Azerbaycan-Ermenistan savaşı Türkiye’deki Ermenilere karşı nefret söylemlerinin körüklenmesine yol açtı. Savaştan sonuç alınmayacağını vurgulayan HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, nefret söylemlerinin nefret suçlarına yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Paylan “Ülkemin barış yönünde ortaya irade koymasını talep ediyorum” diyor.
Hacı Bişkin
DUVAR – Azerbaycan ve Ermenistan arasında süren savaş Türkiye’deki Ermenileri tedirgin etmeye devam ediyor. İstanbul’da geçen günlerde Ermeni Patrikhanesi’nin bulunduğu sokaktan Azerbaycan bayraklarıyla araç konvoylarının korna çalarak geçmesi ve sosyal medyada artan nefret söylemlerinden sonra Ermeniler bu tedirginiği daha çok hissetmeye başladı.
İktidar kanadı bu tarz yönelimlere izin vermeyeceklerini söylese de HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, iktidarın söylemlerini samimi bulmadığını ifade ediyor. Paylan yaşanan bu durum için de katledilen gazeteci Hrant Dink’in sözlerini hatırlatarak “Güvercin tedirginliğinin en derinini yaşıyoruz…” diyor. Ayrıca Paylan, devletin barış konusunda ortaya iradesini koyması gerektiğini söyleyerek bu konuda bir çağrıda yapıyor.
Paylan’la, Azerbaycan Ermenistan savaşının Türkiye’ye yansımalarını, iktidarın bu konuda almış olduğu tavrı, Türkiye’deki siyasetçilerin ve medyanın söylemlerini konuştuk…
‘GÜVERCİN TEDİRGİNLİĞİNİN EN DERİNİNİ YAŞIYORUZ’
Azerbaycan ve Ermenistan arasında süren Dağlık Karabağ savaşının Türkiye’ye birçok yansıması oldu. Türkiyeli Ermeniler tedirgin olduklarını birçok kez dile getirdi. Bu savaşın Türkiye’deki Ermeniler üzerindeki etkisi ne oldu, Ermeniler neler hissediyorlar şu anda?
Ülkemiz çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı vatandaşlara sahip. Ancak şu anki yönetim maalesef milliyetçi, ırkçı ve dinci politikaları devam ettiriyor. Gerek Türk politikasında, gerek Ege politikasında, gerek Karabağ’daki gerilimde milliyetçi saiklerlerle, savaşan taraflardan birine destek veriyor. Böyle bir durumda düşünün ki savaşan taraflardan biri Ermenistan olunca orada Azeriler ve Ermeniler savaşınca, Türkiye de Azeri tarafını tutunca, Ermenilere karşı nefret söylemini kullanınca bizler böyle iklimlerde sevgili Hrant Dink’in tabiriyle güvercin tedirginliği yaşarız. Bugünlerde güvercin tedirginliğinin en derinini maalesef yaşıyoruz.
‘HAKİKATLER BİLİNMİYOR…’
Savaşın başladığı ilk günden beri medya Azerbaycan’dan canlı yayınlar geçiyor. Birçok siyasetçi ve yorumcu televizyonlarda savaşa dair açıklamalar yapıyor. Türk medyasının ve Türk siyasetçilerinin kullandığı dili nasıl yorumluyorsunuz?
Savaşlarda önce ilk önce hakikatler ölür. Savaş isteyenler savaşı devam ettirebilmek ve toplumdan savaşın rızasını alabilmek için karşı taraftan nefret etmesini sağlarlar ve savaş propagandası yaparlar. Mesela ‘Ermenistan savaşı başlattı’ derler ya da savaşan taraflardan sadece Ermenistan’ın ve Ermenilerin sivillere saldırdığını söylerler. Maalesef bu tip manipülatif haberlerle toplumu ırkçılık sathında tutmaya çalışırlar. Maalesef Türkiye’deki siyasetçiler ve medya bunu yapıyor. Uluslararası medyayı izliyorum. Savaşta her iki tarafında sivil yerleşim alanlarını saldırılar düzenlediğini, bu savaşın Azerbaycan’ın başlattığına dair pek çok saygın uluslararası medya kuruluşu haber yapıyor. Elbette her iki tarafın hatasını da savaştaki ilkesiz hareketlerini de ortaya koyuyor. Kamuoyu da böyle oluşuyor. Ama Türkiye’deki kamuoyu maalesef Ermenistan’a ve Ermenilere karşı kullanan nefret söylemleriyle ırkçılığı yükseltmeye çalışıyor. Türkiye’deki meslektaşlarımız maalesef hakikatleri bilmiyor. Karabağ hakikatini bilmiyorlar, Karabağ meselesinin neden çözümsüz kaldığını bilmiyorlar, Karabağ’da binlerce yıl Ermenilerin yaşadığını, evet 30 yıl öncesine kadar Azerilerle yaşadıklarını ama Sovyetlerin dağılma sürecinde oluşan ırkçı iklime hem Azerilerin hem Ermenilerin büyük acılar yaşadığını gerek Azerbaycan’da yaşayan Ermenilerin gerek Karabağ’da yaşayan Ermenilerin göç ettirildiğini bilmiyorlar. Şimdi bu meselenin çözümünü istemeyen taraflardan birisi maalesef Türkiye. Oysa bu mesele savaşla çözülemez. Benim söylemek istediğim buydu. Bu savaşın kazanımı olmayacak. Hem Azeri hem Ermeni halkı kaybedecek dedim. Bu konuda birçok paylaşım yaptım. Medya bunu görmedi, iktidar da bunu bir taraf tutmak olarak gördü. Medya da nefret söylemleriyle bana saldırdı ve Ermeni halkına karşı nefret söylemleri kullandı. Oysa medyanın görevi hakikati topluma sunmaktır. Şu an hakikat gazeteciliği yapıldığını asla düşünmüyorum.
‘AHMET HAKAN O YAZIYI KENDİ İRADESİYLE YAZMADI’
Konu medyaya gelmişken… Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan köşesinde, ‘Garo Paylan’a vicdani bir noktadan sesleniş’ diye bir yazı yazdı. Siz de, “Gence saldırısını lanetliyorum” dediniz. Bu yazıyı okuduğunuzda ilk ne hissettiniz? Siz de bir yazı yazarsanız Hakan’a nasıl bir çağrıda bulunursunuz?
O yazıyı ilk okuduğumda ilk anda Tahir Elçi aklıma geldi. Tahir Elçi’yi Ahmet Hakan’ın nasıl hedef haline getirdiği aklıma geldi. Bir tetikçi olarak Tahir Elçi’yi hedefleştirmişti ve Tahir Elçi o programdan sonra öldürüldü. Çünkü Ahmet Hakan tarafından hedefe konmuştu. Ben Ahmet Hakan’ın bu yazıyı kendi iradesiyle yazdığını asla düşünmüyorum. Ahmet Hakan bir tetikçidir. Devlet içindeki belli odaklar Ahmet Hakan’a bu yazıyı yazdırmaktadır. Oysa Ahmet Hakan, ‘Ben gazeteciyim’ diyorsa meseleyi objektif bir yönüyle bakıp kamuoyunun bilgilenmesini sağlamalı. Karabağ’daki Ermenilerin de, Gence’deki Azeri sivillerin de acı çektiğini, hayatlarını kaybettiklerini ortaya koymalıdır ki bu savaşın iki tarafta da kayıp ve yıkım olduğunu ortaya koyabilelim ve bu savaştan bir sonuç alınmayacağını, çözümün barış masasında olduğunu ortaya koyabilsin. Ama bu iradeyi ortaya koyamıyor ve manipülatif yazıyla beni hedefe koyuyorsa bu yaptığı da Tahir Elçi’ye yaptıklarını bana yapmaya çalışmasıdır. Bu tamemen tetikçiliktir, bu asla gazetecilik değildir. Gazetecilik hakikat arayışıdır Ahmet Hakan da son yıllarda hakikat arayışından tamamen vazgeçip iktidarın borazanı haline gelmiştir. Ahmet Hakan’ı gazetecilik yapmaya davet ediyorum, tetikçilik değil.
‘İKTİDAR SIRADANLAŞMIŞ BİR NEFRET İKLİMİ YARATTI’
İktidar kanadı Türkiye’deki Ermenilere olası bir nefret söyleminde, saldırıda kim olursa olsun bu durumun karşısında duracaklarına dair açıklamalar yaptı. Siz bu söylemleri samimi buluyor musunuz?
Asla samimi bulmuyorum. Eğer öyle olsaydı Ermenilere karşı nefret söylemlerini bu şekilde kullanmazdı ya da Ermeni patrikhanesinin önünde Azeri bayraklarıyla konvoy provakasyonunu yaptırmazdı. Ermenilerin en yoğun yaşadığı mahallelerde konvoylar geçirtip Ermenilere karşı nefret söylemlerini söyletmezlerdi. Bütün eski ve yeni AKP milletvekilleri ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi)’ın hazırladığı bir bildiriye imza attılar ve benim barış çağrılarımı manipüle edip beni hedefe koydular. Samimi olsalardı böyle bir şey yapmazlardı. Ben şunu söylüyorum: Nefret söylemleri nefret suçlarına yol açar. Devlet içindeki belli odaklar nefret suçlarını organize eder. Biz bunu hep böyle yaşadık. Yüz yıldır bu şekilde yaşıyoruz. Aynı zamanda iktidar, sıradanlaşmış bir nefret iklimi de yarattı. Düşünün bundan sadece iki üç ay önce İstanbul’da bir kilisemizin haçını bir vatandaş söküp yere attı. Neden? Çünkü Ermenilere karşı nefret iklimi yaratan iktidar o gencimizde de Ermeni halkına karşı bir nefret duyguları yaratmıştı. İşte böyle bir iklim nefret söylemleriyle besleniyor ve maalesef nefret suçlarına yol açıyor.
‘BU İKLİMDE HEP BERABER KAYBEDECEĞİZ’
İçinde sanatçılar, yazarlar, müzisyenler, siyasetçiler gibi tanınmış kişilerin de bulunduğu yüzlerce kişi “Garo Paylan yalnız değil, yanındayız Garo Paylan” diyerek dayanışma mesajı verdi ve hedef göstermenin facialara yol açacağını belirtti. Size bireysel olarak bir tehdit veya saldırı oldu mu?
Şu an bir nefret bataklığı yaratılıyor. Bu nefret bataklığı her türlü mahlukata sebebiyet verebilir. Şu an sosyal medyada olsun çeşitli aygıtlarda olsun genellikle troller aracılığıyla bir nefret söylemleri kullanılıyor. Bunlar tabii ki sonuç olarak beni hedefleştiriyor. Ama sorun benim hedefe konulmam değil, Türkiye’de yaratılan nefret bataklığıdır. Buna bakmadığımız sürece bu her seferinde nefret suçlarına yol açmıştır ve bu sefer de açabilir. Bu açıdan iktidarı tekrar uyarıyorum. Bu nefret ikliminde vazgeçin. Nefret iklimini besleyen savaş politikalarından, ırkçı politikalardan vazgeçin. Aksi takdirde bu iklimde hep beraber kaybedeceğiz.
‘RUSYA TEK HAKİM GÜÇ’
İlk günlerde, Türkiye’nin savaşa benzinle gittiğini ifade etmiş ve verdiğiniz soru önergesinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a “Ermenistan Azerbaycan geriliminin bölgede Rus hakimiyetini arttırdığını anlamadınız mı?” sorusunu yöneltmiştiniz. Bu konudaki görüşünüz, yaşananlarla ilgili siyasi değerlendirmeniz nedir?
Tamamen haklı çıktığım ortaya çıktı. Çünkü iki taraf birbiriyle savaşıyorsa siz o meselede arabulucu olmak istiyorsanız, masayı kuran taraf olmak istiyorsanız taraf tutmazsınız. Meseledeki yangının sönmesine bakarsınız. Ama siz taraf tutup bir tarafı silahlandırırsanız, bütün medya aygıtıyla o tarafı desteklerseniz ve bu yangına benzin dökerseniz masanın dışında kalırsınız. Şu an Türkiye savaşla elde etmek istediğini başaramamış savaşın kaybedeni Azeriler ve Ermeniler olmuştur. Ama gördük ki ateşkesi sağlayacak tek güç Rusya olmuştur. Rusya her iki tarafa silah satarak, her iki tarafta da etkin gücünü kullanarak bu meselede gerek savaşın devamı, gerek barışın sağlanması konusunda tek hakim güçtür. Türkiye maalesef uyguladığı politikalar nedeniyle hem sahada kaybetmiş hem de bu politikalarla masanın dışında kalmıştır.
‘ÜLKEMİN BARIŞ İRADESİNİ ORTAYA KOYMASINI TALEP EDİYORUM’
Türkiye’nin izlediği politikalar nedeniyle masada ve sahada kaybettiğini söyleminden yola çıkarak o zaman Türkiye nasıl bir yol izlemeli?
Ben şunu söylüyorum: Barışı destekler, ateşkesi sağlarsak masayı kurabiliriz. Ermenistan zaten pek çok konuda taviz vermeye hazır. Bunu daha önce de ortaya konmuştu. Tek bir talebi var: Dağlık Karabağı’ın 1991 yılında kadar olduğu gibi özerkliğinin korunması ve oradaki Ermeni halkının güvencesinin sağlanması. Aynı şekilde Karabağ’dan sürülen Azerilerin geri dönüşü ile iki halkın bir arada yaşayabileceği şartların gelişmesi. Bunu sağlayamadığımız sürece oluşacak her türlü çatışma iki halkın yıkımına yol açacak ve belki yeni katliamlara yol açacak. Bunu engellemenin tek yolu var: Meseleleri masada konuşmak ve her iki taraftaki haklı taleplerinin uzlaşmasını sağlamak. Ülkemin bu yönde aktör olmasını ve ortaya irade koymasını istiyorum. Barış yönünde ortaya irade koymasını talep ediyorum.
https://www.gazeteduvar.com.tr/garo-paylan-ulkem-baris-yonunde-irade-koysun-haber-1502194
İlk yorum yapan siz olun