Ermeni-Azeri ilişkileri ve Güney Kafkasya dilleri, kültürleri ve siyaseti üzerine çalışmalar yapan bağımsız araştırmacı Leon Aslanov’un, 26 Ocak 2020’de ‘Ajam Medya Kolektifi’ adlı oluşumun internet sitesinde (ajammc.com) İngilizce olarak yayımlanan yazısının Türkçe çevirisini sunuyoruz. Integrity UK adlı sivil toplum kuruluşunda Ortadoğu uzmanı olarak çalışan Aslanov, aynı zamanda, Londra’daki Ermeni Araştırmaları Programı’nda iletişim sorumlusu.
Birkaç yıl önce, Londra’nın çeşitli yerlerine, gelip geçenlerin çalması çin piyanolar yerleştirildi. Bir gün King’s Cross İstasyonu’ndan geçerken bu piyanoların birinden sesler duydum. Dokusu itibariyle, caz izleri taşıyan Ermeni müziği gibiydi. Hangi Ermeni cazcıdan olduğunu tahmin etmeye çalıştım. Arno Babajanyan mıydı? Levon Malhasyan olabilir miydi?
Sesi takip edip müzisyenin yanına gittim: –“Merhaba, Babajanyan’dan mı çalıyorsunuz?” –“Hayır, o kim?” –“Ermeni değil misiniz?” –“Hayır, Azeri’yim. Vakıf Mustafazade’den çalıyorum, ‘Bakı Gecələri’ (Bakü Geceleri).” Şaşırmıştım. Bir Azeri klasiğini nasıl olur da Ermeni ezgisi sanabilirdim? Müzisyene, çocukluğum boyunca akrabam Arno Babajanyan’ın, Ermeni halk ezgilerinden ilham alan piyano eserlerini dinlediğimi ve çalmayı öğrendiğimi, kendisinin çaldığı müziğin o eserlere benzediğini söyledim.
Benim kadar o da şaşırdı. Bu benzerlikler üzerine sohbet etmeye devam ettik. Bu, Azeri müziğiyle ilk karşılaşmalarımdan biriydi. Orada benim için, Ermeni ve Azeri müzik geleneklerinin aslında ne kadar benzer olduklarını anlamamı sağlayan, uzun bir yolculuk başladı. Ortak kamança mirasına odaklanan şu videonun da ortaya koyduğu gibi, söz konusu benzerlikler enstrümanları da kapsıyor:
Ermeniler ve Azeriler yüzyıllarca yan yana yaşamış olmalarına rağmen kendilerini çoğunlukla birbirine zıt gruplar olarak görüyor. YouTube’da, Ermenice ve Azericede birbirine benzeyen ya da birbirinin aynı olan şarkıların videolarının altına, ulusal aidiyet iddiasıyla yazılan yığınla yorum, bunun basit bir örneği. Ortak kültürün açık göstergelerinin inkârı, kendi haklılığını savunup, ‘öteki’ne dair olumsuz fikirlerini koruma aracı hâline geldi. Bu durum, iki tarafın da mevcut siyasi amaçlarını meşrulaştırmak için kültürel mirasın tarihsel olarak kendisine ait olduğunu iddia ettiği Karabağ çatışması gibi bir meselede özellikle öne çıkıyor.
20. yüzyılda Ermeni-Azeri ilişkileri genellikle bir husumet ve şiddet krizleri zinciri olarak betimlense de, iki halk Güney Kafkasya’da yüzyıllarca bir arada var olmuş, kaynaşmıştı. Aynı şehirler, köyler ve bölgelerde yaşıyor, aynı kültürel gelenekleri paylaşıyorlardı; aralarındaki benzerlikler, farklılıklardan çok daha fazlaydı. Ermeniler ve Azerilerin katı birer ulusal bilinç geliştirip kendilerini ayrı, birbirine rakip halklar olarak tahayyül etmeleri ancak 19. ve 20. yüzyıllarda oldu. Ermenistan ve Azerbaycan, Sovyet döneminde, araya bir sınır çizilerek ayrı cumhuriyetler hâline getirildi ve ikisi de, kendisinin, ‘öteki’ karşısında kültürel olarak benzersiz, özgün olduğunu savunmaya başladı. Sovyetlerin dağılmasının ardından iki cumhuriyet bağımsız iki devlet hâline geldi, sonra da Karabağ Savaşı’yla birbirine düşman oldu.
