İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gazeteci Stelyo Berberakis ‘Yunanlı’ mı?

STELYO BERBERAKİS

Değil…

Son olarak Ayasofya için yazdığım yazılardan alıntılar yapan bazı gazete ve sitelerde ‘Yunanlı gazeteci’ olarak anılmamın ardında
ya derin bir bilgisizlik ya da yersiz bir kasıt olduğunu düşünüyorum.

Türk basın camiasında benim ‘Yunanlı’ olmadığım; İstanbul Rum kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğum iyi bilinir. Yunan basını hesabına değil; 39 yıldan bu yana Türk basınına hizmet verdiğim de aynı şekilde bilinir.

Bu zaman zarfında çalıştığım hiçbir kurum bana ‘Yunanlı’
muamelesi yapmadı; gazeteciliğin esas ilkesi olan ‘tarafsız
gazetecilik’
yapmaya çalışan Rum kökenli bir Türk vatandaşı olarak,
ayrımcılık yapılmaksızın her Türk vatandaşı gibi eşit haklara sahip
bir gazeteci muamelesi gördüm.

Bu ayrımcılığı, çocuk yaşlarımda ve özellikle Kıbrıs olaylarında
yaşamış olduğum doğrudur. Aynı dönemlerde Ankara’da okuduğum
Türk ilkokullarında benim kimliğimi Kıbrıslı Rumlarla
özdeşleştirenlerden dayak yediğim bile olmuştur. “Türkçe
Konuş Vatandaş”
sloganları dönemlerinde anneannemin yol
ortasında omuzlandığını; anne ve babamın göz kaş işaretleriyle
anlaştıklarına şahit olmuşluğum da vardır.

Ama daha sonraki yıllarda Yunanistan’da da daha farklı bir muamele
görmüş değilim…

Türk-Yunan ilişkilerinin en gergin dönemlerinde (80’li 90’lı yıllar)
Cumhuriyet başta olmak üzere, Hürriyet, ATV, NTV ve son olarak
Sabah gazetesinde Atina’dan muhabirlik yaparken, Yunanistan’da
‘Türk casusu’ , ‘Türk muhbiri’ olarak bazı marjinal gazetelerin
manşetlerine konu olmuştum. Bir keresinde arabamı arayan polis,
çekmecede bir kama bulduğu için, Yunan haber sitelerinde “Türk
gazeteci taşıdığı hançerle yakalandı”
gibi ifadelere maruz bırakılmış; bir
gece karakolda kaldıktan sonra suçüstü mahkemesine sevk edilmiştim.

Fakat her seferinde kim olduğumu bildiğim için, kendime
güvendiğim için, kimliğim hakkında kimseye hesap vermek zorunda
olmadığım için şahsıma yakıştırılan türlü ifadeleri es geçmiş; bu benzetmeleri yapanlar cahil olduğu için değil, kasıtlı olarak
hedef gösterilmeye çalışıldığım sonucuna varmıştım.

‘Yunanlı’ olmak tabii ki bir suç teşkil etmez. İyisi de vardır
kötüsü de. Tüm dünya vatandaşlarında olduğu gibi.
Ama şahsıma ‘Yunanlı gazeteci’ kimliğini iliştirmenin, benim için
başka bir anlamı var. Beni, Ayasofya için yazdığım bir-iki yazı
nedeniyle ‘Yunanlı gazeteci’ olarak yeniden vaftiz edenler, besbelli
yazdıklarımı ya iyi anlamamış; anlamak istememiş ya da benim
‘Yunanlı gibi’ düşündüğüm kanısına varmış.

Hayır arkadaş o iş öyle kolay değil..

Sen herhalde ‘Yunanlı’ ile ‘Türk vatandaşı Rum’ olmanın ne demek
olduğunu hala anlayamamışsın. Rum kökenli bir Türk vatandaşının Yunanistan’ın başkenti Atina’dan Türk basınına çalışmasında çektiği sıkıntı ve güçlüklerin farkında olmana da imkan yok.

Ama Ayasofya gibi hassas bir konu hakkında Türk medyasında
duyduğum, okuduğum bazı görüşlerin tamamen hayal ürünü
olmasına karşı gazetecilik, yani ‘halkı tarafsız bilgilendirme’ içgüdü
dürtüsüyle bazı bildik şeyleri kaleme alma mecburiyetini hissettim.

‘Ayasofya’nın müzeden camiye dönüştürülerek ibadete açılmasının
Ortodoks Yunanlıların kalbine ok gibi saplandığını’
yazmakla,
birdenbire ve aşağılanırcasına ‘Yunanlı gazeteci’ mi olunuyor acep?

Ayasofyanın mimarlarının ‘iki Anadolulu mimar’ olarak tanıtanlara
bu iki mimarın o dönemde Bizans’a ait Aydınlı ve Miletli
Bizans/Helen kökenli olduğunu yazmak insanı ‘Yunanlı gazeteci’ mi yapar?

Bu iş bu kadar kolaysa, bazılarının görüşlerine ters düşen görüşlerini
ve tarihi gerçekleri kaleme alan herkes ‘Yunanlı’ olmaya mahkum
olur.

Hakkımda bazı bilgiler

Büyük dedem Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı ordusunun neferi iken
İngilizlere karşı savaşarak yaralandı.

Babam, iki yıl normal, 2’inci Dünya Savaşı’nda iki yıl seferberlik ve yalnız
Rum, Ermeni ve Yahudilere uygulanan Varlık Vergisi nedeniyle
Aşkale’ye sürgünlüğü dahil bu ülkenin vatandaşı olarak tam yedi yıl askerlik yaptı.

O dönem babamla nişanlı olan annem tam yedi yıl askerden
dönmesini bekledi.

Ankara’da doğup büyüyen, nüfus kütüğü İstanbul Kadıköy’de kayıtlı
olan İstanbullu bir Rum ailelinin ferdiyim.

1955’te, 6-7 Eylül Olayları’nda İstanbul Yeniköy’de vaftiz oldum ve o gece
her yer darmadağın oldu.

Ankara’da ODTÜ sınavını kazandığım halde sol hareketlerde yer alma
iştahıma karşı babam beni “Bu ülkede hem gavur hem komünist
olunmaz”
diyerek beni yurt dışına gönderdi.

Geri döndüm ve Türkiye’de malım mülküm olmadığı halde, sırf
Türkiye’ye ‘turist olarak’ gelmemek için hiçbir sorun yaşamadan
askerliğimi yaptım. Askerliğimde Türkçe bilmeyenlere Türkçe dersleri
verdim.

Doğduğum günden beri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliğim
ve pasaportumla, Türk kökenli vatandaşlar yurt dışında ne denli
işlem sıkıntısı çekiyorsa ben de aynı sıkıntıları yaşamayı tercih
ettim..

Bunun üzerine ‘Yunanlı gazeteci’ demenin bilgisizlik olduğuna
inanıyor ve bunun bir şekilde tekzip edilmesini rica ediyorum. Değilse eğer, kusura bakmayın ama ben, -belki de aşağılamak için-
kastettiğiniz gibi hiçbir zaman ‘Yunanlı gazeteci’ olmadım ve değilim.
Çünkü ‘Yunanlı gazeteci’; Yunan basınına hizmet eden
gazetecidir!

İlgililere duyurulur.

Bizans kalıntısı olmanın ezikliği ve Ayasofya edebiyatı


http://www.diken.com.tr/gazeteci-stelyo-berberakis-yunanli-mi/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın