İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Diyarbekir – Bayramlar

Yazar: Sonya Taşcıyan, 27/11/20 (son değişiklik: 27/11/20), Çeviren: Sevan Değirmenciyan

Tarihi Diyarbekir/Diyarbakır şehrinin Ermeni nüfusu geleneklere sadık bir toplumdu. Asırlar boyunca gelen bayram ritüellerini toplum bilir ve severdi, dolayısıyla özellikle dini ritüelleri törenlerle kutlardı.

Kiliseye bağlı ve duayı seven bir toplum olarak, bayram günlerinde, özellikle kilisenin başlıca beş yortusunda genellikle ailecek manastır ve kiliselere adak ziyaretleri tertip ederlerdi. Büyük gruplar oluşturulur ve bu gruplar at, eşek, arabalar veya yürüyerek adak yerine giderdi. Bu gruplar çoğu zaman düğün alayına benzerdi; şarkılar, müzikler eşliğinde mutlu bir şekilde gider ve dönerlerdi [1].

Diyarbakır, Dağ Kapı: şehrin kapılarından biri (Kaynak: Hugo Grothe, Geographische Charakterbilder, Leipzig, 1909).

Mıgırdiç Margosyan “Gavur Mahallesi” adlı biyografik eserinde Sati köye yapılan bir adak ziyaretini anlatır. Çok sayıda büyük ve küçük, kadın ve erkek bu ziyarete katılırdı. Bu ziyaret gençlerin kendi hoşlandıkları ile karşılaşmaları açısından da fazladan bir vesile idi. Kortej cumartesi akşam manastıra ulaşır, hemen ocaklar hazırlanır, kurban eti kazanlara koyulur ve ateş yakılırdı. Büyükler dualarla, bazen de eskilerden anılar anlatarak ateşin çevresine toplaşırdı. Sabah ayini sırasında kurban eti kutsanır, daha sonra çeşme yakınında ziyafet başlardı. Bu gece geç saatlere, yani eve dönüş zamanına kadar sürerdi [2].

Diyarbakır şehrinden genel manzara (Kaynak: Hugo Grothe, Geographische Charakterbilder, Leipzig, 1909).

Lole Gecesi (Yeni Yıl)

Lole ismi Diyarekirlilere özel. Muhtemelen halk arasında yaygın olan ve mutluluk anlamına gelen loleifadesinden ileri gelmiş. Halk “bugün lolodur” dediğinde, şarkı, dans, eğlence gününü ifade etmektedir.

Diğer bölgelerde olduğu gibi, burada da bayrama bir hafta öncesinden hazırlanmaya başlanır; ev temizlenir ve alışveriş yapılır. Her aile muhakkak önceden Antep helvası ve paşa leblebisi siparişi verir.

Bayramlara özel “Lole bırgiş” sofrası tandır ocağının üzerine kurulur, ortasında en az üç, en çok 10-12 mum bulunduran “çatal mum” sofranın etrafına dizilir, yanlarına çeşitli yiyecekler: Kuru üzüm, ceviz, pestil, sucuk, kesme, incir, hurma, leblebi, helva, kete, taze ve kuru meyveler, tatlılar vs.

Diyarbakır. Hovsep Nakkaş (oturan, fesli) ve ailesi (Kaynak: Dikran Mgunt, Amida yankıları, [Birinci Cilt], New York, 1950). Siyah-beyaz bu resim DeOldify ile renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından temizlenmiştir. Fotoğrafın orijinal halini makalenin sonunda görebilirsiniz.
un helvası
künefe
paşa lavaşı

Lole yemeği perhiz sofrası olmasına karşın, zengindir de. Aile fertleri yemeği yedikten sonra tandır ocağı etrafına toplanır, kürsü otururlar. BU eski gelenek Diyarbekirliler arasında da yaygındır. Kürsü ahşap, alçak bir masadır. Tandır ocağının üzerine konur ve kalın ve büyük bir örtü ile örtülür. Yer yastıklarına, ayaklar sofranın altına gelecek biçimde, örtü ise omuzlara kadar çekili halde oturulur. Evin babası mumu yakar, ev sahibesi ise büyüklere içki, küçüklere ise hoşaf ikram eder. Sofra çevresinde iyi temennilerde bulunup birbirlerini tebrik eder, fıkralar, hikayeler anlatırlar. Sıklıkla evin babası hane halkına hediyeler dağıtır. Gece yarısından sonra tebrik ziyaretleri başlar. Dünürü olan aileler, tatlı tepsileri ve hediyelerle önce gelin adayının evini ziyaret eder [3].