Fakat kültürel ifade biçimleri, bir halkın geçmişinin çeşitli yönlerini ortaya koyar ve geçmiş, bugün yaşanan hayat ve gelecek tahayyülü üzerinde silinmez izler bırakır. Ermeniler ve Azerilerin aslında birbirine ne kadar benzediğini ortaya koyan dil, yemek, sanat ve diğer kültürel ifade biçimleri, uzun süredir kayıp olan hafızayı harekete geçirebiliyor. Londra’da duyduğum piyano icrası vesilesiyle yaşadığım deneyimin de gösterdiği gibi, aralarındaki uzun bir geçmişe dayanan alışveriş ve diyalog, Ermeniler ve Azerilerin, tahayyül etmek istediklerinden daha fazla ortak yönü olduğuna işaret ediyor.
Müzik, bu gerçeğe delalet eden alanlardan biri. Kültürel hafızanın önemli bir taşıyıcısı olarak müzik, geçen yüzyılın zorla unutturulmuş olmasının yarattığı boşluğu aşıp, bize bu halkların aslında birbirine ne kadar sıkı bağlarla bağlı olduğunu hatırlatabilir.
Ermeniler ve Azerilerin, duduk, zurna, tar gibi ortak çalgıların yanı sıra ortak ritimleri ve –klasikleşmiş ‘Sari Aghjik’ / ‘Sarı Gəlin’ gibi– ortak ezgileri de var. Bu yazıda Doğu Ermenistan ve Azerbaycan’ın, çeşitli ortak şarkılar, masallar ve kültürel özellikler barındıran ve bu kültürlerin ne kadar içe içe geçmiş olduklarını ortaya koyan halk müziği geleneklerini ele alacağım.
Sayat Nova
Güney Kafkasya halklarının ortak müzik mirasının en çok bilinen örneği, 18. yüzyılda yaşamış, Ermenice, Azerice ve Gürcüce şarkılar yazmış Ermeni ozan (Ermenicede ‘aşuğ’, Azericede ‘aşıq’) Sayat Nova.
Sayat Nova’nın Azerice eserleri ya bilinmiyor ya da halktan saklanıyor. Bıraktığı çok dilli sanatsal miras silinip sadece Ermeni bir müzisyen olarak sunulan bu ozan, böylece millîleştiriliyor. Onun, bölgenin çeşitli müzik geleneklerinden aldığı ilhamla yarattığı ezgiler, ölümünden yüzyıllar sonra, Ermeni ulusal müziği yaratma projesi kapsamında notaya alınmıştı; sonrasında salt Ermeni addedilmesinin nedenlerinden biri de bu.
Şarkılar esas kaynaklarına ya da ‘orijinal’ versiyonlarına dair pek bir iz bırakmadan, köyden köye dolaşırdı. Örneğin ‘Meclumi bes’ adlı Ermenice şarkının Sayat Nova bestesi olduğu söylenir fakat ezgisi onunla bire bir aynı olan Azerice bir şarkı da vardır (‘Yar bizə qonaq gələcək’):
Sayat Nova’ya adanmış bir internet sitesinde, ozanın bazı Azerice şiirleri ve şarkıları Ermeni harfleriyle yazılmış olarak veriliyor (http://www.sayat-nova.am/poetry.html ). Bunlardan bir örnek:
Qulaq asın bəs bəndəyə, qazılar!
Çox ustadlar bizdən baş idi, gətdi,
İnanmasın, dünya be-etibardır,
Çox aşıqlar əşq yoldaş idi, gətdi.
Ortak şarkılar ve ezgiler
Ezgileri aynı olup farkı müzik tarzları içinde icra edilen, farklı sözler ve adlarla okunan çok şarkı var. Bazı şarkıların bestecisi iki dilden birinde veya her iki dilde de biliniyor. Ancak bu, asıl bestecinin kim olduğuna dair yeterli bir kanıt oluşturmuyor. Etnik açıdan karışık bir şehirde ya da köyde yaşayan bir müzisyen veya bölge bölge dolaşan bir ozan, ezgileri alıp kendi anadilinde sözlerle icra edebilir.
