzmir Surp Isdepannos Kilisesi’nde evlendiklerine dair kilise evlilik belgesi İzmir geçmişimle olan en büyük bağlantım. Babamın görev gereği çocukluğumda çok fazla İzmir’de bulundum. İzmir benim için ata memleketim demek, Rahmetli vaftiz babam Rahip Vincenzo Rino Succi demek. Enternasyonal Fuar Alanı- Kültürpark demek, Karşıyaka, Konak ve Asansör demek. Selçuk demek. Bayraklı Saint Antuan Kilisesi demek. İzmir benim için çok şey demek…
Osmanlı İzmir’in toplumsal, ticari ve kültürel yaşamı hakkında neler söyleyebiliriz?
İzmir’in toplumsal, ticari ve kültürel yaşamında Türk halkının yanı sıra Rumların, Levantenlerin, Musevilerin, Ermenilerin de büyük pay ve katılımları oldu. Liman ticareti konusunda İzmirli Ermeniler etkinlik gösterseler de Levantenlerin bu hususta çok daha hareketli oldukları kesin. Uzun süre yan yana yaşayan Türk, Ermeni, Rum ve Levantenler yoğun bir etkileşim içindeydiler. İzmirli Ermeni ailelerin bana aktardığı bilgilere göre, günümüz Basmane semtinde Ermenilerin basma atölyelerine oldukça sık rastlanıyor. Bunun yanı sıra, incir ve kuru üzüm paketleme atölyeleri de yoğun olarak Ermenilerin elindeymiş. Uzun yıllar aynı kentte yaşayan halkların kültür etkileşimi içerisinde de olmaları bence yadsınamaz. Kentte bulunan eğitim kurumlarında sadece ait oldukları cemaat veya topluluk mensuplarının çocukları değil diğer halkların çocuklarının da eğitim gördüğü düşünülürse, bu ihtimal daha da kuvvetleniyor. Bir Ermeni çocuk Rum Okulu’nda eğitim görebiliyor, bir Levanten çocuk Ermeni Okulu’nda eğitim görebiliyor… Eğitim kurumlarındaki bu durum bence kültürel açıdan kent için bir zenginlik kaynağını oluşturuyor. Tanınmış yazarlarımızdan Halit Ziya Uşaklıgil’in İzmir Viyana Mıkhitaryan Manastırı Koleji’nde lise eğitimini tamamlayıp mezun olması buna bir örnektir. Kentte yaşayan tüm milletlerin kendilerine ait basın-yayınları, eğitim kurumları ve sosyal alanları olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, kültürel anlamdaki bu zenginlik doğal olarak ticari ve sosyal hayatı da olumlu yönde etkilemiş.
Kentin önemli kültür ve özellikle tiyatro gösterileri merkezlerinden Pathe, Concordia ve Sporting Club’ı anmadan geçemeyeceğim. Levantenlere ait olan bu yapılar bir bakıma tüm toplumların sosyal ve kültürel anlamda ortak noktasıydılar.
İzmir tarihinde birkaç kırılma noktası var. Geçmişe baktığımızda bir büyük olay var ki tarihsel sürecin değişmesine neden olmuş: İzmir Yangını. İzmir Ermenileri bu büyük olayı nasıl karşıladı?
Tarihsel süreçte nice depremler, salgınlar, yangınlar gören İzmir için en sarsıcı kırılma noktası 21 Mayıs 1919 yılında Yunan İşgali ile başlayan acı sürecin son noktası, tarihi ve failleri netleşmiş kabul edilse de henüz birçok konuda soru işaretleri ile dolu olan 1922 Büyük İzmir Yangını. Yangın ile birlikte kent sadece huzurlu ve görkemli görünümünü değil, kültürel, sosyal ve ticari anlamda birçok öğesini ve en önemlisi çok kültürlü demografik yapısını kaybetmiştir. Has İzmirli, Erdoğan Lostar beyefendinin anlatımına göre, okula gidebilmek için Karşıyaka’dan Körfez’in öte tarafına gelir ve yangın yıkıntıları içerisinden korkarak geçermiş. Yıkılmış evler, eşyalar, fotoğraflar… Ne zaman İzmir’e gitsem, bir zamanların Haynots’u günümüzün Kültürpark alanı olan yere giderim. İçimden inancımca sessizce dua eder ve kendi kendime sorarım. Acaba Büyükbabamın evi ve bakkal dükkanı neredeydi? Surp Isdepannos Kilisesi, Basmane sınırına yakınmış… ‘Acaba şurası olabilir mi?’ Bunlar gibi nice sorular kafamın içinde dolaşıp durur. İzmir Yangını üzerinden 98 sene geçti ama benim içimde o yangın hiç dinmedi…
Pek çok kaynakta “Ermeni Aydınlanma Hareketi”nin İstanbul’dan önce İzmir ‘de başladığı savunulur. Bu konuda neler söyleyebiliriz?
‘Ermeni Aydınlanma Hareketi’ içerisinde (ki bu konu birçok uzman tarafından ‘Ermeni Rönesansı’ olarak da tanımlanır) İzmir bu konuda İstanbul’dan öncelikli bir konuma sahiptir. Osmanlı Dönemi’nde 1840-1887 yılları arasında yayınlanan ilk Ermenice gazete olan ‘Arşaluys Araradyan’ İzmir’de yayınlanır. Bunun yanı sıra 1854- 1855 yılları arasında yayınlanan ‘Tutag Haygazyan Dergisi’, 1862 yılında sadece on iki bölüm yayınlanan ‘Haverjahars ( Sonsuz Yaşam Tanrıçası) Dergisi’, 1871-1909 ve 1919-1922 yılları arasında yayınlanan, Mamuryan Matbaası’nın sahibi Metdeos Mamuryan önderliğinde ‘Arevelyan Mamul (Doğu Basını) Dergisi,’ Ermenice harflerle Türkçe olarak yayınlanan ‘İzmirli Gazetesi’ İzmir Ermeni basınına ait yayınlardan sadece birkaçı.
Aydınlanma sürecinde var olan eğitim kurumlarının yanı sıra (Ki bu eğitim kurumları daha önce bahsettiklerimle sınırlı değil, İzmir’in diğer semt ve ilçelerinde yaşayan Ermenilerin de eğitim kurumları var. Örneğin Karşıyaka Sahakyan-Vartuhyan Okulu, Karataş Vartanyan Okulu, Ödemiş Vartuhyan Kız Okulu ve Lusavoriçyan Erkekler Okulu bu kurumlardan sadece birkaçı.) İzmir Ermeni Matbaacılığı’nın aydınlanmaya büyük ölçüde katkı sağladığı bir gerçek. Özellikle bu konuda 1851-1893 tarihleri arasında faaliyet gösteren ‘Dedeyan Kardeşler Matbaası’ yayınladıkları tiyatro ve roman çevirileri (ilk başta Shakespeare olmak üzere) ile İzmir kültür tarihine çok şeyler kazandırmışlar.
Gösteri sanatları konusunda ise İzmir Ermenileri’ne ait ilk tiyatro oyunu La Locandiera olup 1836 yılında Mesropyan Okulu öğrencileri tarafından İtalyanca olarak oynanmış. 1862 yılında İzmir’de kurulan ve 1864 yılına kadar etkin faaliyet gösteren Vaspuragan Tiyatrosu kendi kulvarında ayrı bir yere sahiptir. Vaspuragan Tiyatrosu sadece Ermenice değil, İtalyanca, Fransızca ve Türkçe temsiller de vermişlerdir. Vaspuragan Tiyatrosu’nun sergilediği Türkçe oyunlar içerisinde Hocanın Telaşı, Mahcubiyetin Mükafatı, Odun-Kılıç isimli eserler de yer almıştır. Tiyatro’nun Türkçe temsiller de vermesinden mütevellit kentin Türk halkı içerisinden de tiyatro sanatçıları çıkmıştır. İlk isim Mehmet Şükrü Bey’dir. Bunun yanı sıra 1890 yılında Benliyan Efendi, İzmir’e yerleşmiş ve Osmanlı Tiyatro Kumpanyası ismiyle bir tiyatro kurmuştur. Rıdvan Paşa’nın İstanbul’da tiyatroları yasaklamasından sonra Mardiros Mınakyan’ın kurduğu ve baş oyuncuları Hekimyan Hanım ve Harutyun Aleksanyan olan Osmanlı Dram Kumpanyası ile İzmir’e gelerek temsiller vermiştir. Bu dönem içerisinde İzmir’de matbaacı, çevirmen ve yazar olan Madteos Mamuryan, gazeteci ve editör Ğugas Baltazaryan, dilbilimci ve çevirmen Mesrob Nubaryan, gazeteci, yazar ve pedagog Isdepan Vosganyan, gazeteci ve çevirmen Krikor Çilingiryan, eğitimci ve gazeteci Margos Ağapegyan gibi birçok fikir adamları kültürel anlamda İzmir’e çok şey katan isimlerden sadece birkaçı. İzmir Ermeni Katolik Cemaati’nde ise Viyana Mıkhitarist rahiplerinin kurduğu, Aydın’da 1919 Yunan İşgali sırasında , İzmir’de 1922’de İzmir Yangını’nda yok olan eğitim kurumları sayesinde kente kültürel ve düşünsel olarak oldukça önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Günümüzde İzmir Ermenilerinden geriye ne kaldı? İzmir’in Ermenileri nerede, nasıl yaşıyorlar?
İlk izlerine 1261 yılında rastladığımız İzmir Ermenileri, 1922 Büyük Yangın ile sadece kentteki varlıkları değil civar illerde ve yerleşim yerlerinde de maalesef yok olmuştur. Yangın sırasında sağ kalmayı başarıp, kaçabilen birçok Ermeni, Yunanistan ve Arjantin’e göç etmişlerdir. Bu bağlamda günümüzde yerli İzmir Ermenileri’nin varlığından söz edilemez. İstanbul’un kaos ve karmaşık yaşantısından kaçan kalabalık bir Ermeni nüfusu yakın zamanda İzmir ve civar yerleşim alanlarına yerleştiler. Bunun tarihsel bir önemi olduğu kanısında değilim. Biraz daha turistik, gündelik bir tutum. Dilerim ki barış dolu nice günler ata memleketim İzmir’imin olsun. Bu vesileyle tüm İzmir halkını selamlıyor, çokkültürlü toplum üzerine bir an olsun düşünmeye davet ediyorum.
https://www.gazeteduvar.com.tr/bir-kent-bir-toplum-bir-tarih-izmir-ermenileri-haber-1505770
İlk yorum yapan siz olun