Diyarbakır: Alman yetimhanesi (Kaynak: Ferdinand Brockes, Quer durch Klein-Asien, Gütersloh, 1900).

Meled

Diyarbekirliler kış ne kadar soğuk olursa, şehirlerindeki leyleklerin İsa’nın 40 günlükken mabede adanmasının yortusunda, yani Dyarnıntaraç’ta (14 Şubat) yuvalarına döndüklerine inanırlardı. Halk ayin sonrasında “Meled ateşi”ni eve getirmek için kiliseye giderdi. Bu vesile ile gençler ateşin başarılı bir şekilde eve ulaşmasını sağlamak için özel fenerler hazırlardı. Bunun gücüne inanıp, bu ateşle yeniden yakmak için evdeki kandili söndürürler ve sabah kadar kandili yanık tutarlar [4].

Hamizakarya (Karnaval)

Hayat dolu Diyarbekirliler Karnavalı çoşkulu kutlar. Yerli sanatçılar dışında, Kürt davul-zurnacılar da gelir. İhtiyaç duydukları takdirde Harput ve Palu’dan büyük davulcular da davet edilir [5].

Karnaval şenlikleri bir önceki Perşembe, yani Vartanlar savaşı anması ile başlar. Okullar tatildir. Çocuklar oynarken ve eğlenirken, kadınlar bayrama hazırlanır. İlk olarak misafirler için geniş bir alana sahip olmak için odayı toplar ve temizlerler, daha sonraysa bayram yemekleri hazırlanmaya koyulurlar. Önce çörek hamurunu yoğurur ve fırına gönderirler. Paçayı temizleyip suya koyarlar, köfte etini döverler, sonraki günlerde ise bayrama özel yemekleri hazırlamaya başlarlar; mıftul, kaburga, peynirli köfte vs.

Prudyan ailesi, Diyarbakır, 1912 civarı. (Kaynak: PROJECT SAVE, Ermeni Fotoğraf Arşivi, Antranig Tarzyan/Terziyan izniyle). Siyah-beyaz bu resim DeOldify ile renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından temizlenmiştir. Fotoğrafın orijinal halini makalenin sonunda görebilirsiniz.

Diyarbekirlilerin Karnaval pazarını yırtılana, çatlayana kadar yemeye gönderme yaparak Badırman Giragi, yani Yırtılma Pazarı olarak nitelemeleri tesadüf değil. Büyük Perhiz’teki oruç dönemine ancak bu şekilde dayanabileceklerini söyleyip birbirleri ile şakalaşırlar.

Genellikle komşu ve dünürlerle toplaşıp kutlarlar. O gün, kabul edilenin aksine, masaya büyükler, yaşlılar, gençler, çocuklar hepsi beraber oturur. Erkek ve kadınlar masaya beraber oturur. Şarap kovalarla servis edilir. Şakalar, şerefeler, gülüşler ve keyif tüm aileleyi sarmıştır.

Yemekten sonra aile oyunları tertiplenir, müzisyenler gelene kadar hikayeler anlatır. Geceye kadar dans eder, gönüllerince eğlenirler. Ertesi günü oruç başlıyordur [6].

“Manafşalığ” adı verilen ilginç bir gelenek mevcuttur. O yılın yeni evli damatlarını, manafşalı (bir gül çeşidi) çay içmeye davet ederler [7].

Oruç

Diyarbakırlı halk şairi Ohan Şirin “Takarlama Şiratı” (Büyük Perhiz hakkında) mizahi şiirinde perhiz günlerindeki durumu tasvir eder. Perhiz dönemini şikayet edip “şeytan ateşi” olarak niteleyen şair, bu dönemde hazırlanan yiyecekleri ve bu döneme has bazı gelenekleri anlatır; mesela kadınların bulaşıkları kuyudan çektikleri soğuk suyla yıkaması veya yemekleri “mıkbe” adı verilen hasır sepette muhafaza etmeleri.