Örneğin ‘Alvan Varder’ ve ‘Zov Kişer’ adlı Ermenice şarkılar, Gümrülü ünlü ozan Gusan Şeram’a ait olarka bilinir. ‘Süsən Sünbül’ ve ‘Gözəlim Sənsən’, bunların Azerice muadilleri. Bölge bugün Ermenistan sınırları içinde olsa da, geçmişte Ermeni-Azeri karışık bir nüfusa ev sahipliği yapmış olduğu için, şarkılardan hangilerinin ‘orijinal’ olduğunu saptamak muhtemelen imkânsız. Fakat iki ülkede de ozanlık geleneği dönüştüğü ve kurumsallaştığı için, çok dilli bir repertuarı olan halk ozanlarına rastlamak giderek zorlaşıyor. Bu ozanlara dair hafıza yitirildi ama şarkılar kanıt olarak yaşamaya devam ediyor.
İki halkın, müellifi belli olmayan birçok ortak şarkısı ve dans ezgisi var. Bazı eserlerin adları bile aynı: Bunların özellikle ilki, Ermeniler ile Azeriler arasında büyük bir ihtilaf konusu. İki dildeki versiyonlar, ezginini yanı sıra tema ve sözler açısından da birbirine benzer: Bir adam bir kıza âşıktır, onu elde edemez, bu yüzden kızın annesinin/ninesinin ölmesini diler. Bu şarkı, İranlı müzisyen Hüseyin Alizade ve Ermeni duduk sanatçısı Civan Gasparyan’ın yaptığı ünlü düzenlemede, Farsça, Azerice ve Ermenice olarak okunmuştu.
Doğu Ermenileri ve Azerilerin düğün müziklerinde de ortak bir tat vardır. Dans ezgilerinin ritmi genellikle 6/8’liktir. Bu ritim, ayakların yoğun olarak kullanıldığı, Şalaho gibi ortak dans formları için özellikle elverişlidir. Birinci ve dördüncü vuruşların güçlü olduğu bu ritim, Şalaho gibi, ayakların yoğun olarak kullanıldığı ortak dans formları için elverişlidir. İki halkın müzikleri arasındaki benzerliklere enstrümanlar da dâhildir: dhol/nağara, dap/dəf, kamança, tar, duduk/balaban, ud, kanon/qanun, şvi/tütək ve zurna.
Rabiz
Doğu Ermenileri ile Azeriler arasındaki müzikal etkileşimler tarihinin bir başka boyutu da ‘Rabiz’ adı verilen müzik türüyle ilgili. Sözler ve ezgiler itibariyle melankolik, genellikle armonik minör gamların kullanıldığı Rabiz, geçmişte akustik enstrümanlarla, yumuşak tınılı bir duduk ve düşük tempolu dhol (koltuk davulu) eşliğinde icra edilirken, bugün çoğunlukla ‘synthesizer’la icra edilen, daha hızlı bir müzik. Birçok Ermeni Rabiz şarkıcısı, sözlerde, ezgilerde ve okuyuş tekniklerinde mugam geleneğine dayanan unsurlar kullanır.
Rabiz, zihniyetleri tarihsel olarak ulus devlet paradigmasına ve “Bu müzik bizim, şu müzik sizin” fikrine koşullanmış olmayan köylüler ve işçi sınıfı mensuplarınca geliştirilmiş, belirli bir uyarlanabilirlik ve esneklik taşıyan bir müzik formu.
Birçok Rabiz şarkısı Ermenice ile Azerice arasında geçişler içeriyor ve belirli bir ses titretme tekniğini de (Azericede ‘zəngulə’, Ermenicede ‘kılklots’) barındıran, Ortadoğu’ya özgü bir vokal tarzıyla seslendiriliyor. Örneğin şu şarkıda, Rabiz sanatçısı Hayk Ğevondyan diller arasında geçiş yaparak, Azerice “Getmə getmə gəl gözəl yar” dizesine yer veriyor:
Bu durum iki yönde de olabiliyor. Ağdamlı Azerbaycanlı şarkıcı Rəmiş’in bir düğünde Ermenice şarkı söylemesi büyük tartışmalar yaratmıştı. Ağdamlı Azerbaycanlı şarkıcı Rəmiş’in bir düğünde Ermenice şarkı söylediğinde büyük tartışmalar yaratmıştı:
Rabiz zaman içinde değişti. Şu anda repertuarında, Ermeni ordusunu yücelten, Ermeni ülkesini kutsayan ve Türklere yönelik karalamalar barındıran şarkılar var. Ortak kültürel ögelerin milliyetçi amaçlarla kullanılmasının oluşturduğu ironi dinleyiciye yansımıyor. Orta ve üst sınıflara mensup Ermenilerin bu müzik türünü küçümsemesi, Rabiz’in ‘gerçek’ Ermeni müziğine sızmış ‘yabancı unsurlar’ barındırdığını düşünmesi, ironiyi katmerlendiriyor. ‘Yabancı’ addedilen unsurlardan biri de, Ermenice okuyuşta –mugamla özdeşleştirilen– ‘kılklots’un kullanımıdır; oysa bu ses kullanımı, Ermeni müziğinin diğer türlerinde de, örneğin aşuğ müziğinde, hatta dinî müzikte de vardır.
Diğer yandan, duduk ve zurnanın Ermeni müziğindeki kullanımı, zəngulə/kılklots vokaline benzer bir işitsel nitelik taşır, ancak buna itiraz edilmez. Hatta, Yerevan’daki konservatuarda verilen duduk eğitiminde, ‘dastgâh’ olarak bilinen Farsi makamsal müzik sistemininkine benzer bir tarihi olan mugam geleneğinden ilham alan gamlar öğretilir. Ancak Rabiz’in reddi, hem Ermenistan’ı ‘Şark’ kültüründen uzaklaştırıp ‘Garp’ kültürüne doğru itme, hem de Azeri kimliğinden ayrı, net bir Ermeni kültürel kimliği tanımlama çabasının bir parçasıdır.
Unutulanı hatırlamak
Bazı örneklerde, bir kültürde yok olan müzikal gelenekler diğerinde varlığını korumuş. Örneğin, Azerbaycan’da, ozanın, elinde sazıyla ayakta durup halk şiirleri okuduğu âşık müziği geleneği Azerbaycan’da yaşatılıyor:
Bu gelenek geçmişte Ermeniler arasında da vardı ama 20. yüzyılın sonlarında kayboldu:
Bir diğer örnek de, Azerbaycan’a özgü, ‘Meyhane’ adı verilen müzik türüdür. Bu türde, erkekler sırayla, düşük tempolu bir ritim ve minör armonik ezgi üzerine, doğaçlama olarak birbirleriyle atışırlar. Bu ritim ve ezgi formu Rabiz’de de kullanılır ancak atışma yoktur.
Ermeniler ile Azeriler arasında bugün bir husumet olsa da, iki halkın müzik alanında uzun bir işbirliği geçmişi var. İki halkın müzik gelenekleri yüzyıllar boyu kesintisiz temas içinde gelişmiş olduğundan, bu alanda sonsuz işbirliği imkânı bulunuyor. Bunun bilinen son örneği, 1987’de, Karabağ konusundaki ilk çatışmaların patlak vermesinden bir yıl önce Bakü’de, iki ülkeden halk şarkıcılarının bir arada verdiği bir konser:
Ancak daha yakın geçmişte, uzlaşma çabaları çerçevesinde, müziklerdeki ortaklıklar da kullanıldı; bu girişim, iki kültürün ortak enstrümanlarından olan kamançaya dair bir kısa filme de (‘Kamancha-nameh’) konu oldu.
Ulusal mirasın etrafına çizilen muhayyel konturlar, konu müzik olduğunda, benzerlikler açığa çıkınca kırılıyor. Şarkılar ve enstrümanlara dair köken tartışmaları, milliyetçi söylemden çekilip çıkarıldığında gereksizleşiyor. O noktada, bu ortak müzik mirası bizi bölmek yerine bir araya getiren bir şey hâlini alıyor.
Kaynaklar
Abrahamian, Levon ve Hripsime Pikichian. “The Path of R‘abiz”, Armenian Identity in a Changing World içinde, der. Levon Abrahamian (Costa Mesa, CA: Mazda Publishers, 2006), s. 97-108.
Agha, Javid. For all that divides us, music brings us together. OC Media, 2019.
Leupold, David. “The Echoes of the Disappeared: Rabiz Music as a Reverberation of Armenian-Azerbaijani Cohabitation”, Journal of Conflict Transformation: Caucasus Edition, 2018.
Panossian, Razmik. The Armenians: From Kings and Priests to Merchants and Commissars (Columbia University Press, 2006).
Tonoyan, Artyon. “Armenia-Azerbaijan: Rethinking the Role of Religion in the Nagorno-Karabakh Conflict”, Religion, Conflict, and Stability in the Former Soviet Union içinde, der. Katya Migacheva ve Frederick Bryan (RAND Corporation, 2018), s. 11-33.
Uzer, Umut. An Intellectual History of Turkish Nationalism: Between Turkish Ethnicity and Islamic Identity (University of Utah Press, 2016).
İlk yorum yapan siz olun