Ohan Şirin veya Siruni aşık, filozof ve şair, Diyarbekir’de, XVIII.-XIX. yy.’larda doğduğu tahmin ediliyor. Dış görünüş olarak pek de çekici olmayan, hatta özensiz kıyafetler giyinen Şirin Diyarbekir’de yaşamış, üretmiş ve vefat etmiş. Bazılarına göre, kunduracı idi, fakat asla mesleğini yapmamış ve bir derviş olarak yaşamayı seçmişti. Rakı içmeyi sevmiş ve daha çok Türkçe eserler üretmiştir. Şarkılarına herhangi bir müzik aleti ile eşlik etmemiş, bunun yerine çok güzel bir sese sahip olmuştur. Çardaklı hamamı yakınlarında bulunan kerpiç küçük ve gösterişsiz bir evde ikamet etmiştir. Kıtab-ı Mukaddes’den esinler barındıran, gerçek hayat konulu destanlar, sabahiler, gazel ve kasideler yazmıştır. İslam dinini de bilirdi. Şirin adil ve cesurdu, eleştirilerinde sertti. Farklı halklar ve farklı tabakalar tarafından otorite olarak kabul edilmiştir [8].

Perhiz döneminin yemekleri arasında pilav, aşbaba helvası, nohut köftesi, ekşi çorba, kuyruk çorbası, tarhana çorbası, makhluta, perperi yemeği, zeytin, zehter, turşuları vb. Saymak mümkün. Genelde kullanılan yağ yerine susam yağı tercih edilir [9].

Trabzon İncili, XI. yy.. İsa’nın suret değiştirmesi. Mkhitarist Manastırı, S. Lazar, Venedik (Kaynak: Sirarpie Der Nersessian, Armenian Art, Thames and Hudson, London, 1978).

Paskalya

Ohan Şirin’in şiirini hatırlatıp, Diyarbekir’de Paskalya öncesinde günah çıkarıp komünyon almanın gelenek olduğunu söylemek gerekir. Paskalya pazarı, kilise girişininde duvarları öpüp “Mesih dirildi” denirdi. Ayinden sonra çocuklar renkli yumurtalarla birbirleriyle yarışırdı.

Bayram sofrasında yağlı pirinç pilavı, balık, ızgara et, fırında pişirlmiş tam kuzu, köfteli yoğurt çorbası, omlet vs. olurdu. Künefe, peynirli tatlı börek, helva, baklava ise tatlı olarak ikram edilirdi.

Tüm bölgelerde olduğu gibi, burada da ölüleri anma gününde mezarlığa gitmek, mezarları günlük ve mumlarla kutsamak gelenekti. Bu vesile ile mezar taşlarına yiyecek bırakılırdı. Bu yiyecekler yoksulların payı idi.

Kura Bayramı (İsa’nın Göğe Alınma Bayramı)

Paskalyadan 40 gün sonra, Perşembe günü kutlanır. Bayram öncesinde genç kızlar “vicag, vicag, osgi gocak…” (kura, kura, altın düğme) şarkısını söyleyip, yedi çeşme veya kuyudan su getirip bir leğene doldurur, içine de yeşil yapraklı dallar ve yedi farklı çiçek atarlar. Her bir katılımcı kendi eşyalarında birini leğene koyar, daha sonra leğeni çatıya, açık gökyüzü altına koyarlar. Tüm gece leğen çatıda kalır. Yıldızların sihrinin leğene indiğine inanırlardı. Çiçeklerin birbirlerine iyileştirici özelliklerini fısıldadıklarına ve bu fısıldıları sadece iyi insanların duyabileceklerine inanırlardı [10].

Ertesi gün, şafak vaktinden yarım saat önce, katılımcılar leğen çevresinde toplaşır, yere bir kilim serer ve kura çekimine başlar. Küçük bir kız çocuğu seçer ve kendisine batı tarafını sorarlar. bilmezse, “masum bir çocuk” demektir henüz ve günün “kura gelini” (vicıgi arusı) olabilir. Kızın başını ve yüzünü ipek bir eşarpla kapatır, elini leğene sokmasını, orada bir eşya arayıp bulmasını ve avucunda saklamasını isterler. Bu arada katılımcılardan biri kura dörtlüğü söyler. Küçük kız mani bittikten sonra eşyayı çıkartır ve sahibine teslim eder. Alkış, haykırış, mutlu bağırışmalar ve tebrikler birbiri ardına gelir. Kurayı şafaktan evvel bitirmeye gayret ederler.

Daha sonra katılımcılar ceplerinden küçük rakı şişeleri çıkarır ve birbirlerine “gözün aydın” der. Ev sahibesi misafirlere ekmek ve yağ ikram eder, bu sırada kadınlar şarkı söylemeye, eğlenmeye ve kura sonuçlarını konuşmaya devam eder [11].

İncil, XIII. yy. İsa’nın havarilere görünüşü. Washington, Freer Gallery of Art (Kaynak: Sirarpie Der Nersessian, Armenian Art, Thames and Hudson, London, 1978).

Vartavar

Düzlük bölgelere has sıcak yaz, Diyarbekirlilere bu su bayramını daha bir şen kutlamalarına vesile olur. Çevre nehir ve kaynak yakınlarında zengin sofralara sahip, sazende ve şarkıcılarla açık hava ziyafetleri tertiplenir.

Eski bir geleneğe göre bazıları Kıtırbıla S. Tumas manastırına, bazıları ise uzak olmasına rağmen Muş’da bulunan S. Garabed manastırına adak ziyaretine gider [12].

Diyarbakır şehrinin surları (Kaynak: Lord Warkworth, Notes from a diary in Asiatic Turkey, Londra, 1898).

Meryem Ana Yortusu (Üzüm Kutsanması)

İnançlı Diyarbekirlilerin Ağustos ortasında kutlanan bu bayrama karşı tavrı özeldir. Adet olduğu üzere, Alipınar S. Asdvadzadzin (Meryem Ana) manastırında doğru büyük bir adak ziyareti tertiplenir. Bazıları Arzıni’de bulunan S. Asdvadzadzin manastırını tercih edebilir. Günün yemeği her ailenin kurban etiyle hazırladığı keşkektir. Kiliseye hediye etmek için, arabaları bağlardan toplanan en seçkin salkımları doldururlar.

Eğlencelere katılım kalabalık olur. Farklı köylerden binlerce ziyaretçi aynı dua ve ziyafet sofraları çevresinde birleşir. Halaylar ve yarışmalar düzenlenir [13].

Haç Yortusu

Eylülde kutlanan Haç yortusunda aynı çoşku ve aynı kalabalıkla Agıl’daki S. Nışan manastırına ziyarete gidilir. Bir kaç gün, hatta hafta manastırda kalırlar. Bu manastırın kudreti ile delilerin iyileştiğini anlatır ve buna inanırlar. Sat köyünde bulunan Tukh Manuk manastırı da bir başka ziyaret yeridir. Göz sağlığı konusunda sıkıntı çekenler şifa dilemek için özellikle bu manastırı ziyaret etmeyi tercih eder.

Yortu vesilesi ile her bir aile beraberinde bir çift güvercin götürür, hatta imkanı ölçüsünde bir hayvan kurban eder, keşkek hazırlar ve dağıtır [14].

Diyarbakır, Surp Giragos mahallesinde kazanlarla pirinç hazırlığı (Dikran Mıgunt, Amidayi Artzakankneru Veragoçumın, II. Cilt, New Jersey, 1953). Siyah-beyaz bu resim DeOldify ile renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından temizlenmiştir. Fotoğrafın orijinal halini makalenin sonunda görebilirsiniz.
  • [1] Dikris salnamesi, Diyarbekir Hemşehri Derneği, 1946, Halep, s. 36.
  • [2] Mıgırdiç Margosyan, Մեր Այդ Կողմերը (Bizim O Taraflar, Gavur Mahallesi), İstanbul, 1994, s. 13-16.
  • [3] Dikran Mıgunt, Ամիտայի Արձագանքներ (Amida Yankıları), I. Cilt, New York, 1950, s. 436.
  • [4] a.y., s. 49.
  • [5] Dikris, s. 11.
  • [6] Dikran Mıgunt, Amida Yankıları, s. 425.
  • [7] Dikris, s. 32.
  • [8] a.y., s. 37;  Dikran Mıgunt, Amida Yankıları, s. 331.
  • [9] Dikran Mıgunt, Amida Yankıları, s. 427-429.
  • [10] Նոր Տիգրանակերտ (Yeni Dikranagert) Dergisi, Kasım 1939, sayı 2, ed․ Yeğişe G․ Debağyan, s. 10.
  • [11] Dikran Mıgunt, Amida Yankıları, s. 421.
  • [12] Dikris, s. 35.
  • [13] a.y.
  • [14] a.y.

Fotoğrafların siyah-beyaz orijinalleri

https://www.houshamadyan.org/tur/haritalar/diyarbakir-vilayeti/diyarbakir/din/bayramlar.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın